Bahreyn’i uçaktan izliyorum, küçücük bir ada ülkesi. Ülkeye girişte kapıdan vize alıyorsunuz pasaport kontrolü esnasında. Vize ücreti yaklaşık 15 $. Pasaport kontrolde mutlaka dönüş biletinizi de görmek istiyorlar.
Çıkışta taksiler bekliyor. Taksimetre açma zorunlulukları var. Otelimize kadar 12$ yazıyor.Bahreyn’de 3 gece için bir residence dairesi kiraladık. Landmark Suites, geceliği 55 Euro. Geniş bir salonu, yatak odası, mutfağı ve banyosu var. Residence’ın en üst katında ise havuz, spor kulübü ve spa merkezi bulunuyor.
İlk iş şehre yukarıdan bakarak, elimizdeki harita ile gördüklerimizi eşleştirip rotamızı çizmek için çatıdaki havuza çıkmak. Burada manzaranın tadını çıkartırken tüm çatılarda havuz olması dikkatimizi çekiyor. Burası bir ada ülkesi. Mis gibi deniz varken neden her çatıda havuz var, önceleri anlam veremiyoruz. Ama sonradan anlıyoruz ki, şehirde halen devam eden inşaat çalışmaları ve denizi inşaat atıkları ile doldurup, yüzölçümünü genişletme çalışmaları nedeni ile deniz girilebilecek durumda değil. Şimdi anlıyorum gitmeden önce baktığım her kaynakta neden yüzölçümünün farklılık gösterdiğini.
İyi de biz şimdi bir adaya geldik, yüzemeyecek miyiz yani? Hemen lobiye inip belirli tüyolar alıyoruz. Ritz-Carlton ve Novotel’in beach clubları varmış. Ritz-Carlton’ın fiyatını soruyoruz telefon ile. Sadece beach’e giriş ücreti kişi başı 150 TL civarı. Çok yüksek olduğu için biz gitmeyi düşünmedik bile.
En yakın rent-a-car’a giderek 3 günlük araba kiralıyoruz. Toyota marka ve 3 gün için sadece 60$ ödüyoruz. Ülkeyi araba ile dolaşarak gezmeye karar veriyoruz.
Farklı kültürlere beşiklik yapmış olan Bahreyn’in hazinelerini en geniş kapsamlı görebileceğiniz yer Ulusal Müze. Diğer müze ise arkeolojik kalıntılar içeren tek katlı bir binadan oluşan Muharraq Müzesi’dir. Buradaki el yazması bölümünde, Kuran'ın Arapça hat sanatı ile yazılmış birçok eski kopyaları var. Dilmun döneminden kalma mühürler de görülmeye değer.
Şehre döndüğümüzde içerisinde spa merkezleri, galeriler, lüks restoranlar bulunduran Hoora bölgesindeki La Fontaine Sanat Merkezini geziyoruz. Ardından akşamı geçirmek için tüm halkın da yaptığı gibi bir alışveriş merkezine gidiyoruz.
“Seef Mall” şehrin merkezine yaklaşık 7-8 dakika. Kornişten dümdüz ilerlediğinizde gözünüze çarpıyor. İçerisinde oldukça lüks toplam 250 mağaza bulunmakta. Bunun hemen yanında A’ila Alışveriş Merkezi var. Burası biraz daha otantik. Kitapçının birinde Gazze’li 35 yaşlarında bir adamla tanışıyoruz. Savaş esnasında buraya gelmiş. Ama Bahreyn’i çok sevmiyor. Denize giremedik ya içimizde kaldı, o’na da soruyoruz bildiği bir yer var mı diye. Türkiye’den geldiğimizi daha önceden söylediğimiz için bize eliyle deli misiniz siz der gibi bir işaret yapıp, “Bodrum, Antalya varken, burada denize mi girilir” diyor. Gördüğümüz kadarıyla da haklı. Başka neler yapabiliriz diyoruz, “hiç bir şey, sadece alışveriş. Burası yapay bir şehir” diyor. Ama Türkleri çok seviyor. Hatta kitaplarımızı alıp oradan ayrılırken bana bir tane sürme, onların değimiyle “Surma” hediye etti.
Bu alışveriş merkezini yanında bulunan Bidaira Cafede oturup 2 tane çay ve Sisha yani nargile söylüyoruz. Kafede oturup çevreye bakınca Müslüman bir ülke olsa da, ne kadar kozmopolit olduğu dikkatimi çekiyor. Dünyanın birçok yerinden gelen insanlar burada çalışıyor. Ama Katar’dan farkı, burada Bahreynliler de çalışıyor. Ortadoğu ülkeleri arasında en moderni olarak gösterildiği söyleniyor, ama bana sorarsanız bu tacını çoktan Katar ve Dubai’ye bırakmış durumda. Ancak Arap ülkeleri arasında en eğitimli halk Bahreyn’de yaşıyor. Eğitim zorunlu ve ücretsiz olduğundan okuryazarlık oranı yüzde 85. Resmi dili Arapça olsa da ticaret ana dili olan İngilizce’yi herkes biliyor. Kendi aralarında bile artık İngilizce konuşur olmuşlar.
En önemli ulusal gazete Al-Ayam, İngilizce gazete de ise The Gulf Daily News. Burada sadece İngilizce yayınları değil, Fransızca, Almanca yayınlanan gazete ve dergileri de bulmak çok kolay. Arapların elinde bile çoğu zaman İngilizce gazete görmek mümkün.
Diğer önemli Alışveriş merkezi ise “City Center”. Birden bunu görünce diyorum ki, “İyi ki araba kiralamışız. Yoksa yine taksiye binsek, şehir merkezine gitmek istiyoruz dediğimizde bizi yine buraya getirecekti” Bir de tüm alışveriş merkezlerinde otoparklar ücretsiz.