Yurtdışında araba kiralayıp seyahat etmenin en güzel yanı istediğiniz her noktaya uğrayabilme kolaylığı. Üstelik 3-4 kişi seyahat ediyorsanız fiyat olarak da oldukça avantajlı.
Bugün rotamız Fatima’dan güneye doğru inerek Estoril’e ulaşmak. Portekiz’in kutsal mekanı olarak bilinen Fatima’dan sabah saatlerinde yola çıkıyoruz. Bu yolculuk süresince Leiria bölgesini keşfedeceğiz. Leiria bölgesi nüfus olarak çok kalabalık değil, yerleşik nüfusu sadece 125.000 kişi. Bu bölgedeki Batalha, Nazare, Alçobaça ve Obidos Portekiz’e gelenlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken yerler. Her biri çok ufak yerleşimler olsa da, her birinin kendine has bir dokusu ve tadı var. Eğer bu bölgeyi bir gün içinde gezerseniz, kendinizi bir günde 4 farklı ülke geziyormuş gibi hissedebilirsiniz.
İlk durağımız Fatima’ya 20 – 25 kilometre mesafede yer alan Batalha. Batalha, Fatima ile Alçobaça arasında yer alan bir kasaba. Kasaba adını meşhur Batalha manastırından almış.
Batalha kasabasındaki ilk yerleşim Milattan öncelere kadar uzanıyor. Manastır 1883’te UNESCO tarafından dünya mirasları listesine alınmış. Manastırın pencerelerindeki taş oyma işçiliği bir harikası. İçi çok yüksek devasa yivli sütunlarla desteklenmiş. Yivli devasa sütunları, taş oyma işçiliğin mükemmel örneği camları ve palmiye ağacını anımsatan tavan kubbeleri ile bir dünya harikası.
Burası maalesef bir çok paket tur programında uğranmayan bir nokta. Ancak ne yapıp edip burayı görmek gerek.
Daha sonra Nazare sahil kasabasına geliyoruz. Nazare, sahil boyunca sıralanmış 2-3 katlı beyaz badanalı evleri, sahile demirlemiş ufak tekneleri ile tipik bir balıkçı kasabası.
Sahil boyunca cafeler ve hediyelik eşya satan dükkânlar bulunuyor. Bu bölge insanlarının tipik kıyafetleri var. Erkek balıkçılar genellikle çizgili tişört ve bol bir pantalon giyiyorlar. Pantalonlarının beline bir kuşak takıyorlar, paçalarını ise lastikle bağlıyorlar. Kadınlar ise diz altında hafif bolca bir etek ve genelde pastel tonlarda çiçek desenli bluz giyiyorlar.
Ancak bir kadın eğer kocasını balıkta ya da bir deniz kazasında kaybetmişse, o zamandan sonra sürekli siyah etek ve bluz giyiyorlar. Böyle siyah kıyafetli pek çok kadın gördük. Kadınların kıyafetleri biraz Bolivya’daki kadınların giyim tarzını anımsatıyor.
Nazare’den sonraki durağımız Alçobaça. Alçobaça ile Nazare arası yaklaşık 16 kilometre. Bu iki kasaba arasında yollar çok düzgün. Çok kısa bir sürede Alçobaça’ya ulaştık. Alçobaça adını, buradan geçen Alço ve Baça nehirlerinden alıyor. Buradaki ilk yerleşim yazılı kayıtlarda 1.100 senesi olarak geçiyor.
Alçobaça’nın görülmeye değer en önemli yeri Alçobaça Manastırı. Manastır 1158’de yapılmaya başlanmış, 1254’te bitirilmiş. Bu devasa manastır, önce sur içinde bir şehir merkezi imiş. Rahipler buraya gelip sohbet ederlermiş. Zamanla rahiplerin buluşma yeri, katedral ve manastıra dönüştürülmüş.
Manastır çok çok geniş bir alana kurulu. 1. Portekiz kralı Kral Alfonso buranın yapımında halka çok destek vermiş. Manastır içinde Kral Pedro ve daha birkaç önemli ismin mezarı var. Sütunlar ve kubbeler çok yüksek ve görkemli. Krallar salonunda tüm Portekiz krallarının heykelleri yer alıyor. Manastırın iç avluya bakan birkaç bahçesi var. Bu bahçeler Endülüs bahçelerine benziyorlar ve oldukça gösterişliler. Manastır’ın genel mimari özellikleri Arap mimarisini anımsatıyor.
Manastırın içinde yer alan mutfak ve mutfaktaki baca görülmeye değer. Mutfaktaki devasa baca Ortaçağ’ın en büyük bacalarından biri imiş.
Manastır içinde çeşitli bölümler yer alıyor. Eskiden kralların ve diğer yöneticilerin toplanıp sohbet ettii salonu Kralların sohbet salonu adı veriliyor. Sadece bu salonun uzunluğu 67 metre ve bunun gibi çok sayıda salon bulunuyor.
Bu devasa manastır genişlik ve büyüklük olarak Bhutan’daki Dzong’ları anımsatır nitelikte.
Buradan sonra tipik bir Portekiz köyü olan Obidos’a gitmek için yeniden yola çıkıyoruz. Alçobaça ile Obidos arası 37 kilometre. Yaklaşık yarım saat süren yolculuk sonrası Obidos’a ulaşıyoruz. Obidos, Kale duvarları ve surlar içinde yer alan bir köy. Buralara gelirseniz mutlaka Obidos’a uğramalısınız. İki katlı beyaz ve üzerinde kontrast renkler ile boyalı evler, bu evlerin her birinin pencerelerinden sarkan çiçekler, sarmaşıklar ile sarılmış surlar, daracık taş döşemeli sokakları ile turistleri cezbeden bir yer. Yollar çok dar olduğundan çiçekler, begonvil tarzı bitkiler, hatta ağaçlar tellerle duvarlara yapıştırılmış, adeta presslenmiş gibi.
Köyde yer yer küçük restoran ve cafeler, hediyelik eşya dükkanları, sanat galerileri yer alıyor. Köyün içinde kiliseler de yer alıyor. Zaman zaman dik yokuşlardan çıkarak surların burçlarına ulaştık. Buraya mutlaka çıkmalısınız. Bu noktada bir de seyir terası tarzında bir alan var ve köy daha da şirin görünüyor. Bu noktadan bol bol fotoğraf çektik.
Kale burçlarının tam altında bir de butik otel yer alıyor. Biz gittiğimizde burada bir davet vardı. Ve davetliler de gün batımını izlemek üzere seyir terasına çıkmışlardı. Burçlardan biraz daha devam ettiğimizde labirent gibi daracık sokaklardan geçerek bir gösteri alanına geldik. Yöresel gösterilerin yapıldığı ufak bir ahşaptan yapılmış açıkhava tiyatrosuna ulaştık. Burada belli ki yöresel kıyafetlerle gündüz bazı etkinlikler var, sanırım çok keyiflidir. Ancak maalesef gösteriye yetişemedik.
Hava yavaş yavaş kararmaya başlayınca dönüş yoluna geçtik. Daracık sokaklardan inerken ufak cafelerin birinin önünde ev yapımı vişne likörü tadımı yaptık. Bu cafenin adı Petrorus Domus Bar. Çikolatadan yapılmış fincanların içinde 1 Euro karşılığında ikram ediyorlar. Bu vişne likörünün tadını ve aromasını asla unutamıyorum. O kadar lezzetliydi ki, 4-5 şişe aldık.
Obidos, Portekiz’in mutlaka ve mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri. Burada her ne kadar daha fazla kalmayı arzu etsem de, maalesef zaman kısıtlı. O nedenle arabamıza atlayıp doğruca Estoril’e gitmek üzere yola çıktık.