St.Petersburg Rusya’nın ikinci Avrupa’nın 4. büyük şehri. Yaklaşık 4.500.000 nüfusa sahip olan bir şehir. St. Petersburg Baltık Denizi kıyısında, Neva Nehri üzerinde yer alan 42 adanın üzerine kurulmuş ve köprüler ile birbirine bağlanmış. 1703 yılında Büyük Petro tarafından Rus Çarlığı'nın Avrupa’ya açılan kapısı olarak kurulmuş.
Geniş caddeler, bulvarlar ve köprülerden meydana gelen şehir oldukça düzenli. Mimarisinde özellikle Avrupa ve Rus mimari sentezi göze çarpıyor. 1941 senesinde 2. Dünya savaşında 900 gün kuşatma altında kalmasına rağmen ele geçirilememiş. Ve 200 yıla yakın başkentlik yapmış bir şehirdir.
İstanbul'dan yaklaşık 4 saatlik bir uçuştan sonra St.Peterburg şehrine ulaştık. St. Petersburg Pulkovo Havalimanı şehir merkezine 14 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Buradan şehir merkezine shutle bus veya taksi ile gitmek mümkün. Taksi ile şehir merkezine gitmek yaklaşık 30 $ tutuyor.
Biz otelimizi en işlek ve merkezi caddesi olan Newski Prospekt'e çok yakın seçtik. Bu cadde oldukça uzun ve geniş kaldırımlardan oluşuyor. Ünlü Kazan Katedrali ve değişik mimarisi ile Zinger binası da bu cadde üzerinde yer alıyor.
Bu cadde üzerinde bir çok gece klübü, butik, restoran ve ihtiyacınız olacak her şey mevcut. Özellikle “Beyaz Geceler” döneminde 24 saat yaşayan bir cadde burası. Bu dönem haziran ayının ortasından ağustos ayı sonuna kadar devam ediyor. Biz eylül ayında gitmemize rağmen gece saat 01:00'de hava yazın akşam üstü 19:00'daki gibi aydınlıktı. O nedenle biraz karışıyorsunuz. Ancak çok keyifli bir şey bu, kesinlikle yaşamalısınız.
Kazan Katedrali oldukça etkileyici bir yapı. Onun tam karşısında ise Zinger binası var. Burası ise günümüzde kitapçı ve cafe olarak kullanılıyor. Zinger binasının olduğu sokağı takip ederseniz, soğan kubbeli bir başka katedral olan “Church of the Savior on Blood”u göreceksiniz. Gerçekten muhteşem bir yapı. Öyle ki, Moskova'daki Kızıl Meydan'da bulunan Saint-Basile Katedrali'nden bile daha etkileyici. Mimari olarak birbirlerine çok benziyorlar. Bu katedralin hemen arkasında ise hediyelik eşya alabileceğiniz küçük bir pazar var.
Saat 14:00 gibi artık karnımız acıktı. Döneminde Puşkin’in de sürekli gittiği ve bazı eserlerini orada yazdığı tarihi bir restorana gittik. Orada yerel Rus yemeklerini bulabilirsiniz. Özellikle Borsch çorbasını denemenizi tavsiye ederim, zaten başka birşey yemenize gerek kalmayacak. Çünkü bol malzemeli bir çorba ve fazlasıyla doyurucu. Kırmızı et konusuna dikkat etmelisiniz, çünkü etlerin %90'ı domuz eti.
Ulaşım konusu şehir içinde çok rahat. Toplu taşıma, metro, otobüs ve troleybüsler şehrin her yerine ulaşımı kolaylaştırıyor. Bizim bir sonraki durağımız Kışlık Saray. Kışlık Saray, Newski Prospekt'in sonunda yer almakta ve önünde çok geniş bir meydan var. Saray 18.yy da 2. Katerina tarafından yaptırılmış. Meydan’nın tam ortasında 47 metre uzunluğunda Alexander anıtı bulunuyor. Dünya’nın en büyük kolon anıtı olan bu yapı yaklaşık 700 ton ağırlığında. Gerçekten bizim alışık olmadığımız büyüklükte bir meydan.
Oradan dünyanın üçüncü büyük müzesi olan, Neva nehri kıyısındaki Hermitaj Müzesine doğru yola çıktık. Yürüyerek gidebileceğiniz müze, oldukça ihtişamlı bir bina. 1852 yılında ziyarete açılan binada 300 salon ve 3 milyonun üzerinde eser yer alıyor. Gezmesi oldukça zor, ancak mutlaka görülmesi gereken bir yer.
Oradan Dostoyevski müzesini ziyaret ettik. Burası Rus edebiyatında üç önemli isimden biri olan Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin 1878 - 1881 yılları arasında St. Petersburg’da yaşadığı, Karamazov Kardeşleri yazdığı ve yaşama veda ettiği bina.
Aurora Kurvazörü, Kışlık Saraya uyarı atışı yaparak Çarlık Rusya’nın yıkılarak 1917 senesinde komünist rejimin temelerini atan hareketin başlangıç simgesi.
Gezilmesi gereken bir başka yer ise Petropavlovskaya Katedrali ve Trubetskoy Bastion. Saldırılardan korunmak için 1703 yılında küçük bir adaya kale olarak inşa edilmiş. 1712 yılında ise kilisenin inşasına başlanmış ve 1733 senesinde bitirilmiş. Dünyada Ortadoks Kiliseleri içinde en yüksek çan kulesine sahip olan yapı.
Bu yüksekliği nedeniyle bugüne kadar bir çok yıldırım düşmesine maruz kalmış. Çar Petro ve Romanov sülalesinin hemen hepsinin mezarları bu kilisede bulunuyor. Günümüzde müze haline getirilmiş olan hapishanede Dostoyevski, Maksim Gorki, Troçki ve Lenin’in ağabeyi gibi dönemin önemli şahısları yatmış. Gerçekten oldukça etkileyici bir yer ve insanı o zamanlara götürüp onların burada cezalarını çekerken neler hissetiklerini düşündürüyor size. Bu ada içinde birkaç başka farklı müze de var. İşkence müzesinde dönemin kullanılan işkence aletleri ve teknikleri sergileniyor.
St. Isaac Katedrali (İsaakiyevskiy Sabor) gerçekten çok etkileyici bir yapı. İçindeki ve dışındaki taş ve ahşap işlemeleri çok değerli. Müze havasındaki katedral çok ilgi gören bir yer. Ayrıca kubbesine çıkıp şehir manzarasını da izleyebiliyorsunuz. Kubbesinde 100 kilo altın kullanılmış. 1818 yılında yapılmış olan katedral, birkaç revize ile günümüzdeki şeklini almış. Katedralin karşılıklı 2 kapısı 70'er ton ağırlığında. Kapıların üzerinde eşsiz motifler yer alıyor.
Sovyet dönemi boyunca din karşıtı bir müzeye dönüştürülmüş. O dönemde bütün dini mekanlar farklı amaçlar için kullanılmış ve insanları dinlerinden uzaklaştırmak için herşey yapılmış. Bir başka bu şekilde amacı değiştirilen yer ise Kazan Katedrali. Kazan Katedrali de atletizm merkezi olarak kullanılmış.
St.Isaac Katedrali’nin hemen arkasındaki parkta ise Falconet’in yaptığı Büyük Petro’nun at üzerinde bir yılanı ezerken tasvir edilmiş heykeli bulunuyor. Puşkin’in Bronz Atlı şiirine de konu olan bu heykeli, ihaneti simgeliyor. Yeni evlenen çiftler buraya geliyor ve şampanya patlatıyor.
St Petersburg, yapıları, geniş cadde ve bulvarları, gece hayatı ve beyaz geceleri ile kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biri. Pişman olmayacaksınız...