Montreal, Quebec eyaletinin en büyük, Kanada'nın ise 2. büyük kenti. Paris’ten sonra dünyada en çok Fransızca konuşulan şehir, Kuzey Amerika’nın en güzel şehirlerinden biri. Montreal'e UNESCO tarafından "Şehir Tasarım Ödülü" verilmesi de güzelliğini belgeliyor zaten.
Kent, Ottava ve Saint Lawrence nehirlerinin birbirine karıştığı noktada, Montreal Adası üzerinde yer alıyor. Bu haliyle Montreal, Büyük Göller'i Atlas Okyanusu'na bağlayan Saint Lawrence Denizyolu üzerinde önemli bir liman kenti.
Montreal, 1976 Yaz Olimpiyatları ve Expo 67 gibi birçok uluslararası organizasyona ev sahipliği yapmış. Sinema (Montreal Film Festivali), müzik (Montreal Jazz Festivali) gibi kültürel aktiviteleri ve festivalleri ile dünyada ilk sıralarda yer almakta.
Montreal yaşayan bir şehir. Toronto'dan sonra hareketi, ruhu, gece hayatının cıvıltısı, binaların nostaljisi neredeyse sinir bozucu güzellikte. Hani şu soğuğu olmasa, Kanada'nın en yaşanılası şehri diyeceğim ama Montreal, Toronto'dan bile soğuk! Nisan ayının başlangıcında Toronto'da manolya ağaçları çiçek açmışken Montreal hala kupkuru…Yine de soğuk bizi durdurmadı, şehrin cazibesi üstün geldi ve çok keyifli bir haftasonu geçirdik burada.
Eğer Montreal'e ilk defa geliniyorsa ve çok turistik takılmak istenmiyorsa tavsiyem Mont-Royal'le şehir turuna başlamak. Buradaki St Joseph Oratory görülmesi gereken bir bazilika. Bazilikanın içinin güzelliği, tepeden baktığı Montreal manzarasıyla birleşince şehir turu için hoş bir başlangıç oluyor.
Parkın içindeki Lac Aux Castors'u keyifli yürüyüş için tavsiye edebilirim.
Ayrıca güzel sanat eseri niteliğindeki heykelleri görmek için parkın hemen yanındaki mezarlığa gidilebilir.
Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri olarak kabul edilen Mc Gill Üniversitesi'nin kampüsü ve hareketli Ste-Catherine caddesinden sonra Musée des Beaux-Arts de Montréal ve St. Patrick's Basilica görülebilir.
Biz şehir merkezinde konakladığımız için akşam piyasa yapma şansı yakaladık ve şehrin canlılığını, mutlaka görülmesi gereken Rue Sainte Catherine, Rue Sherbrooke, St. Laurent Boulevard ve Rue St. Denis caddelerinde yaşadık.
Ertesi günü ilk gittiğimiz yer Notre Dame oldu. Celine Dion'un evlendiği ve evlenmek için bir servet harcamanın yanında 2 yıl da beklemek gereken Notre Dame'dan mumlarımızı yakıp dileklerimizi dileyerek ayrıldık.
Montreal'de Görülmesi Gereken Yerler
* Eski Montreal çoğu 17. ve 19. yüzyıldan kalmış binalara ve müzelere ev sahipliği yapıyor.* Le Plateau manzaralı yerleşim bölgelerini ve alışveriş mekanlarını birleştiriyor.
* Çoğu sokak soğuk kış günleri için 32 kilometrelik yeraltı alışveriş mekanları (Ville Souterraine (The Underground City-Yer Altı Şehri)) ile birleştirilmiş.
* Parc Jean-Drapeau, Dünya Fuarı bölgesi yeşil alana adanmış. Parkın etrafında yapay plaj, büyük bir havuz ve Montreal Kumarhanesi var.
* Metroyla birkaç kilometre kuzeye gidince, Hochelaga-Maisonneuve bölgesine geliniyor. Burada Olimpik Stadyum, Insectarium, Jardin Botanique and Biodôme görülebilir. Hepsini görmek için 4 saat ayırmak lazım.
* The Rialto Theatre, Montreal’in en değişik binalarından biri.
Montreal'de Oteller:
* Auberge du Vieux Port
* Holiday Inn Express Montreal
* Candlewood Suites Montreal
Montreal'de Barlar:
* W Hotel Montreal
* Hotel Le St James
Montreal'de Restoranlar:
* Fu shi Montreal - Çok değişik ve leziz bir Uzakdoğu restoranı.
* Au pied de cochon - Her şeyin içinde domuz eti var. Değişik tatlar denemek için güzel.
* Au petit extra - Nispeten salaş bir restoran ve öğlen yemeği için iyi bir alternatif.
* L'express Montreal - Rezervasyon ile gidiliyor. Tatlı olarak 2 kişi paylaşılabilecek "ile flottant" (yüzen ada) yenebilir.
* Bonaparte Montreal - Elit bir restoran.* Le Commensal Montreal - Vejeteryan restoran, öğle yemeği için güzel.
Ben Montreal'e Toronto'dan turla gittiğim için yeterince Avrupa kokusu alamadım, ama en azından Kuzey Amerika kıtasında kısa da olsa "Yeni Dünya" görüntüsünden uzak bir diyarda hissedebildim kendimi. Oysa eski Montreal’i dolaşıp barlarında içkileri doya doya yudumlamak gerek. Hatta festivallerine gidip Kuzey Amerika'da Avrupa havasını iyice yaşamak lazım...