Slovenya’daki son günümüzde ülkenin güneydoğusundaki Crmosnjice Vadisi’nin yukarısında, KocevjeDağlık Bölgesi’nde bulunan karstik bir plato olan Kocevski Rog ya da kısaca Rog bölgesini ziyaret ettik. Burada bize eşlik edecek olan rehberimiz Petra ile bölgenin en yeni açılmış ve modern hosteli olan Bearlog’da buluştuk. Hosteli 2 genç kadın işletiyor. Yaklaşık 36 yatak kapasitesi olan hostelin özel yani 2 kişilik ya da bir aileye hitap eden 4 kişilik odaları da mevcut.
Biz burada konaklamadık ancak Petra ile buluşmaya gittiğimizde otel işletmecileri bizim için geç bir kahvaltı hazırlamıştı. Onlarla hem bölge hakkında konuştuk hem de keyifli ve organik bir kahvaltı yaptık. Ev yapımı reçeller, ballar, yoğurtlar oldukça lezzetliydi. Hostelin girişindeki ahşaptan yapılmış Dünya haritasınaysa bayıldım. Aynısından yaptırmak için bol bol fotoğrafını çektik :).
Alesh, Petra, Murat ve ben bu keyifli ve leziz kahvaltı sonrası bu kez de ülkenin en ormanlık alanlarını keşfetmek üzere çıktık yola.
Dinar Alpleri’nin bir parçası olan Kocevski Rog yoğun ormanlık bir alan. İlk olarak ormanlık alanın giriş noktalarından birinde durakladık ve tepeden manzaranın bir fotoğrafını çektik. Bu bölgede yerleşik hayat, 14. yüzyılın sonlarına doğru başlamış. Buraya yerleşenler ormanlık alanı temizleyerek kasabalar ve köyler kurmuşlar. Bir zamanlar Almanca adıyla Gottschee olarak bilinen Carniola arazisi, 800 yılından beri Kutsal Roma İmparatorluğu’nun stratejik bir parçasıymış.
Şu anda bu alan köknar ve kayın ormanları ile kaplı. Aynı zamanda bu bölge Avrupa’daki etoburların en büyüğü olan kahverengi ayıların, kurtların ve vaşakların doğal yaşam ortamı. Doğaya çok saygılı olan Kocevski’de, belirli alanlar dışına çıkmak yasak, bunun nedeni de bakir kalmış ormanı korumak. Mavi renklerle sınırlandırılmış alan dışındaki orman tamamen insan eli değmeden korunmaya çalışılıyor. Burada doğa yasaları geçerli. Burada ölen ağaçların temizliği yapılmıyor, yere düşen meyveler toplanmıyor ve hayvanlar kesinlikle rahatsız edilmiyor.
Slovenya’da 500 ila 700 arasında kahverengi ayı yaşadığı tahmin ediliyor ve en çok köknar ve kayın ormanlarında onlara rastlanabiliyor, yani kahverengi ayılara Slovenya’da en çok Kocevski bölgesinde rastlanıyor. İşte biz de bu ormanlık bölgede bir yürüyüşe çıkıyoruz.
Kocevski bölgesindeki yürüyüş yollarının tamamı yaklaşık 64 kilometreymiş. Farklı uzunluklardaki yürüyüş parkurlarından birini seçerek muhteşem doğada yürüyüş yapabiliyorsunuz. Bazı doğaseverler bu 64 kilometrelik rotayı 3 günde yürüyerek gerçekleştiriyorlarmış. Yürüyüş parkuru üzerinde 3-4 tane yerel aile işletmesi var. Buralarda yemek yemek ya da konaklamak için kalabiliyorsunuz.
Biz kestirme olanı yaptık. Bazı yerleri yürüdük bazı yerleri araç ile geçtik. İlk olarak Slovenya’nın gizli ormanındaki Zeljnske bölgesine gittik. Burada Zeljnske Mağaraları ziyaret edilebiliyor. 20.000 yıl önce mağaranın girişinde ilk ateşi yakan Buz Çağı avcılarının olduğu tahmin ediliyormuş. Kış aylarında ziyaret edilirse, tavandan ve zeminden sarkan kırılgan buz sarkıtlarının büyüleyici ve masalsı olduğunu öğrendik ama biz mağarayı gezmedik çünkü yaz aylarında o kadar etkileyici olmadığını söylediler. Onun yerine Rog’un Kraliçesi diye bilinen 500 yaşındaki köknar ağacını ziyaret ettik.
50 metre uzunluğunda ve 160 santim kalındığında. Bak bak bitmiyor yani. 4 kişi el ele tutuşup ağacı kucaklayamadık, o kadar büyük :).
Bu ağacın hemen önündeyse yeni oluşan bebek ağaçları gördük. İlk kez bu kadar küçük ağaç görmüş olabilirim. Çok güzellerdi :).
Ardından “Virgin Forest” dedikleri bakir ormanlara doğru yürüyüşe çıktık. Tabii bakir ormanlara girmek yasak ancak etrafını çevreleyen sık ormanlarda gezebiliyoruz. Burada yürüyüş yaparken ağaçların üzerine işaretlenmiş yeşil ayak izlerini izliyoruz.
Eğer bu izleri bir müddet sonra görmezsek kaybolduğumuz anlamına geliyor.
Yürüyüşümüz boyunca Petra bize bilgiler veriyor. Kendisinin de enteresan bir hikâyesi var. Aslında bir kimyager ama kendisini, başına gelen bir olay sonrası tamamen doğaya adamış. Alaska’ya yaptığı bir yolculukta trekking yaparken bir şelalenin kenarından geçmeye çalışırken ayağı kayıyor ve 17 saat bir ağaç dalına tutunarak kurtarılmayı bekliyor. “İşte” diyor, “O 17 saat hayatımı gözden geçirmek için büyük bir fırsattı”. Kurtarıldıktan sonra da kendisini doğa ile içi çe olabileceği işlere adıyor.
Burada bize kendi topladığı ayı ve vaşak ayak izlerinden yaptığı ayak izi kalıplarını gösterdi. Sadece bu orman bölgesinde yaklaşık 400 tane ayı olduğunu tahmin ediyorlar. Tabii bu sayı nasıl saptanıyor? Ormanda buldukları tüm ayı dışkıları laboratuvarda analiz ediliyor. Buna göre şu ana kadar yaklaşık 400 civarı farklı genetiğe sahip ayı dışkısı toplanmış.
Güzel güzel yürüyoruz da bir ayı ile karşılaşmamız çok olası. Diyelim ki karşılaştık. Ne yapmalıyız?
Öncelikle ayılar durduk yere insanlara saldırmıyorlar, hatta insanlardan kaçıyorlar ancak şaşırdıklarında ya da korktuklarında saldırganlaşabiliyorlarmış. O nedenle özellikle bu bölgede yürüyüş yaparken köpeğinizle dolaşmanızı tavsiye etmiyorlar. Çünkü ola ki bir ayı gördünüz, köpeğiniz de havlamaya başladı. Gereksiz dikkat çekmiş olursunuz ve ayı havlamaya tepki olarak saldırabilir.
Ormanda sakince yürüyorsunuz. Ayı gördüğünüzde yine çok sakin hareket ediyor hatta duruyorsunuz. Ama kaçıp koşma, çığlık atma ayının dikkatini çekebilir. Bu nedenle mümkün olduğunca sakin kalmak çok önemli.
Burada bakir ormana ulaşınca Petra’ya sorduk. “Tamam, buradan sonraya geçilmiyor, ama herhangi bir telle falan çevrilmemiş yani insanlar geçmiyor mu?” Cevabı “Neden geçsinler ki?” oluyor. Doğru, burada doğaya saygı var. Geçmenin bir cezası yok elbet ama herkes doğaya saygı duyuyor.
Buradan sonra orman içindeki yerel çiftliklerden birine yemek yemek için gidiyoruz. Aslında burası bir restoran değil. Bu çiftliği işleten aileninevi.
Bayağı gittik eve girdik. Sanki büyükannemin mutfağına girmişiz gibi. Oturduk, sofraya tencereyle yemekler geldi. Burada çorba servisi tek tek yapılmıyor, tencereyle ortaya geliyor, isteyen istediği kadar alıyor. Biz de burada soslu et ve yanında patates haşlaması tarzı bir yemek yedik.
Yemek sonrası gelen tatlı nefisti. Hatta tatlının kremasını çok beğenip Murat’ınkine sulanınca ev sahibi bana kremayı çırptığı kabı getirdi:). O zaman dedim ki “Eee bizim evler gibi burası!?” Hani büyükanneniz kek falan yapar çok beğendiğiniz için kabında kalan kremayı parmağınızla sıyırırsınız ya, öyle oldu :).
Ardından çiftliği biraz dolaşıp, buradaki büyükbaş ve küçükbaş hayvanları yerinde ziyaret ederek dönüş yolumuza başladık.
İstikamet Ljubljana Havalimanı… Artık Slovenya’ya veda vakti :(.