Türkiye’de ve Avrupa’da yaşanan soğuk ve karlı günlere kayak tatili deneyimlerimizin uygun olacağı düşüncesiyle iki sene evvel Fransa’da, Alp Dağları’nda gerçekleştirdiğimiz deneyimimizi kaleme aldım.
Yaşamakta olduğumuz Etiyopya’nın başşehri Addis Ababa’dan Paris’e varır varmaz araba kiralıyoruz. Şirket aracın lastikleri için zincir vermeyince ilk önümüze çıkan Carrefour alış veriş merkezinde durup arabanın lastik çapına uygun zincir alıp Fransa’nın kuzeybatısında yer alan Dinard şehrindeki evimizin garajındaki zincir koleksiyonumuza bir yenisini daha ekliyoruz. Yaklaşık 3 saat kadar yol aldıktan sonra Bourg en Bresse'de duraklayıp, minik otelimize eşyalarımızı bırakır bırakmaz yakındaki Fransız zincir restoranı Courtepaille'da karnımızı doyuruyoruz. Bu kadar yorgunluğun ardından iyi bir uyku çekiyoruz, zira yarın kayak merkezine doğru yola devam...
Mükellef sabah kahvaltımız akabinde yolumuza devam etmeden önce size Ain Departmanı'nın başşehri, Lyon'un 70 km kadar kuzey doğusundaki şirin şehir Bourg-en-Bresse ve ünlü kilise/manastırı Monastère Royal de Brou'dan bahsetmek istiyorum.
Monastère Royal de Brou'nun kilise ve manastır binaları 16. yüzyılın başlarında Kutsal Roma İmparatoru I. Maximilian'ın kızı Avusturyalı Margaret tarafından inşa ettirilmiş. 1506 ile 1532 yılları arasında hayli detaylı Flamboyant Gotik tarzında, Rönesans döneminin bazı yönlerine de uyarak inşa edilen kilisenin yüksek çatısı renkli sırlanmış çinilerle kaplı. Margaret'ın, ikinci eşi Savoy Dükü II. Philibert'in ve annesi Bourbonlu Margaret'ın kilise binasında olan mezarları gözden uzak olmaları sayesinde Paris'te devrim esnasında kraliyet ailesine ait tahrib edilen mezarların akibetine uğramamışlar.
Kilise binasının giriş katında 13 ila 17. yüzyıl arasında üretilmiş dini heykeller, üst katında ise 16. yüzyıl ile 20. yüzyıl arasında yapılmış resimler sergilenmekte. Kilise ve manastır 1862 yılından beri tarihi anıt olarak sınıflandırılmış ve Fransa Ulusal Anıtlar Merkezi tarafından koruma altına alınmış.
Bour-en-Bresse'den nihayet yola çıkıyoruz. Az ilerideki minik şehir Cluze'a vardığımızda kayak merkezi Avoriaz'a dair hiç bir panoya rastlayamayınca ilk karşımıza çıkan kişiye yol soruyoruz. "Valla, orası dağ çık çık bitmez, çok uzak, çoook yükseklerde" diyen, Arap orijinli olduğunu tahmin ettiğimiz kişinin yol tarifi günümüze neşe katıyor. Onun tarifine göre çok yükseklere doğru yolumuza devam ediyoruz. Cluze ardından Fransa'nın 27 bölgesinden biri olan, ülkenin güney doğusunda yer alan, sınırları içindeki Avrupa'nın en yüksek dağı Mont Blanc zirvesiyle de bilinen, adını Rhône Nehri ve Alp Dağları'ndan alan, İtalya ve İsviçre sınırındaki Rhône-Alpes Bölgesi ve Haute-Savoi Departmanı'nında yer alan minik, sevimli şehir Morzine'e varıyoruz. Bu çok şirin dağ şehrinde cepheleri ahşap kaplı evler hiç gözü rahatsız etmiyor, aksine minik şehre ilave bir sevimlilik katıyorlar. Evlerin arasından görünen kayak pistlerindeki kayak severler karın ve güneşin tadını çıkarıyorlar. Fransa'daki her şehirde olduğu gibi burada da ilginç mimarisiyle kilise binası göz kamaştırıyor.
Latince "Morgenes / Sınır Bölgesi" anlamına gelen Morzine'de panaromik dağ manzarası, modern kayak tesisleri, hotelleri ve restoranlarıyla ünlü. Bizim kayak tatilimizi geçireceğimiz Avoriaz da bu şirin şehir Morzine'e bağlı. Morzine'de konaklayıp kayak yapmak için günübirliğine Avoriaz'a, hatta İsviçre'ye geçmek mümkün. Yazları tatilini dağlarda geçirmek isteyenler için dağ bisiklet turları, golf, trekking ve mağracılık gibi spor imkanlarına da sahip Morzine ve çevresi. Tüm dağ sporları ardından belediyenin olimpik yüzme havuzunda yorgunluk atmak hele aktivitenin en güzel kısmı olsa gerek.
Her sene Tour de France düzenlenen bisiklet turuna 2003, 2006 ve 2010 yıllarında ev sahipliği yapan, 1000 metre rakımlı Morzine'den kayak merkezine doğru yol sorduğumuz beyin dediği gibi çık, çık, tırman tırman yaklaşıyoruz...
Buruk bir not: Gerek Bour-en-Bresse'de, gerek Cluze'de çektiğim fotoğrafları I Pad'im tatilimizin ilk günü bozulduğu için yayınlayamıyorum. Tanzanya'da safari esnasında çektiğim foto ve videolardan hele hiç bahsetmek istemiyorum bile :-( Neyse, ben de internette bulduğum birkaç fotoğrafı yazıma ekledim...Affola!!!
Bourg-en-Bresse'den bir haftalık kayak tatilimizi geçireceğimiz Avoriaz'a yaklaşık 2,5 saat sonunda ulaştık. Avoriaz Fransa'da sadece yayalara açık, arabaların kabul edilmediği tek kayak merkezi. Bilmem bir başka örneği var mı dünyada? Herkes gibi biz de üzeri kapalı yanları açık olan bölümde bagajlarımızı arabadan indirdik. Yves (eşim) arabayı park yerine götürürken ben bagajların başında bekledim. Yves geldiğinde Fransızca "calèche" diye adlandırılan kızaklı atlı arabaya eşyalarımızı yükleyip, ardından biz de atlayıp Avoriaz Club Med'e doğru yola çıktık. Atlı araba için 11,50 Euro ödedikten sonra tatil köyüne girdiğimizde odamızın hazır olmadığını öğrendik. Biz de bavulları bırakıp minik köy merkezine indik karnımızı doyurmak amaçlı. I Pad'imin birkaç saat sonra bozulucağından bihaber sağlı sollu mağazaların, kafe ve restoranların bulunduğu sevimli, minik köy merkezinin fotoğraflarını çektim. Otele döndüğümüzde halen odamız hazır değildi. Yaklaşık 4 saat kadar odamızın hazırlanmasını beklerken önce benim kayaklarımı kiraladık, seviyelerimize göre ben kayak, Yves snowboard gruplarına yazıldıktan sonra lobide kahvelerimizi yudumlayarak zamanı geçirdik.
Bu sene neden Avoriaz ve neden Club Med?
Her sene kalabalık çıktığımız kayak tatili için ya bir şale, ya da katılıma göre bir/iki daire kiralıyorduk. Bu sene kayak tatili kimseye uymayıp, iki başımıza kalınca biz de herşey dahil bir çözüm düşündük...Son 5 yıldır Les Arcs'a gidiyorduk, arada bir sene Les Arcs'a komşu olan istasyon La Plagne'ı denedik. Bu sene değişiklik yapıp İsviçre'ye sınır kayak istasyonu Avoriaz'ı deniyoruz.
Le chef de village / tatil köyünün animasyon şefi Jonny Brezilyalı ve işinin ehli, tam bir profesyonel biri. Hani minik boylu insanlar vardır, sahneye çıkınca adeta devleşirler, hani Tarkan gibi, Jonny de işte onlardan biri. Hergün halter çalıştığını söyleyen Jonny adeta bir cep herkülü. İlk akşam yemeği öncesi tiyatroda köydeki tüm birim başlarının tanıtımını yapıyor Jonny. Bardan sorumlu kişi Türk, Emrah. Her birim başı farklı milliyetten. Hepsinin asli görevi dışında bir de animasyon görevi var. Profesyonellere taş çıkartırcasına dans ediyorlar, kostümler, dekorlar keza hayli profesyonelce hazırlanmış.
Fransa'da okulların yaz ve kış tatilleri 3 bölgeye ayrılmış. Her sene değişen tatil tarihleri bir sene önceden bildiriliyor. Böylelikle çocukların tatillerine göre ayarlıyor aileler seyahatlerini. Bu uygulama ülkede tatil yörelerinde oluşabilecek izdihamı, yollardaki trafik sıkışıklığını bir nebze de olsa engellemiş oluyor. Her sene biz okul tatil tarihleri dışında kayak tatiline çıkardık. Bu sene Paris ve Bordeaux şehirlerinin tatil dönemine denk geliyoruz. Dolayısıyla Paris ve Bordeaux'nun Crème de la crème / Kalbur üstü tabakasıyla tatilimizi yapıyoruz.
Yazıldığım 2A kayak grubu ve 5 gün boyunca sabah 2,5 ve öğleden sonra 2,5 saat olmak üzere günde iki seans olarak gözetiminde kayacağımız monitörlerimizle ilk sabah saat 9.45'te buluşma noktasında toplandık. Yaklaşık 30 kişinin kayak stillerine bakıp 3 gruba ayırdılar. Monitörümüz Xavier yaklaşık 60'lı yaşlarının başlarında, hayli tecrübeli. Hatalarımızı düzeltme konusunda asla yılmıyor, defalarca tekrarlıyor, aklımıza yerleşip, ta ki alışkanlık haline gelene kadar. O önde, bizler arkasında adeta bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla kayarak sabahları genelde 9/10 kişi, öğleden sonraları 5/6'ya düşen katılımla uyumlu, keyifli bir 5 gün geçirdik. Stilimiz hayli gelişti, hatalarımızı düzeltmeye çalıştık.
İlk 2 gün arada açan, arada kapayan güneşle, zaman zaman karlı, güzel diye niteleyebileceğimiz bir havada kayak yaptık. Çarşamba sabahı, 3. gün sisten burnumuzun ucunu zor gördüğümüz bir havada Fransa pistlerinde kayağa başladık. Hocamız Xavier havanın daha iyi olabileceğini düşünerek kayarak İsviçre'ye geçmeyi teklif etti. Oy birliği ile bu teklif kabul görünce İsviçre'ye geçtik, ancak geçtiğimize de pişman olduk. Maalesef orada da göz gözü görmüyor, durum hiç iç açıcı değildi. Xavier önde, ekip peşinde dönüş yolunu bulmaya çalıştık. Xavier pistleri ezbere bilmesine rağmen arada oryantasyonu kaybeder gibi olsa da nihayet Fransa pistlerine sağ salim döndük. Öğle yemeği akabinde bar etrafında toplanan bizim ekip üyelerinin hiçbiri öğleden sonraki kayağa katılacak gibi görünmüyordu. Ben de gitsem mi, gitmesem mi arasında gider gelirken snowboard çılgını eşim Yves'in kararlı olduğunu görünce ben de toplanma noktasına gittim. Hava durumu sabahtan farklı değildi, hatta bir nebze daha kötüydü sanki. Bizim grupta arkadaş olduğum, Paris'e her gelişimde arayıp buluşmaya söz verdiğim arkadaşım Stephanie ve monitörümüz Xavier de toplanma noktasına gelince, tüm olumsuzluklara rağmen 3 kişi sisli pistlerde yeni teknikler deneyerek keyifli bir gün geçirdik. Perşembe günü bulutlu hava zaman zaman yerini güneşe terk etti. Monitörümüz ve grupla kayağın son günü olan Cuma günü -15 derecede, ama güneşli havada kayarak yine İsviçre'ya geçtik.
Kayak akabinde kayak ekibimiz ve Xavier bir hatıra fotoğrafı çektirip ardından barda hep beraber aparitif aldık, monitörümüze teşekkür ettik, e-maillerimizi ve telefon numaralarımızı değiş tokuş ettik. Haftanın son günü Cumartesi bulutsuz, masmavi gökyüzünde parıldayan güneşli süper bir günde herkes aileleriyle birlikte kayıp 5 günlük ders boyunca öğrendiklerini sergiledi.
Tatil köyündeki süper yemeklerden bahsetmeden geçemeyeceğim. Kuzey Afrika mutfağından örnekler "cous cous" ile "tagine"; Belçika mutfağından "moules marinière" (marine edilmiş midye), Almanya ve Doğu Fransa'nın spesiyalitesi "choucroute", "paté", "raclette", bizim kuru fasulye yemeğinin şarküteri ve sosis ile pişirileni "cassoulet", pizza, kurbağa bacağı, rosbeef, patates ve çeşitli sebze gratenleri, envai çeşitten oluşan salata ve tatlı büfesi insanı aç olmasa da bu güzelliklerin hepsinden tatmaya teşvik edecek nitelikteydi. Günde 5 saat kayak sayesinde bu güzelliklerin keyfine doya doya bakıp ekstra kilo almadan geri dönmeyi başardık. Bu güzel lezzetlerden bir tanesi olan "steak tartare"dan bahsetmek istiyorum sizlere. Fransa'da şimdiye kadar restoran menülerinde gördüğüm ve insanların nasıl böyle bir yemeği yediklerini bu tatile kadar bir türlü anlayamadığım çiğ kıymanın çiğ yumurta sarısı, hardal ve çeşitli soslarla karıştırılarak marine edildiği "steak tartare"ı ben de denedim ve Fransızların bu yemeği neden beğeniyle yediklerini nihayet anladım. Bir daha yer miyim? Evet, kalitesine inandığım bir restoranda bir daha yiyebilirim sanırım...
Sizlere kayak merkezlerindeki pist uzunluklarını karşılaştırmak istiyorum.
Fransa:
Les Arcs ve La Plagne - Paradisiki'nin kayak pisti uzunluğu 425 km...
Avoriaz ve civarı - Portes du Soleil'in kayak pisti uzunluğu 650 km... (İstanbul-İzmir'den daha uzun mesafe)
Türkiye:
Uludağ kayak pisti uzunluğu 20 km...
Kartalkaya 35 km...
Sarıkamış 17 km...
Palandöken 28 km...
Bir gece daha kalabilecekken Cumartesi öğleden sonra bavulları toplayıp tekrar yola koyulduk. Zira Avoriaz- evimizin bulunduğu Dinard şehri arası yaklaşık 1000 km, yol uzun, ertesi gün yola çıkmamız durumunda kayak tatilinden dönenlerin trafiğine kalacağımızı da düşündük. Yine Bourg-en- Bresse'deki minik otelimizde bir gece konaklayıp, Pazar sabahı erkenden Dinard'a doğru yola koyulduk.
Sağ salim tamamladığımız bir kayak tatilinin daha sonu. Darısı diğerlerine...