Trakai, insana huzur veren doğası, muhteşem gölleri, ada kalesi ve sevimli evleri ile Litvanya'nın en önemli turizm noktalarındandır. Karay Türkleri'nin ayak izlerinin de bu topraklarda yaşıyor olması bizler için ayrı bir çekim noktası tabiki. Karaylar, Hazar İmparatorluğu içerisinde yahudiliği benimseyen tek Türk kavimdir. Bu savaşçı kavim, 14. yüzyılın sonlarından itibaren bölgeye yerleşmeye başlıyor ve kalenin korunmasında görev alıyorlar. Sayıları çok azalsa bile daha uzun yıllar adlarından söz edileceği kesin. Yaptıkları evler, meşhur yemekleri Kıbın (hamur içerisinde et) ve kale içinde kendilerine ayrılmış küçük müze ile damgaları uzun süre silinmeyecektir.
Şehre ulaşım: Tahmin edileceği gibi Baltık gezisine çıkan gezginlerin Vilnius'a geldiklerinde günübirlik uğradıkları Trakai, turlar içinde vaz geçilmez bir destinasyondur. Vilnius'a sadece 30 kilometre mesafede olup tren veya otobüs ile 40-45 dakikada ulaşabilirsiniz. Tren için Vilnius tren istasyonuna, otobüs için ise Sodu Street'teki Otobüs Terminaline gitmelisiniz. Trakai'de indiğiniz noktalar biraz şehir dışı (kale 2,8 km) gibi görünse bile araç alternatifiniz olduğu halde biz yürümenizi öneririz. Zaten bir tane olan ve sizi kaleye götürecek olan yolu yürüdüğünüzde doğaya doymuş olacaksınız. Atalarımız olan Karaylar yada kendi deyimleri ile Karaimlerin izini sürmeye hazırsak başlayalım.
Gezilecek yerler: Kasabanın bu tek ana caddesinde yürümeye başlamadan önce göl kenarında oturarak bu muhteşem manzaranın hakkını verip tazeleniyoruz. Henüz kasabaya ait bir şey görmeden iyiki gelmişiz diyoruz.
Belki 30 dakika göl kenarında zaman geçirdikten sonra yerimizden kalkıp, kasabanın tek yoluna çıkıyoruz. bazen göl bazen de çok güzel ahşap evler görerek yürüyoruz. Karayların yaşadıkları evleri üç pencereli olmaları ile anlayabilirsiniz. Gölden sonra bu küçük tek katlı ve üçgen çatılı evler bile insana huzur veriyor.
Trakai Kalesi uzaktan gerçekten de bir masal kitabından fırlamış gibi görülüyor. Kale, Trakai Milli Parkı'nın içerisinde, Galve Gölü'nün ortasında konumlanmış bir ada kaledir.14. yüzyılda Trakai dükü Kestutis zamanında yapımına başlanmış kale 20. yüzyılda elden geçirilerek turizme kazandırılmıştır. Kale gölün ortasındadır ve ancak tahta bir köprü ile bağlantılıdır. Kalenin içini gezmeden önce dışardan yakaladığımız güzellikleri seyrediyoruz. Burası fotoğraf meraklıları için tam bir cennet, kendimizi maden ocağı bulmuş gibi hissediyoruz.
Tahta köprü ile kale içerisine giriyoruz ve küçük avlu bizi karşılıyor (giriş 6 Euro). Burada orta çağdan kalma işkence aletlerini görüyoruz ve adettendir deyip sıraya girerek fotoğrafımızı çekiyoruz. Kalenin avlusu bizim alıştığımız türden kocaman değil ama ilgimizi yine de çekiyor.
Kalede pek çok oda var ve bunlar sergi alanı olarak kullanılıyor. Her bir odadıyı teker teker geziyoruz. Karay Türkleri adına yapılmış odada epey zaman geçiriyoruz. Kaleden çıktığımızda yaşlı bir teyzeden böğürtlen alıp atıştırıyoruz ama buraya gelmişken kıbın yemeden olmaz tabi. Günübirlik gezimizi tamamlayıp Vilnius'a yüzümüzde güzel bir gün geçirmiş olmanın mutluluğu ile dönüyoruz.
gezi yazılarımız için http://haydigeziyoruz.blogspot.com.tr