Hazır bahar ayları gelirken İstanbul ve çevresi için kış süreli kaçış rotaları... Fakat 2011'de yazdığım bir yazı olduğu için güncel bilgi eksikliği olabilir.
Cumartesi günü iş çıkışı bilgisayarımın başında yorgun bir o kadar da düşünceli otururken, bir anda kendime izin vermem gerektiğini düşündüm... Biraz internette gezinip çevredeki alternatifleri değerlendirdikten sonra gözüme ilişen Mudurnu konaklarından birini aradım. ''Hacı Şakir Konağı'' adlı konak hoşuma gitmişti. İrtibat telefonunu çevirdğimde karşıma ''Buyrun ben Mehmet'' diyerek çıkan Mehmet Bey oldukça nazik ve misafirsever ifadeleri ile yöresel şivesi ile bende yakınlık uyandırmıştı. Kısa ve neşeli bir telefon konuşmasından sonra son sözüm ''Tamam abi yak mangalı geliyorum'' oldu : )
Kadim dostum Süleyman, dayı olmanın şerefine ermek için İstanbul'da olduğundan bu yolculukta yalnızdım... Bundan üzüldüğüm anlamı çıkmasın : ) Yalnız yolculuğu seviyorum : )
Mudurnu, Sakarya' dan yaklaşık 125 kilometre, Akyazı-Kuzuluk-Taşkesti üzerinden giden bu yold oldukça mükemmel bir doğaya sahip 120 kilometrelik yolu fotoğraf çeke çeke 2,5 saatte aldığımı düşünürsek bu tezimi doğrulamış olurum sanırım : ) Not:Mudurnu ayrımından Nallıhan tabelalarını gördüm. Nallıhan buradan tam 40 km : ) bir dahakine Nallıhan Kuş Cenneti'ni de planıma aldım. Şimdiden gidecek arkadaşlara tavsiye ediyorum. Bu programa Nallıhan'ı da katarak plan yapın ancak Cumartesi günü erken saatlerde Mudurunu'da olun çünkü Cumartesi günü Mudurunu'nun yöresel pazarı var : )
Akşam 19.30 gibi Mudurnu'ya ulaştım. Bu gezi için geç bir saat : ( Konağın işletmecisi Mehmet Bey, beni kapıda karşıladı.
Konağın kapısından girdiğiniz andan itibaren o tarihi dokuyu hissetmeniz mümkün... Hemen hemen hiç bir leye dokunlamamış diyebilirim. Yoldan geldiğimi bilen Mehmet Bey ve Ergün Bey derhal beni yemeğe buyur ettiler ve adını sormayı unuttuğum ama lezzeti hala damağımdan olan o güzel çorba, ardındna ızgaraları, salataları ve pilavı ile güzel bir akşam yemeğinden sonra, Mehmet Bey'le yaptığımız küçük sohbetten sonra odama çıktım.
Oda gelin ve damat odasıymış : ) burası diğer odalardan farklı olarak iki kapılı... Eskiden gelin ve damatın mahremiyetini korumak için bu yöntem kullanılırmış. Mehmet Bey, bekarlığıma vurgu yapar gibi bu odayı verdi bana : ) odanın içerisinde bir ocak bir sedir ve tahtadan bir yatak var. Teknolojik olarak sadece bir lamba o da gaz lambasının icerisinde ve bir de az çeken bir internet vardı : ) ama son zamanlardaki uykusuzluğumdan mıdır bilemem o kadar rahat uyudum ki o yatakta anlatamam. Uykumu da yazmak isterdim ama rüya görmedim : )
Sabah uyandığımda saat 11.00'i bulmuştu camı kaldırdığımda (kaldırdım diyorum çünkü eski yarımdan kaldırmalı camlar)... Kuş seslerinden başka sokakta hiç ses yoktu. O an insanın içi huzurla doluyor...
Aşağıya indiğimde kahvaltı çoktan hazırdı ve yöresel bazlama eşliğinde güzel bir kahvaltı beni bekliyordu. Bu arada Mehmet Bey ''iki de yumurta gırıyım mı hocam'' demez mi : ) ''abi şu sorduğun soruya bak'' dedim : )
Kahvatıının ardından, bir kez daha gelmeye söz verdiğim Hacı Şakir Konağı'ndan ayrılarak, elimde makinam Mudurnu sokaklarına doğru uzandım...
Sabah kalktığımdaki sessizliğe baktığımda, burada tek yabancının kendim olduğunu sanmıştım; oysa sokaklar günübirlik gelen yeri ziyaretçilerle doluydu. O kalabalıktan sıyrılarak ara sokaklara daldım. Girdiğim Demirciler Sokağı'nda 2009 yılında ''YILIN AHİSİ'' seçilen ''NALBANT MEHMET AMCA''nın dükkanı gözüme çarptı. Dükkanın kapısı ardına kadar açık olmasına rağmen, içeride kimseyi göremeyince yan taraftaki bakır ustası ''Mehmet Arbakır''a sordum.
''Camiye gitmiştir oradan da bi eve gider yemek yer gelir'' dedi. ''E amca ama dükkanı açık?'' diye sorunca, ''Burayı şeeer mi sandın sen? Bizim burada kimse kimsenin malına doğunmaz, buraya neyiği bıragırsan bıraa gimse gelib almaz'' dedi. Bu lafı duyunca gece evlerimize çektiğimiz çelik kapıların ardından vurduğumuz üç derecelik kilitler geldi aklıma... Utandım birden...
Nalbant Mehmet Amca'nın gelmesini bekledim yaklaşık 35 dakika... Etrafta vakit geçirdim sokağı turlayıp geldiğim sıırada gelmişti. Yere eğilmiş, elindeki koskoca bir sacı ölçüyordu. Ölçtüğü sacı demir makası ile kesmeye başladı, çizdiği yerden bir milim oynatmadan büyük bir dikkatle kesiyordu. Ben kağıt keserken bile kaç kez kaçırırım makası : ) Bütün bunları yaparken beni fark etmedi. Bir ara gözünün ucuyla baktı bana ama bir şey demeden işine devam etti. Elindeki sacı dört eşit parçaya böldükten sonra derin bir offff çekti ve tabureye oturdu.
''Hoşgeldin'' dedi. ''Hoşbulduk Amca nasılsın?'' diye sordum. ''Çok şükür, bugünümüze de şükür bizden geçti sen nasılsın'' diye sordu. Böyle başlayan ve yaklaşık 45 dakika süren sohbetimizde, Mehmet Amca ile onun tabiri ie halleştik...
Mehmet Amca 2009 yılında bu mesleği yapan en eski demir ve nalbant ustası olarak ''Ahi Babası'' seçilmiş. Kırşehir'de yapılan törende Başbakan'ın elinden plaket almış. Eskiden günde 150-200 nal satarmış. Şimdi ise sadece Abant'ta kalan 3-5 ata nal satar olmuş. ''Makineler bitirdi bizi'' diyor. Yaşını sorduğumda 85 yanıtını alınca şaşırmadan edemedim. O demirleri dövmek her yiğidin harcı değil haaa... Bu iş akıllı tahtada ders anlatmaya benzemiyor ya da kara tahtada : )
Mehmet Amca'dan hatıra olarak bir at nalı, bir eşek nalı, iki de öküz nalı satın aldıktan sonra elini öptüm ve vedalaştık.
Ardından tarihi Yıldırım Beyazıd Camii'ne uğradım bu sırada öğlen namazı vakti geldiğinden ben de orada bulundum. İçeride başka yerlerde göremeye pek alışık olmadığım bir manzara vardı. Normal bir vakit namazında uzunca 4 saflık bir cemaat vardı. Şaşırdım ve Mudurunuluların değerlerine bağlı olduğuna bir kez daha kanaat getirdim.
Ardından gezidiğim;
* Saat Kulesi* Eski Hamam
* Pertev Naili Boratav Kültür Merkezi
* Armutçular Konağı
* Astarcılar Çarşısı'nın ardından yavaş yavaş Mudurnu'dan ayrıldım.
Mudurunu' dan ayrıldıktan 15 km sonra Sakarya you üzerinden Sünnet Gölü - Göynük sapağından 16 km gittikten sonra Sünnet Gölü'ne ulaşmanız mümkün. Buradan da Göynük yaklaşık 16 km... Fazla vaktim olmadığından Sünnet Gölü'ne kadar gitmeye karar verdim ( benzinsiz kalma riskine rağmen :) )
Sünnet Gölü'ne döndüğünüzden itibaren yol boyunca yolun kenarından akan dere size su sesi ile eşlik ediyor. Bu yolu da fotoğraflamak için dura dura 35 dakika aldım : )
Sünnet Gölü o kadar ilginç gelmedi bana, Abant'ı tavsiye ederim. Burası daha çok Gölcük'ü andırdı bana. Ancak burada aylardır uğraştığım kuş fotoğraflarını çok da dört dörtlük olmasa da almayı başardım. O yüzden sevdim Sünnet Gölü' nü : ) Belirtmekte fayda var; Sünnet Gölü'ne giriş 6 TL. Dönüşte bir derenin içerisine yol gidiyor burada bir alabalık çiftliği var aynı doğallıkta bir aile işletmesi isteyen deneyebilir.
Mudurunu'ya yaptığım bu mini turu, geziden sonra dönüşte aldığım bir davet üzerine Hendek-Kurtköy' de lezzetli bir mangal sefası ile bitirmek de cabası oldu : )
Gidecek arkadaşlara şimdiden iyi eğlenceler diiyorum. Her türlü sorularınız için hazırım tecrübelerimizi paylaşırız. Saygı ve sevgilerimle...
''Her zaman mutluluk için adım atan bir ayağınız olsun''
15.05.2011
Mudurnu/BoluR&Ç
Yorumlar