Hawaii’den sonra dünyada en çok turist çeken plajları ile ünlü tropik bir cennet köşesi.
Şehre girmeden tüm 5 yıldızlı oteller, çoğu Avrupa markası oteller, bölgesinde ilerliyoruz. Riviera bölgesinde 28,000 ve Maya antik bölgeleri ile oda kapasitesi ile yılda 3 milyon turist çekiyorlar.
Kuzey Amerika’nın en soğuk günlerinde burada havanın 30 derecelerde olması nedeniyle 1970’lerde başlayan turizm sektörünün en popüler ziyaretçileri Amerikalılar. Ülkeye gelen turistlerin %38’ini ise bu bölge misafir ediyor.
Ana karaya 2 ada ile bağlı 24 km uzunluğunda ve 800 m genişliğinde D şeklinde bir kara parçası olan Cancun da yöre halkı en doğuda oldukları için ülke üzerine doğan güneşi ve güneşin enerjisini ilk olarak kendilerinin alarak, bu enerjiyi ülkelerinin diğer yörelerine yolladıklarını düşünüyorlar.
Cancun, alabildiğine uzanan, değişik enteresan bir beyaz kuma sahip, sahilleri ve plajlarının yanı sıra su sporu sevenler için de bir cennet.
Snorkel ya da dalış, su altı mağaraları ve Avustralya’daki Great Barrier Reef’ten (mercan kayaları) sonra dünyanın en büyük ve ünlü mercan kayalarından birine sahip (1.000 metreye yakın uzunlukta) mükemmel bir yöre.
Bunun dışında ormanları, ekolojik parkları, golf sahaları, balık tutma turları, bisiklet turları, canopy severler için ve arkeolojik bölgelerine (Tulum, Çoban, Chichen Itza) yakınlığı ile de turistlere hitap eden bir bölge.
İlk günümüzü kıyı boyunca yürüyerek, otelimizin önündeki harika kumların üzerinde ve dalgalar arasında keyifle geçiriyoruz.
GÖKYÜZÜNÜN DOĞDUĞU YER, SIEN KAAN
Sabah otelimizden çıkıp Cancun’a 3 saat mesafedeki bir UNESCO Dünya Mirası olan Sien Kaan'a (Cennete Giriş) doğru gidiyoruz. Yol üzerinde, Maya arkeolojik alanları ve yüzebileceğiniz, mağaralara dalabileceğiniz tatlı su kaynakları, mağaraları ile son yıllarda turistlerin ilgisini çekmeyi başaran Tulum’a uğramadan geçmiyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde su altında kuyu bulmak mümkün değilmiş.
Yolculuğumuzun son 60 kilometresi oldukça bozuk bir yolda ilerliyor ve Sien Kaan’a ulaşıyoruz. Rehberimiz Dünya mirası listesinde ve Unesco’nun koruması altında olduğu için yolların yapılamadığını söyledi ama biraz daha düzgün ve az çukurlu hale getirebilmeliler diye düşünüyorum…
Sien Kaan, Maya dilinde “where the sky is born” yani “Gökyüzünün doğduğu yer” ya da “Origin of the sky” yani “Gökyüzünün aslı” ya da “Gift from the sky” yani “Gökyüzünden armağan” gibi anlamlarda kullanılıyor. 1.3 milyon hektarlık korunan alanı, tropik ormanları, 300’den fazla kuş türü, yüzlerce çeşit memeli hayvan, Carettalar, yunus gibi deniz hayvanları, mercan kayalıklarını, 2 parkı ile Amazon’dan sonra dünyanın en büyük ekolojik parkı.
Yolda ilerlerken kimi zaman dev dalgalı kıyılardan, kimi zaman mangrovelarla çevrili nehir kenarlarından geçiyoruz. Mangrove, büyük tropikal, yaprak dökmeyen ağaçlar, altları su ve bataklıkta yaşıyorlar, tohumları düştükçe saplandığı yerde ağaç oluyor ve doğa oluşumunda büyük rol oynuyor.
Tabii birçok da palmiye var, bazı özel palmiyelerin yaprakları (eski dönem mayalar gibi) çatı yapımında kullanıyorlar, bu yapraklarla inşa edilmiş çatısı olan kulübeler oldukça şirin görünüyor. Ancak bu (ağaçları koruma amacıyla) şimdilerde yasaklanmış, sadece mayaların kullanma izni var.
Sırada tekne turumuz var, oldukça süratli teknemizle hızla ilerliyor ve ellerinde fotoğraf makineleri denizi gözleyen turist teknelerinin bulunduğu bir yere geliyoruz. Yunus balıkları bizi fazla bekletmiyor ve teknemizin etrafında dolaşmaya başlıyor ve ara sıra da su yüzeyine çıkarak kendilerini gösteriyorlar.
Daha sonra Carettaları görebilmek ümidiyle başka bir bölgeye geçiyoruz, sevimli su kaplumbağalar da bize oldukça cömert davranarak teknemizi ziyarete geliyor ve kafalarını çıkararak bize kendilerini fotoğraflama izni veriyorlar.
Tekne yolculuğumuz sırasında, özellikle kıyılara yakın geçerken bir hayli kuş türü de görebiliyoruz.
Ve şimdi snorkel zamanı, can yeleklerimizi de takmayı ihmal etmeyip kendimizi turkuaz sulara bırakıyoruz. Müthiş bir deneyim, renk renk balıkların yanı sıra bin bir şekilde ve renkte deniz bitkileri, mercanlar göz alabildiğince uzanmış. Teknemizle son durağımız olan süt liman bir kıyıya yanaşıyoruz, deniz dibi altın sarısı harika kum, sular ise açık maviden, nil yeşiline, turkuazın tüm tonlarına ve laciverte dönüşerek önümüzde uzanıyor. Denizin keyfini doyasıya yaşıyoruz.
Otelimize döndüğümüzde biraz yorgun ama bu yorgunluğa değen güzel bir gün geçirmenin keyfi ile halimizden memnunuz.
Cancun’daki üçüncü ve son günümüzü otelimizin önündeki plajda deniz, kum ve keyfe ayırıyoruz, bu arada etrafta ıstakoz gibi kızarmış turistleri görsek de güneş yağlarımızı sürerek biraz daha bronzlaşmayı da ihmal etmiyor ve akşam güzel bir veda yemeği ile Cancun’a ve Meksika’ya veda ediyoruz.
Gazetelere manşet olan ve gelmeden önce bizi biraz ürküten güvenlik sorununu halletmiş görünüyorlar, hiçbir sorun yada kötü bir olayla karşılaşmadık. Hatta “turistik polis” adıyla ve hemen her yerde karşınıza çıkan bir teşkilat kurmuşlar.
Meksika güzel, şirin şehirleri, sahilleri, görülmeye değer antik kentleri, Aztek ve Maya medeniyetleri tarihi ile görülmeye değer, tavsiye edebileceğim bir ülke.