Doğu'nun Gerdanlığı : Mardin

Diyarbakır'dan sabah 08.00 gibi ayrıldım, eski otogardan Mardin minibüsleri kalkmakta. Haziran sıcağı kendini göstermekte sabahın bu saatinde bile..İçimde bir sevinç ve merak; Mardin..Yıllardan beri görmek istediğim zamanın durduğu, Unesco tarafından dünya mirası listesine alınmış tek şehir.. Minibüs fazla oyalanmadan hareket etti, saat 09.15 ve yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra Mardin'e ulaştım. Mardin eski ve yeni olmak üzere 2'ye ayrılmış. Eski Mardin tarihi olan kısmı, yeni Mardin ise modern kısmı oluşturuyor. Minibüs eski mardin'in ufak otogarında indiriyor bizi. Burdan yukarıya minibüsler var ama ben yürümeyi seçtim. Adımlaya adımlaya yaklaşık 20 dk sonra eski Mardin sokaklarındaydım. Ana yoldan mardin'e araba ulaşımı yok. Minibüsler yerleşimin merkezine kadar-mardin müzesi'nin olduğu alana kadar gidiyor. Zaten ondan sonra Mardin sokaklarını adımlamanız gerek.

Mardin'de yani eski bölümden bahsediyorum, sadece bir caddesi bulunmakta; cumhuriyet caddesi. Caddenin yukarısı ve aşağısına yayan ulaşma imkanı var. Mardin sokakları o kadar dar ve tarihi bir dokuya sahip ki ulaşım eşekler ile yapılmakta bu sokaklarda. Mardin'in en büyük sorunu konaklama. Şehir turizm konusunda palazlanmaya başlamış. Oteller en lüks statüde yada o statüyü kazanma aşamasında yapılıyor. Haliyle oda fiyatları da cep yakıyor. Parası olan turist için pek sorun değil ama benim gibi sırtçantalı için problemlerin en büyüğü. Cumhuriyet caddesinde yer alan tarihi kuyumcular çarşısı'nın hemen yanında Başak Otel var, buranın hosteli diyebiliriz. Sırtçantalı yerli ve yabancı turistler burada konaklıyor. Beklentinizi fazla tutmayın, odalar çok basit, eski, banyo ve tuvalet ortak kullanım ama sadece yatmak için ideal. Yurtdışında daha kötü yerlerde de kalmıştım. Başak otel'e yerleşip çantamı bıraktıktan sonra atıyorum kendimi sokaklara. Daha önce bir rota çizmiştim kendime. Mardin'de görülecek belli başlı yerler belli ama ben sadece benim için önem arz eden yerleri gezmeyi düşünüyorum.

Şehrin tek caddesi olan cumhuriyet caddesi


Kız Meslek Lisesi

İlk durağım tarihi Kız Meslek Lisesi. Bu lise taş işçiliği ve mimari yapısıyla mardin'in ilk görülmesi gereken yeri. Terasından güzel bir Mardin manzarası izleyebilir ve heybetli Ulu Cami'yi selamlayabilirsiniz. Ben gittiğimde en son 1902 yılında tadilat gören bu bina yeniden tadilata girmişti. İçerisi kapalıydı ama meşhur kapısını ve taş işçiliğini fotoğraflama fırsatım oldu.

Mardin'in tepesinde bir kartal yuvası misali duran Mardin Kalesi ise ikinci durağım olacaktı ama kale tadilata girmiş ve giriş kapalıymış. İşte bizim ülkemizde ki bu zihniyeti anlayamıyorum, öyle gerizekalı bir Turizm anlayışı var ki bizim ülkemizde; bir yer değil aynı anda her yeri tadilata alan bir zihniyet ve ondan sonra nasıl turizmi iyileştireceğiz diye düşünüp duruyor beyinsiz herifler

Mardin Kalesi 10. yüzyılda Hamdaniler tarafından inşa edilmiş. 1 km. uzunluğunda, 30-150 m. Genişliğinde, doğal kaya üzerine kurulmuş bir kale konumunda.


Mardin Kalesi

Bende rotayı şehrin sembolü olan, ve şehrin her yerinden heybetli minaresini görebileceğiniz Ulu Cami'ye kırdım.

Ulu Cami (Cami-i Kebir) Mardin'deki camilerin en eskisi. Altı paye üzerine oturan kubbe bütün mekana hâkimdir. Minaresi, Artuklu Hükümdarı Kudbeddin İlgazi zamanında inşa edilmiş. (1176). Artuklu hükümdarlarından Melik Salih bir kısım malını bu camiye vakıf yapmıştır. Mardin'in en önemli ibadet merkezlerinden biri olan Ulu Cami, devasa yapısıyla tarihin ihtişamını günümüze taşımakta. Caminin minaresi ve avlusu o kadar güzel ve tarih kokuyor ki.. Taş işçiliği ve heybeti nefes kesici Ulu Cami'nin..

Mardin Ulu Cami

Cumhuriyet caddesine tekrar çıkıp Zinciriye Medresesi'ne adımladım. 1385 yılında Melik Necmeddin İsa tarafından yaptırılmış. "Sultan İsa Medresesi" adı ile de tanınıyor. Timur ve ordusuyla mücadele etmiş olan Melik İsa bir süre bu medresede hapsedilmiş. Medreseye çıkarken Mardin ufaklıkları takılıyor peşime, onlar bana fıkra anlatıyor, ben onların fotoğrafını çekiyorum. Çok tatlı afacanlardı.

Girişindeki taş işlemeler ve dilimli kubbeleriyle dikkat çeken medrese iki avlulu ve iki katlı olup, avluların dışında kalan mekanlar iyice yayılmış. Medresede Sultan İsa Türbesi ve birçok eski kitabe mevcut. Medrese aynı zamanda rasathane olarak kullanılması dolayısıyla yüksekte kurulmuş. Beni taş işlemeleri hayetler içinde bıraktı, bayıldım tek kelime ile


Zinciriye Medresesi Bahçesi

Medresenin en ilginç tarafı taşların doğal klima görevi görmesi. Mardin sıcağında ki aylardan Haziran- içeriye adımımı attığımda serin bir hava vurdu suratıma. Medresenin içine ayakkabı ile giriş yasak. Bende sandaletlerimi çıkardım ve yalınayak yürümeye başladım. Taşların serinliği o kadar güzel ki..


Medrese içi

Medreseden ayrılıp tekrar ana caddeye çıktım. Sıcak o kadar etkisini göstermeye başladı ki.. Olmazsa olmaz gezi parkuru olan Kayseriyye (Bezestan) Çarşısı'na doğru adımlamaya başladım. Cumhuriyet Caddesinin hemen altında yer alan bu çarşı daracık sokaklar ve koridorlardan oluşmakta. Çarşının büyük bir bölümü yıkılmış. Dıştaki dükkanların kimileri günümüzde de kullanılmakta. 1487-1502 yılları arasında yapıldığı sanılmakta. Bu çarşıda aklınıza gelen her şeyi alabilirsiniz, sabunlar el yapımı, gümüş işlemeler, hediyelik eşyalar, baharat çeşitleri, elbiseler, yöresel kıyafetler..Gezmesi cennet gibi olan bu çarşı tam bir tarih ve kültür birleşkesi, dokusu sunuyor bana.

Çarşı içlerine ilerledikçe mardin'in ara sokaklarına dalıyorum. Mardin sokakları çok dar ve tarih kokuyor. Bu sokaklarda araç yok çünkü girmesi imkansız ve ulaşım halk tarafından eşekler yada atlar ile sağlanıyor. Her sokak ayrı bir tat ve haz veriyor bana. Mardin sokaklarından eski terminalin olduğu ana caddeye inmek çok kolay, çünkü sokaklar yokuş aşağı inşa edilmiş, ama aşağıdan yukarıya çıkmak gerçekten yorucu çünkü yokuş yukarı tırmanıyorsunuz ve soluğunuz kesiliyor.


Mardin Sokakları


Ulu Cami ve arkada uçsuz bucaksız Mezopotamya

Saat 17.00 olmuş ve karnım iyice acıkmıştı. Mardin'e özgü bir yemek olan etli ekmek yemek istedim. Cumhuriyet caddesinde yer alan tüm lokantalar bunu yapıyor. Tamamen el yapımı, et ve çeşitli baharatlar ile harmanlanan malzeme fırına veriliyor ve sonrasında afiyetle yeniyor. Porsiyonlar lahmacun büyüklüğünde ve 1 tanesi rahatça doyuruyor adamı. Ve o kadar lezzetli ki..Hormonsuz etin lezzeti başka, ve yanında çanakta verilen yayık ayran. Mardin sıcağında kendime getiriyor beni.


Etli Ekmek

Yavaş yavaş yorgunluk başlamıştı ayaklarımda, sabahtan beri yoldaydım ve uyumadan Mardin sokaklarına atmıştım kendimi. Yemekten sonra iyice ağırlık çöktü üzerime. Bir de güzel bir cigara yaktım bunun üstüne. 5 dk içinde otele vardım, bir duş aldım, ve uyku moduna geçtim. Saat 21.00 gibi uyandım, ve Mardin gecelerine attım kendimi. Cumhuriyet caddesi ki mardin'in tek caddesi burası bomboş ama sokak ışıl ışıl, belediye çay bahçesi dolu, otellerin teraslarından müzik sesleri geliyor.


Mardin gecesi

Caddede turlarken gözüme canlı müzik yapan bir kitap cafe ilişti. Daldım içeriye. O kadar güzel bir cafeyle karşılaştım ki..Geniş bir oturma alanı bulunan, raflar kitap dolu, 3 katlı, terasında canlı müzik olan bir yer. Müzik Kürtçe ve genelde kitaplarda Kürtçe ama buranın tarihi ve yerel halkın dili ve kültürü.

Burada terasta buz gibi bira söyledim kendime. Mardin gecesinde bira kendime getirdi beni. Çalan müzik ve manzara gerçekten güzeldi.

Saat 23.00 gibi otele doğru yola çıktım. Mardin sokakları rahat, cadde de çok rahat ve güvenli bir şekilde yürüyebilirsiniz. Sokak ve cadde ışıl ışıl. 10 dk sonra otele geldim ve deliksiz bir uyku moduna geçtim.

Sabah 10.00 gibi uyandım, hafif bir kahvaltı ardından tekrar Mardin sokaklarına vurdum kendimi. Cumhuriyet meydanı buranın merkezi ve burada bir çay molası verdim kendime. Hemen yukarda, merdivenlerin başında gerçekten sabırsızlıkla görmek istediğim Mardin Müzesi var.

Çay molasından sonra müzeye doğru adımlıyorum. Türkiye'de yapmış olduğum seyahatlerde beni derinden etkileyen ve modernliği ile tam 10 puan alan 3 müze var benim nezdimde; Mardin Müzesi, Gaziantep Zeugma Müzesi ve İstanbul Arkeoloji müzesi. Mardin Müzesi tam bir tarihsel doku kıvamında, ağzım kulaklarımda gezmeye başlıyorum. Mezopotamya tarihinin en nadide parçaları var bu müzede. 3 katlı olan Mardin müzesinde yaklaşık 2 saat kalıyorum.
el halkın dili ve kültürü.

Mardin Müzesi pırıl pırıl, tertemiz. O kadar güzel konumlandırılmış ki eserler. Müzenin bahçesinde dünyaca ünlü Mardin Güvercinleri için bir güvercinlik kurulmuş ve burada koruma altına alınan ender türlerin üretimi yapılmakta.

Burada kısa bir bilgi vereyim; dünyada 100 km hızla 15 saat boyunca uçabilen ve takla atabilen tek güvercin cinsi Mardin de bulunuyor, binlerce yıldır bu topraklarda besleniyor. Mardin mimarisinin tamamlayıcı unsurlarından biri güvercin motifleri. Her evde bir güvercinlik var neredeyse. Müzenin üst katı ise klasik Mardin yerel yaşantısından örnekler vermekte.

Müzeden sonra meydana geri indim. Mardin yolları delik deşik olmuş vaziyette. Yollarda yenileme çalışmaları var. Cumhuriyet Alanı'nın aşağısına yine dar yollara sapıyorum. Amacım Çarşı'nın hemen güneyinde yer alan Abdüllatif Cami'ye gitmek. Taçkapı yazıtından 1371'de Artuklu sultanlarından Melik Salih ve Melik Muzaffer zamanında görev almış Abdüllatif bin Abdullah tarafından, minaresi Mısır Valisi Muhammed Ziya Tayyar Paşa tarafından inşa ettirilen bu cami Mardin 'deki son Artuklu eserlerinden biri.

Abdüllatif cami

Abdüllatif cami'den çıktıktan sonra hızlı adımlarla eski terminale adımladım. Amacım Dara Antik Kenti'ne gitmek. Eski terminalden minibüs ve otobüs ulaşımı yok, tek yol taksiyle gitmek. Adamlar o kadar rahat ki; avucumuzdasınız işte, bizden başka ulaşım yok dercesine 15 dk'lık yol için 50 tl para istiyorlar. İnat ettim, pisliğine vermedim. Ulan gerekirse gitmem, basarım Hasankeyf yaparım dedim. O sırada yanımda bulunan kahvede oturan bir genç-abi şehir merkezine in, orada günde 1 defa Dara'ya minibüs kalkıyor ama saat 14.00'te dedi. Son dönüş saatide 15.00'miş. Yani benim 1 saatlik bir tempo ile geziyi tamamlamam gerekiyordu. Hiç sevmediğim bir olay bu, tadına varamadan, kokusunu duyamadan panik atak bir şekilde gezmek, ama taksicilere gıcıklığımdan bastım şehir merkezine yürüdüm. Yaklaşık 30 dk yürüdükten sonra minibüslerin kalktığı noktaya geldim. Saat 13.50 ve tam denilen saatte minibüs kalktı. Ucu ucuna yetiştim. Minibüs ağzına kadar dolu ama umrumda değil.

DARA ANTİK KENTİ-MEZOPOTAMYA'NIN EFES'İ

Mardin ile Kızıltepe yolu arasında Dara Antik kentine 8 km kaldığını gösteren tabelayı görüyorum. Mardin'e 30 km uzaklıkta olan bu tarihi kent Mezopotamya'nın Efes'i olarak biliniyor. Tarihi ipek yolu üzerinde bulunan antik kent içinde yerleşik olarak bir köy bulunmakta. Köyde yaşayanlar buranın tarihiyle bütünleşmişler. İşin ilginç yanı bu kadar yapılan kazı çalışmasına rağmen daha antik şehir kalıntılarının yüzde 30'u çıkarılabilmiş. Yüzde 100'lük kısmını hayal bile edemiyorum.
Dara Antik Kentinin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmiyor. Bulunan yazılı kaynaklarda M.Ö. 530-570 yılları arasında kurulduğundan bahsediliyor. Yapılan kazılarda bulunan bulgulara göre dünya'nın ilk su barajının Dara'da olduğu tahmin ediliyor.

Dara Antik kenti

Öğlen sıcağı o kadar şiddetlendi ki artık güzel foto çekmeme imkan vermemeye başlıyor. Saat 14.40 civarı artık ve deli bir tempo ile koştura koştura bu antik kenti gezdim. Minibüse attığımda kendimi tüm vücudumdan terler fışkırıyordu. Biraz soluklandım, kendime geldim. Eski terminale geldiğimizde hemen en yakın çay ocağına geçtim ve bir çay söyledim kendime. Çaydan sonra tekrar otelin yolunu tuttum ama öncesinde yaklaşık 25 dk süren mardinin ara sokaklarına tırmanmam ve yokuşu çıkmam gerekiyordu. Soluğum kesildi çıkana kadar, yazımın başında da yazmıştım, ana yoldan eski mardin'e çıkan ara sokaklar dar ve yokuş tırmanıyorsunuz, ve mardin sıcağı gerçekten sıcak Otele vardığımda kendimi hemen duşa attım. Akşam için planım aynı; notlarımı düzenleyeceğim, dün gece bira içtiğim kitap cafe'ye gideceğim ve sonrasında temiz bir uyku. Yarın sabah Hasankeyf yolcusuyum. Sabah erkenden Midyat üzerinden Hasankeyf yapacağım günübirlik ve dönüşte hemen Mardin'den Diyarbakır'a geçeceğim. 1 gece Diyarbakır'da kaldıktan sonra Şanlıurfa'ya geçeceğim. Planım bu. Sabah ola hayrola.

Mardin hakkında son olarak kısa notlar vereyim; türkçe müzik çalan pek bir yer yok, genelde kürtçe ve arapça parçalar çalınıyor. Süryani şarapları müthiş, cumhuriyet caddesinde 2 tane dükkan var şarap alabileceğiniz, farklı fiyatları var, pazarlık yapın derim. Mardin'in el yapımı sabunları müthiş. Ben bu kadar çeşit sabunu bir arada hiç görmedim. O kadar güzel koku veriyor ki bulunduğu caddeye, buram buram kokuyorlar. Her yerde el yapımı gümüş bilezikler var. Özellikle bayanlar bu konuda şanslı diye düşünüyorum. Mardin çok güvenli, misafirperver ve dürüst, iyi niyetli insanların şehri Yemekleri müthiş güzel, bol baharatlı ve acılı, benim sevdiğim tarz olduğu için bayıla bayıla yedim. Son olarak kesinlikle gidilmesi görülmesi gereken bir tarih kenti; yazımın başlığında da belirttiğim gibi; Zamanın durduğu, Doğunun gerdanlığı olan şehir