Biz Küçük Gezgin ile Köln'e 2010 yılının Temmuz ayında gittik. Köln, gelinip 1 hafta kalınacak bir yer değil. Onu baştan söyleyeyim. Bence 2 gün Köln için gayet yeterli. O yüzden Köln'ü de içinde bulunduran bir rota çizmek çok daha mantıklı. Biz, Rotamıza Amsterdam'dan başladık, Rotterdam, Den Haag, Düsseldorf, Köln ile devam ettik ve Lüksemburg'u da gezip Amsterdam'dan tekrar Türkiye'ye döndük. 10 gün kaldık ve doya doya her yeri gezdik.
Köln güzel bir şehir. Pek çok Avrupa şehri gibi Köln'ü de güzelleştiren tabii ki içinden geçen nehir. Vay arkadaş, bir nehir nelere kadir! İçinden nehir geçip de ünlenmemiş bir tek Avrupa şehri kalmamış. Hepsi birbirinden güzel. Neyse biz de Porsuk Çayı'mız ve Eskişehir ile avunacağız artık : ) Bu ortasından nehir geçen şehirler kışın insanın kemiklerini sızlatırcasına soğuk oluyor ama biz neyse ki Köln'ü yazın gezdik.
Bir Avrupa şehrine gidip de yok çanı, yok kulesi, yok heykelleri derken boynun tutulana kadar başın havada, ağzın bir karış açık incelemediğiniz katedral oldu mu? Tabii ki olmadı. Tabii Köln’ün de o çok ünlü "Kölner Domm" Köln Katedrali her saat yüzlerce insanın ziyaret ettiği, her duvarından işçiliğin aktığı bir yapı. Tabii Katedral, Köln'ün en önemli turizm merkezi olduğu için önü de panayır alanı gibi. Biz de Köln'deki saatlerimizin çoğunu burada geçirdik. Bu gösteriler Küçük Gezgin’in çok hoşuna gitti. Melekler, gladyatörler, müzisyenler ne ararsan vardı. Bu sokak gösterileri, Avrupa'da turizmin hatta günlük yaşamın en önemli parçası. Konservatuar öğrencileri topluluk önündeki ilk sınavlarını bu meydanlarda veriyor. Bu gösteriler şehrin havasını inanılmaz değiştiriyor, sokaklara ayrı bir ruh katıyor. Her sokak köşesinde buram buram sanat kokusu alıyorsun. İşte bu da insana bir "aaaah" çektiriyor yani... Çektirmiyor desem yalan olur. Onlarda sokak piyanoları her gün bir başka köşeden insanın ruhunu okşuyor. Bizde de gece yarısını geçince kokoreç kokusu ve dumanı sokakları kaplıyor. Kokoreçe bayılırım; ama sokak müzisyenlerinin de hastasıyım; eh o zaman ortaya bir karışık yapsak çok da güzel olmaz mı yani : )
Bu güne kadar gördüğümüz en kara katedral Köln'de bulunuyor. Gerçekten karanlık bir havası var. Genelde bu tarz büyük katedrallerin etrafı mutlaka iskelelerle çevrili olur. Ya bir şeyleri restore ediyor olurlar ya da temizliyor. Ne şanslıyız ki bize böyle bir katedrali iskeleler kurulu değilken görmek kısmet oldu : ) Hayret yani, şaşırtıcı doğrusu; Milano’daki Dom Katedrali'ni perdelerin arkasından hayal etmek zorunda kalmıştık : ) Katedrali temizlemeyerek yüzlerce katedralden farklı kılmak bence de iyi fikir : ) Bu karanlık görüntüsü onu bu kadar etkileyici yapan bence. Bırak dağınık kalsın, tarihin kokusu hep üstünde olsun.... Yoksa her yeri temizlenmiş, yepyeni bir katedral istiyorsan ondan Avrupa'da yüzlerce var öyle değil mi?
Katedralin tepesine çıkıp Köln'ü kuşbakışı görmek bize nasip olmadı çünkü yüzlerce merdiveni küçük gezginimiz ve bebek arabası ile tırmanmak çok zahmetli olacaktı. Biz de o yüzden bu zevkten mahrum kalmış olduk. Ama olsun... Bu zevki de size bıraktık : ) Biz bunun yerine katedralin hemen arka tarafındaki tren istastyonunun oraya oturup gelen geçeni izleyip dedikodu yaptık. Elimizde bir tek çekirdek eksikti, o denli eğlendik : )
Şehrin alışveriş merkezi de katedrale yürüyerek oldukça yakın... Hohe Strasse ile Schildergasse; insanların omuz omuza yürüdüğü, şehrin nabzının attığı çok güzel caddeler. Bir aşağı bir yukarı, pastanelerden gelen buram buram çörek kokuları eşliğinde alışveriş caddesinin de keyfine vardık : )
Köln, çok uzun bir tatil için sıkıcı olabilecek ama kısa bir tatil için harika bir şehir. Daha görülebilecek pek çok yeri var. Vurun kendinizi nehir kenarına, geçin köprüden karşıya, eski evlerin arasında aval aval gezinin. Biz Küçük Gezgin çok ufak olduğu için onunla müzelere girmek istemedik; ama biz ettik siz etmeyin ve en az bir müze gezin. Biz Köln’ü çok sevdik ve Küçük Gezginimizle meydanların tadını çıkarmayı yeğledik. Sıra sizde...