Her seyahatim Orhan Veli’nin şu şiirini hatırlatır bana,
"Tüyden hafif olurum böyle sabahlar,
Karşı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara’’
Gözlerimi başka bir diyarda açıp bu coşkuyla koştum sokaklara. Ne güzelmişsin Belgrad!
Sırbistan’ın başkenti Belgrad’ın Nikola Tesla Havalimanı’na, oradan otobüsle şehir merkezine ulaşıp eski şehirdeki kalacağım hostele doğru yürüdüm. Geniş caddelerdeki kafeler, ışıl ışıl meydanlardan yükselen müzikler, kahkahalarla sohbet eden insanları gördükçe sabah sokaklara koşmak için heyecan doldum.
Eski şehir içinde, küçük bir binanın restore edilmesiyle oluşturulmuş hostelin bahçesinde kahvaltı yapıp diğer konuklarla Belgrad hakkında biraz sohbet ettim ve çıktım sokaklara.
Belgrad, Antalya’nın kavurucu sıcağından kurtulmak ve vizesiz, ucuz bir ülkeye seyahat etmek için aklıma gelen ilk yerdi. Gezeceğim yerlere haritada bakarken ve gezi yazılarını okurken pek düzenli ve kolay bir şehir olduğunu tahmin etmiştim.
Aklımda buradan Bosna’ya geçme fikri vardı, fakat şehri gezmeye başladığım ilk saatlerde vazgeçtim. Tarihi kültürel yerleri, parkları gezip insanın içinde büyük bir huzur uyandıran caddelerde zaman geçirmek, günlük aktivitelere katılmak oldu niyetim.
Hostele en yakın yer olan Kalemegdan’dan başlayıp telaşsızca gezmeye başladım şehri. Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği noktada yer alan Kalemegdan harika bir manzaraya sahip ve şehri anlamak için iyi bir başlangıç. Gün boyu, birbirinden farklı tasarımdaki kafelerin ve devasa kestane ıhlamur ağaçların sıralandığı sokaklarda yürümek de ayrı bir zevk. Günbatımı saatlerinde ise Kale şehrin en romantik noktası.
Belgrad, hiç rahatsız tedirgin etmeyen bir şehir. Yedi günlük seyahatim boyunca gece gündüz kendi başıma kolaylıkla gezdim. Hem şehir yapısı, ulaşımı ve caddelerin düzeni hem de insanların inanılmaz yardımseverliği güven verdi. Ülkelerin arasında önceden yaşananlar, politik durumlar öte dursun, ülkenin en kalabalık ve turistik şehrindeki deneyimimden bahsetmem gerekirse; insanların sosyal yaşamları, yardımseverlikleri, başkalarına karşı nezaketleri ve sessiz sakin halleri gıptayla baktığım durumlardı.
Sırbistan’ın alfabesi Kiril ama resmi yazışmalarda ve adres, yön tabelalarında İngilizce kullanılıyor. Savamala gibi, terk edilmiş bakımsız arka sokakları olsa da şehir genel olarak tertemiz.
Şehir içinde ulaşım ücretsiz diyemem ama otobüste kimse kart okutmuyor ve şoförler buna ses çıkarmıyor. Görevliler denk gelirse cezası var. Birkaç defa otobüste bilet almak istememe rağmen şoförün ‘boş ver geç’ demesiyle ben de Sırplar gibi davranarak hiç otobüs kartı kullanmadım ama son gün havalimanına giderken görevliye yakalanarak normal fiyattan bilet alarak durumundan yırttım.
Kültür sanat organizasyonlarının bolca olduğu Belgrad’da Bira Festivali’ne denk gelmem pek hoş oldu. Programdan bir konser seçip şehrin öte yakasındaki festival alanına kolayca vardım. Sırplar akşamları bu festival alanına aktığı için onları takip etmek yetti. Dışarıdan yiyecek içecek getirilmesi yasak olduğu için biraz gıcık olmuştum ama içeride her şey oldukça ucuzdu. Bir ana iki alt sahne ve eğlence merkezlerinin olduğu alanda Rock Opera grubunun konserini dinledim. Gece boyunca yalnız başıma, rahatsız edici hiçbir durum yaşamadan klasik ve Sırpça Rock şarkılarıyla eğlendim.
Listemdeki yerleri gördükten sonra, kahvemi çöreğimi alıp devasa ağaçların gölde olduğu parklarda zaman geçirdim, köşe başındaki kafelerde oturup insanları izledim, kaldığım hostelin yoga eğitmeni ile sabahları parklarda yoga yaptım. Akşamları ise bazen yalnız bazen hostelde tanıştığım birileriyle uzun yemeklere çıktım.
Başka bir ülkenin gökyüzüne bakmak, gün batımını izlemek, sabahlarını yaşamak ve parklarında zaman geçirmek yine çok mutlu ediciydi ve Belgrad bunları yaşamak için çok doğru bir karardı.
Gezdiğim Yerler
Gezeceğim yerleri önceden belirlemiştim ve haritadan konumlarına bakarak birbirine yakınlıklarına, dinlenme noktalarına göre bir sıralama yaptım…
Kalemegdan Parkı
Kalenin etrafını saran Kalemegdan Parkı, devasa ıhlamur kestane ağaçları ile kendinizi ormanda hissedeceğiniz bir doğaya sahip. Sırpların, sosyalleşmek ve spor yapmak için geldiği bu parkta hediyelik eşya, yiyecek içecek satan büfeler var ve günün her saati çok güzel.
Knez Mihailova Caddesi
Kalemegdan Parkı’nın yanından başlayan ve Cumhuriyet Meydanı’na kadar uzanan cadde; sanat galerileri, sokak sanatçıları, mağazalar ve kafelerle şehrin en canlı ve sanat dolu yeri.
Etnografya Müzesi
Balkanların en eski müzelerinden biri olan Etnografya Müzesi’nde yöresel kıyafetler, eşyalar sergileniyor. Koleksiyonda en ilgimi çeken tavus kuşu tüyleriyle yapılmış geleneksel gelinlik oldu.
Trg Republike – Cumhuriyet Meydanı
Şehrin büyük caddelerini birbirine bağlayan Cumhuriyet Meydanı’nda; Belgrad Tiyatrosu, Ulusal Müze yer alıyor ve meydanın etrafı kafelerde zaman geçiren, yürüyüş yapan insanlarla dolup taşıyor.
Ulusal Müze
1844’te kurulan müze 400 binden fazla esere sahip, arkeoloji ve sanat eserleri ile muhteşem sergiler sunuyor. Sanat bölümünde farklı ülkelerin koleksiyonları sergileniyor. Van Gogh, Monet, Picasso ile eski Yugoslavya döneminden İvan Radovic ve Milan Konjovic’in eserleri bunlardan bazıları.
Skadarlija
19. yy’da sanatçıların ve politikacıların buluşması noktası olan ve Sırp ressam Dura Jaksic’in evinin bulunduğu Skadarlija, çok eski bir mahalle. Yerel lezzetlerin ve kültürel müziklerin sunulduğu bu bohem mahalle, özellikleri turistlerin en uğrak noktası.
Strahinjica Bana
Skadarlija’nın hemen sonunda yer alan trafiğe kapalı bu cadde, sokaklarda oturmak ve yerel yemeklerden tatmak için ideal bir yer. Sırplar özellikle akşamüstü bu caddedeki restoranlarda zaman geçiriyor.
Botanicke Baste – Botanik Park
Sırbistan’a ve başka ülkelere özgü bitki ağaç çeşitliliğini görmek için tasarlanmış güzel bir park. Ağaçlar arasındaki patikalarda yürürken ülkelerin botanik çeşitliliğini incelemek çok keyifli. Özellikle Japon bahçesi iyi dizayn edilmiş, ayrıca Türk bahçesiyle karşılaşmak sürpriz oldu.
Aziz Sava Katedrali
Sırp Ortodoks Kilisesi'nin kurucusu Aziz Sava'ya ithaf edilen Balkanların en büyük Ortodoks Katedrali Aziz Sava, heybetli görüntüsünden öte duvarları ve tavanı tamamen saran freskleriyle çok etkileyici.
Savamala
Sur duvarları dışında inşa edilen ilk yerleşim yeri olan Savamala; eski sokakları, graffitili duvarları ile bohem bir yer. Terk edilmiş sokaklarda gezerken birden şık bir kafe çıkabiliyor. Şehir otogarına yakın olduğu için göçmenlerin, evsizlerin mesken tuttuğu bir bölge ve şehirde polis gördüğüm tek yer.
Zemun
Gezimin en sürprizli yeri oldu. Şehir merkezinden tek otobüsle ya da bisiklet kiralayıp gidilebilen Zemun, bir zamanlar bağımsız bir şehirmiş. Tarihi evleri, sokakları; Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği sahilinde parkları ve restoranları var. Kıyının 200 metre uzaklığında, koruma altına alınmış Savaş Adası’nı haritada görüp merak etmiş, fakat giriş yok diye düşünmüştüm. Yazın askeriye adaya bir köprü atılıyor, köprüden geçip her adımı ağaç bitkiyle dolu adanın 3 kilometrelik parkurunda yürüyüş yaptım. Karşıma ahşap evler çıktı, kendi düzenlerini kuran, tarım yapan insanlarla tanıştım. Küçük plajında, nehrin üstünden batan günü izlemek muhteşemdi.
Muzej Nikole Tesle- Nikola Tesla Müzesi
Sırp bilim adamı Nikola Tesla Müzesi’ne belirli saatlerde grup ziyaretçi alınıyor. Ziyaret saatinden yarım saat önce kapıda olmak gerekiyor, kaçırırsanız en az bir saat bekleme… Sırpların gurur kaynağı Nikola Tesla’nın icatlarının ve kişisel eşyalarının sergilendiği müzede İngilizce video sunumu yapılıyor. Benim katıldığım grupta Türkler fazla olduğu için, Türkçe altyazı kullanıldı.
Tasmajdan – Taş Meydan Parkı
Nikola Tesla Müzesi’ne çok yakın Taş Meydan Parkı, Belgrad’da en çok zaman geçirdiğim park oldu. İçinde Aziz Marko Kilisesi’nin bulunduğu parkta Sırbistan Bağımsızlık Bildirgesi okunmuş ve Belgrad yapılarında kullanılan taşların buradan çıkarıldığı söyleniyor. Parkın etrafındaki kafelerden kahve, çörek alıp devasa kestane ağaçları arasında oturmak gezimin en güzel anlarındandı.