Burgaz'a Ulaşım
Sabah erken saatlerde Beşiktaş’tan araba ile başlayan yolculuğumuz neyse ki İstanbul’un yoğun trafiğinden nasibini almıyor. Zaten cumartesi günü sabah saat sekizde ne kadar trafik olabilir ki... Çorlu, Kırklareli derken 4 saatte Dereköy Sınır Kapısı'na ulaşıyoruz.
Dereköy Sınır Kapısı oldukça sakin bir sınır kapısı.
Dereköy Sınır Kapısı'nda pasaport işlemlerimizi yaklaşık 15-20 dakikada hallettikten sonra çok güzel ormanlık bir yolda ilerlemeye başlıyoruz. Orman içinde dar ve virajlı yolları geçerek bir saat sonra Burgaz’a ulaşıyoruz.
Burgaz, Bulgaristan'ın Karadeniz kıyısında yer alan önemli bir liman kenti. Hatta Bulgaristan’ın en büyük kargo limanı. Bu nedenle kentte ticaret ve sanayi de oldukça gelişmiş durumda.
Bir liman daha var ki bu da nadiren de olsa Karadeniz'deki cruise gemilerinin uğradığı liman. Cruise gemilerinin yanaştığı bu liman kent merkezine çok yakın. Yani bir gün olur da Karadeniz’de cruise turuna çıkarsanız, liman kente çok yakın olduğundan hiç ekstra gezi almanıza gerek kalmaz.
Bulgaristan’ın dördüncü büyük kenti olan Burgaz’da yaklaşık 230 bin kişi yaşıyor. Ancak yaz aylarında Burgaz’ın nüfusu gelen yerli ve yabancı turistlerle birlikte ikiye katlanıyor.
Gördüklerimiz ve Kaçırdıklarımız
Eskiden bir balıkçı köyü olan Burgaz, günümüzde Bulgaristan’ın önemli kültür sanat kentlerinden biri. En önemli etkinlikleri her sene Ağustos ayında düzenlenen “Spirit of Burgas” adlı müzik festivali. Rock, reggae, caz, blues, tekno gibi farklı tarzda müzik yapan gruplar burada müzikseverlere performans yapıyorlar. Biz eylülde Burgaz’ı ziyaret ettiğimiz için burun farkı ile kaçırmış olduk.
Her sene 1 Temmuz – 15 Eylül arasında düzenlenen Burgaz Kum Heykeller Festivali de yine kaçırdığımıza üzüldüklerimiz arasında. Bu festivali dünyanın çeşitli yerlerinden kum heykeltıraşları katılıyor ve Burgaz sahillerini devasa kum heykellerle süslüyorlarmış.
Bunun dışındaki diğer önemli etkinlikler ise her sene geleneksel olarak 6 Aralık’ta kutlanan Aziz Nikolas Miracle Worker günü. Bu kutlamalarda çevre şehirlerden gelen katılımcılar ile birlikte denize çelenk atılıyormuş. Yine aynı etkinliğe rahipler bir geçit töreni ile katılıyormuş. Etkinlik kapsamında havai fişek gösterileri ve konserler organize ediliyormuş.
Burgaz’daki en keyifli yerlerden biri hemen deniz kıyısında boylu boyunca uzanan Sea Garden Park. Biz de konaklayacağımız yeri hem buraya hem de Burgaz’ın ana caddesinin kesiştiği yerde seçtik. Kiraladığımız ev hem çok konforlu hem de Burgaz’ın tam göbeğindeydi. Eve valizleri atar atmaz hemen dışarı çıktık. Şansımıza hava oldukça güneşliydi. Hatta eylül ayı olmasına rağmen halen denize girenler vardı.
İlk durağımız evimizin hemen karşısında yer alan Sea Garden Park. Kentin kalbinde böylesine büyük bir parkı görünce iç çekmeden edemiyoruz.
Parkta spor yapanlar, evcil hayvanını yürüyüşe çıkaranlar, bebek arabası ile gezenler, top oynayan çocuklar, müzisyenler kimi ararsanız burada.
Ve tabii kitap okuyanlar... Hatta belediye o kadar güzel bir uygulama yapmış ki parkın belirli alanlarına cam dolapların içine kitap koymuş. Parka gidip kitap okumak isteyen alıp kitabını okuyor ve sonra tekrar yerine koyuyor. Bayıldık :)
Parkta sağlı sollu uzanan ağaçlar sanki göğü delecek.
Belli ki buradaki park çok eskiden beri var. İşte şehir planlaması böyle olmalı diyor insan. Şehirde yaşayan halka rahat nefes alacak, çıkıp dolaşacak, çocuğunu gezdirecek alanlar lazım. Parktaki çiçek düzenlemeleri de çok sade ama çok şık. Hiçbir abartı yok.
Parkın deniz tarafındaki merdivenlerden inerseniz boylu boyunca uzanan kumsallara kavuşabilirsiniz.
Bu park alanı kış aylarında sakin bir yürüyüş rotası iken yaz aylarında festivallere ev sahipliği yapıyor.
Park sonrası Burgaz’ın en önemli caddelerinden biri olan Aleko Bogoridi Caddesi'ne deniz tarafından giriş yapıyoruz. Girdiğimiz gibi de bu kültür sanat kentinde dev bir gramofon heykeli ile karşılaşıyoruz. Anlatılana göre bu gramofonu bir kez çevirdiğinizde sevdiğinizin adını fısıldarmış. Murat epey çevirdi gramofonu ama duyduğumuz sadece mekanik sesler oldu. Olsun madem adettenmiş, biz de görevimizi yerine getirmiş olduk.
Aleko Bogoridi Caddesi trafiğe kapalı bir cadde ve bizdeki İstiklal Caddesi'ni andırıyor. Ama tabii ki çok daha sakin olan versiyonunu... Bu cadde boyunda sağlı sollu sıralanmış kafe ve restoranlar alışveriş mağazaları mevcut. Keyifli bir cadde.
Esnaf oldukça güler yüzlü. Ancak genç nüfus gitgide azalıyormuş. Çünkü aileler ya artık çocuk yapmıyor ya da sadece bir çocuk yapıyorlarmış. Bulgaristan’da hayat ucuz ama gelirleri de buna göre. Asgari ücretin 180 Euro olduğunu öğrendik. Ülke ne kadar ucuz olursa olsun bu para ile geçinmek oldukça güç. Bu nedenle komünizm dönemini yaşamış kişilerin çoğu "o dönemi mumla arıyoruz" diyor.
Kadınlar emekli olabilmek için 35, erkekler ise 38 sene çalışmak zorunda. O nedenle pek çok devlet dairesinde yaşını hayli almış kişileri görmek mümkün.
Caddeye dönersek, gezinirken pek çok tarihi bina, kilise, sanat galerisi ve müze ile karşılaşabilirsiniz.
Tarihi yapılardan St. Nikolas Takı, tarihi saat, kilometre taşı; müzelerden arkeoloji müzesi, Lermontos’un Evi, Tuz Müzesi, Ulusal Kukla Müzesi; kiliselerden Doğu Katolik Kilisesi, Ermeni Apostol Kilisesi, St. Mary Virgin Ortodoks Kilisesi’ni görmenizi öneririm.
Ayrıca Opera ya da tiyatroya ilginiz varsa, denk gelirseniz Opera Binası’nda ya da drama tiyatrosunda bir gösteriye gidebilirsiniz. Maalesef bizim fırsatımız olmadı.
Görülmeye değer bir diğer nokta ise Karadeniz'in ender adalarından biri olan St. Anastasia Adası’ymış. Bizim gidişimize mevsim elvermedi ama gitmeye karar verirseniz. Adaya giden küçük motorlar Sea Garden Parkı’n önündeki iskeleden kalkıyormuş. Adada bir şapel, bir deniz feneri ve de bir restoran bulunuyor.
Mekan Tavsiyesi
Yemek yemek için ana caddedeki restoranları ya da Bulgaristan’ın en büyük restoran zinciri Happy’yi tercih edebilirsiniz. Biz Happy’ye bir gittik, ardından hep Happy sayıklar olduk.
Öncelikle menüsü çok geniş, ikinci olarak resimde ne gördüyseniz o geliyor., üçüncüsü porsiyonlar oldukça doyurucu ve de çok ama çok lezzetli.
Başka restoranlarda yemek yiyecekseniz, taze deniz ürünlerini, üzerine peynir rendelenmiş Chopska salatayı, közlenmiş kırmızı biberi ve mantarlı herhangi bir yemeği tavsiye edebilirim. Tabii yanında Mavrud üzümünden yapılmış şarabı da sipariş etmeyi unutmayın.
Bir sonraki durak Nessebar’da görüşmek üzere...