Galapagos Adaları ve Charles Darwin

Galapagos Adaları'nın Turizm Merkezi: Santa Cruz

Galapagos Adaları’na Ekvator’un başkenti Quito’dan uçuyoruz. Uçak önce Ekvator’un ikinci büyük kenti Guayaquil’e uğruyor. Kısa bir beklemenin ardından tekrar havalanarak yaklaşık 2,5 saat süren yolculuk sonrası Galapagos Takımadaları’na ulaşıyoruz.

Havaalanı Baltra’da. Baltra, üzerinde yerleşim olmayan ve sadece havaalanına ev sahipliği yapan ufak bir ada. Havaalanı da bir hayli küçük ve açık bir havaalanı.

Uçaktan indiğimiz gibi, çantalarımız sıkı bir kontrolden geçiyor. Çünkü Galapagos takımadalarına herhangi bir canlı organizma sokmak yasak. Girişte size adada hiçbir canlıya zarar vermeyeceğinize dair bir form dolduruyorsunuz. Ve takımadalara giriş için 100 dolar giriş ücreti ödüyorsunuz.

Ada 1959 senesinde Milli Park Alanı ilan edilmiş. Adanın çevresindeki 7 bin kilometrekarelik alan ise 1986’da deniz koruma alanı statüsüne kavuşmuş. Bu deniz koruma alanı, Avusturalya’daki Barrier Mercan Resifi’nden sonra dünyanın ikinci büyük doğal deniz koruma alanı. 1978’dene beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Galapagos adaları, 1985 itibariyle Biyosfer Koruma alanı ilan edilmiş.

Bu nedenle adaya girişte, adada uyulması gereken kuralları içeren bir broşür veriyorlar. Buna göre hayvanları beslemek, dokunmak, flaş kullanarak fotoğraflarını çekmek yasak. Adadan dışarı herhangi bir hayvan yada bitki çıkartmak kesinlikle yasak.

Galapagos Adalarının anlamı “Dev Kaplumbağalar”. Güney Amerika kıtasının 1.000 kilometre kadar batısında yer alan adalar grubu, toplam 50.000 kilometrekareye (Trakya’nın iki katı kadar) yakın yüzölçümüne sahip olup Ekvador’a bağlı.

14’ü büyük, 8’i küçük ve 18’i çok küçük olan, toplamda 40 adadan oluşan Galapagos takımadalarının sadece beşinde yerleşim var. Toplam yüzölçümünün %3’lük kesiminde insan yerleşimi var, kalanı tamamen bakir alan.


Galapagos adaları ilk olarak 1535 senesinde Peru’ya yolculuk yapan Panama piskoposu Tomas de Berlanga tarafından keşfedilmiş. Ancak pek çok müzede yer alan Inka eserlerinde bu adalar topluluğunun İspanyol egemenliğinden önce Güney Amerika’daki yerliler tarafından keşfedildiği resmedilmiş.

Bu adalar keşfedildikten sonra buraya hiçbir ülke sahip çıkmamış. 1822 senesinde Ekvador’a katılmış. 20. yüzyıl başlarında ABD, bu adaları 90 milyon dolar karşılığında 99 sene için kiralamak istese de Ekvador bu teklifi geri çevirmiş. Sadece Ekvador, İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD’ye Baltra Adası’nı üs olarak kullanmasına izin vermiş.

Adadaki ilk insan yerleşimi 1930’lara rastlıyor. Adanın toplam nüfusu 20.000 civarında. Başkent San Cristobal Adası’ndaki Puerto Baquerizo Moreno,  turizmin merkezi ise Santa Cruz Adası’ndaki Puerto Ayora.

Turizm merkezi Santa Cruz’a gitmek için öncelikle havaalanı shuttle’ları ile küçük limana, buradan da tekne ile Santa Cruz ile Baltra arasındaki boğazdan geçerek Santa Cruz Adası’ndaki limana ulaşabiliyorsunuz.

Tekne yolculuğu sırasında dubaların üzerinde güneşlenen fokları görmek bir hayli ilginç.


Kısa süren tekne yolculuğu sonrası Santa Cruz Adası’na ulaşıyoruz. Buradan yine bizi bekleyen araçlara binerek, merkez Puerto Ayora’ya yolculuk yapıyoruz.


Puerto Ayora’ya varış ve otele yerleşmenin ardından şehir merkezini keşfetmek üzere dışarı çıkıyoruz. Puerto Ayora’nın küçük bir ana caddesi  var. Tüm önemli restoranlar, barlar ve hediyelik eşya dükkanları da bu cadde üzerinde sıralanmış. Çok ilginç tasarımlı mağazalar yer alıyor.


Bu bölgede balıkçılık çok yaygın olduğundan (doğal koruma alanı dışındaki bölgelerde) merkezde bir balıkçı heykeli ve buna çok yakın bir alanda da balıkçı tezgahları yer alıyor.


Balıkçı tezgahları çeşitli kuşlar için adeta bir cennet. Bu nedenle çevrede çok sayıda kuş bu tezgahları kolluyor.

Kıyıya yanaşmış kayıklar üzerinde güneşlenen ve iskele merdiveninde oynaşan fokları görmek çok olası.

Hatta balıkçıların ayakları dibinde balık yemek için bekleşen foklar oldukça orijinal bir görüntü sergiliyor. Hepsi de insana çok alışkın.

Biraz daha yürüdüğümüzde yine aynı cadde üzerinde yer alan başka bir meydana ulaşıyoruz. Burada da adaların simgelerinden biri haline gelmiş olan Galapagos kaplumbağası heykelini görüyoruz.


Bu çevrede çok sayıda tekne turu yapan firma yer alıyor. Takımadaları gezmenin en güzel yolu 5 günlük ya da 1 haftalık tekne turlarına katılmak. Çünkü her adanın kendine has bir dokusu var. 100 kişilik gemilerde her şey dahil beş gün konaklama yaklaşık 2.000 dolar civarında.

Uzun tekne turları dışında kısa günübirlik geziler de var. Bu turlarda şnorkel ile dalış, iguanalar ile ya da resif köpekbalıkları ile yüzme, volkanik adalarda yürüyüş gibi pek çok olanak var. Ancak biz merkez olarak Santa Cruz Adası’nı seçtiğimiz için diğer adalara günübirlik gittik.

Santa Cruz Adası, takımadaların en turistik noktası olmasına rağmen çevrede çok fazla turist yoktu.

Kenti biraz dolaştıktan sonra yorgunluk atmak için bir kafede oturduk. Burada en fazla tüketilen içeceklerden biri Hindistan cevizi suyu.


Yemek konusunda da kesinlikle deniz ürünleri. Tabii yanında da güney Amerika ülkelerinin pek çoğunda da oldukça yaygın olan muz kızartması. Yemekler hem lezzetli hem de çok uygun fiyatlı.


Yemek sonrası otele dönüyoruz. İguanalar her yerde. Otelin denize bakan kısmında Santa Cruz Polis departmanı yer alıyor.


Hemen önünde yer alan kayalıkların üzerinde ise düzinelerce iguana var. Bu iguanalar insana o kadar alışkın ki, bu bölgedeki basketbol sahasına kadar ilerlemişler. Hiçbir şekilde rahatsız olup sizden kaçmıyorlar.

Iguanaları da gördükten sonra bir sonraki gün yapacağımız Darwin Enstitüsü gezisi için dinlenmek üzere otelimize geçiyoruz.

Charles Darwin Enstitüsü 

Santa Cruz Adası’ndaki ikinci günümüz. Bugün programımızda Charles Darwin Enstitüsü ve kraterler gezisi var.

Otelimizde yaptığımız erken kahvaltı sonrası grupça yaklaşık bir saatlik yürüyüş yaparak Charles Darwin Enstitüsü'ne ulaşıyoruz. Burada bize eşlik eden rehberimiz İtalyan asıllı bir Ekvadorlu, Angelino… Bizim adalardaki rehberimiz Juan olsa da bu bölgeyi gezerken konuya hakim olduğu için ve biyoloji eğitimi almış, doğabilimci olan Angelino bize eşlik ediyor. Çünkü adalarını iyi tanıtmak istiyorlar.

Angelino daha enstitü girişine ulaşmadan bize uyarılarını yapmaya başlıyor: "Kesinlikle hayvanları beslemeyin, insanlara alışık olsalar da fazla yaklaşmayın, taşlara basarken dikkat edin çünkü ayağınızın altında iguana olabilir."

Yaklaşık 45 dakikalık yürüyüş sonrasında Charles Darwin Enstitüsü'ne ulaşıyoruz.

İngiliz biyolog ve doğa tarihçisi olan Charles Robert Darwin, aynı zamanda Galapagos adının dünyaca tanınmasını sağlayan kişi. Girişte de doğal olarak kendisine ait bir heykel karşılıyor ziyaretçileri.

1809 – 1882 seneleri arasında yaşamış olan Darwin, 1832’de İngiltere’den yola çıkarak, beş yıl boyunca dünyanın farklı bölgelerini ziyaret etmiş. Tüm hayatını insan dahil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla ya da birkaç ortak atadan evrildiğini öne sürerek ve buna kanıtlar arayarak geçirmiş. Gönüllü araştırmacı olarak yer aldığı HMS Beagle keşif gemisi ise 1835’te Galapagos’a ulaşmış. Darwin adadaki ispinoz türlerinden etkilenmiş ve ispinozların gagalarındaki farkların, çevreye uyum sağlama sürecinden kaynaklandığı varsayımını dile getirmiş. Hatta bu varsayımdan hareket ederek, diğer tüm canlıların çeşitliliğin kökeninde “çevreye uyum” çabasının olduğu sonucuna varmış. Böylece günümüzdeki modern evrim teorisinin temelleri de Darwin sayesinde atılmış olmuş.

Park girişinde büyük bir haritada Galapagos takımadaları resmedilmiş.

Burada ada ile ilgili genel bilgileri alıyoruz. Ardından yaklaşık 1,5 saat sürecek ve 1.350 metre uzunluğundaki yolumuzda, farklı bitki ve canlı türlerini görmek üzere yürümeye başlıyoruz.

Öncelikle en dikkat çekici bitkilerin devasa boyutlardaki kaktüsler olduğunu söyleyebilirim. Bu kaktüsler aynı zamanda Galapagos kaplumbağaları için önemli bir besin kaynağı.

Buradan sonra doğal ortama zarar vermemek için yapılmış olan ahşap iskeleler üzerinden yürürken küçük kaplumbağaların bulunduğu alana geliyoruz. Buradaki kaplumbağalar çok küçük olduğu için dışarıdan gelebilecek yırtıcı kuşların ataklarını önlemek üzere bu alanın üzerini tel örgü ile kaplamışlar. Kabukları 2 yaşına kadar yumuşak olurmuş. 2 yaşından sonra ise kabukları sertleşiyor.

Ardından daha büyük kaplumbağaların bulunduğu alana geçiyoruz. Galapagos adalarında daha önceden 14 çeşit kaplumbağa varmış. Günümüzde bu türlerin sayısı 10’a düşmüş. Bu ve benzeri merkezlerde küçük kaplumbağalar 8 yaşına kadar beslenip, bakımları üstleniliyor. Ardından da doğaya bırakılıyorlarmış. Kaplumbağaların ortalama yaşam süresi ise 150 yıl.

Buradan sonra Galapagos’un dünyaca ünlü ikonu olan dev kaplumbağa Yalnız George’a ait bir açıklama tabelası görüyoruz.

Yalnız George’un ait olduğu türün 1971’de Pinta Adası’nda bulunana kadar soyunun tükendiği zannediliyormuş. Ortalama yaşam süresi 200 yıl. Bu kaplumbağa bulunduğu zaman kendisine Yalnız George adı verilmesinin sebebi yanına çiftleşmesi için ne kadar dişi kaplumbağa getirseler de, hiçbirine yüz vermeyip yalnızlığı tercih etmesi.

Bu merkezde dolaşırken sadece kaplumbağaları değil kara iguanalarını da görüyoruz. Kara iguanaları yani sarı iguanalar tüm Güney Amerika’da görülebiliyor, Dragon iguana da denilen bu tür 40-50 sene yaşayabiliyor.

Deniz iguanaları ise sadece Galapagos Adaları’nda görülebiliyor. Bir saat boyunca deniz içinde kalabiliyorlar. Dişiler her gün, erkekler iki günde bir yemek yiyor. Çiftleşmeleri ise 3 saat sürüyor.

Bir diğer tür ise Kara ve deniz iguanalarının çiftleşmesinden oluşan Pembe iguanalar. Pembe iguanalar günümüzde sadece Galapagos’un Isla Isabel adasında çok nadir olarak görülebiliyor. Çünkü soyu tehlikede. Aynı zamanda pembe iguanaların yaşam süresi çok daha kısa sadece 12 yıl yaşayabiliyorlar.

Aslında Galapagos adaları’nda İspanyollar gelene kadar  çok daha fazla sayıda tür varmış. Ancak İspanyollar buraya geldiğinde hayvanlarını da getirmişler. Köpekler iguanalarla oynarken iguanaları öldürmüşler. Yerli halk ise iguanaları korumak için İspanyolların getirdiği kedi ve köpekleri zehirlemişler.

Günümüzde adalarda 26 endemik hayvan türü bulunuyor. Dev kaplumbağalar, deniz iguanaları, Galapagos ispinozları, Galapagos penguenleri ve lav balıkçılları bunlara birkaç örnek.

Adaların çevresinde ise 400’ün üzerinde balık türü yaşıyor. Bunların yaklaşık 50 tanesi endemik.

Tekrar Darwin Enstitüsü'ne geri dönecek olursak, merkezin çıkışında ufak bir müze yer alıyor. Bu müzede adanın oluşumuna dair bilgiler içeren tablolar ve çeşitli endemik türlere ait iskeletler sergileniyor.

Flamingoların Adası: Isla Isabel

Galapagos takımadalarındaki son günümüzü Isla Isabel’in yani Isabel Adası’nın keşfine ayırıyoruz. Sabah erken bir kahvaltı sonrası doğruca limana gidiyor ve teknemize biniyoruz.

Küçük ama boyutuna göre oldukça hızlı olan bu tekneler ile Santa Cruz Adası'ndan Isla Isabel’e ulaşım yaklaşık 2 saat 10 dakika sürüyor. Teknelerin kapasitesi yaklaşık 15 – 20 kişi.

Isabel Adası'nın en önemli özelliği halen yüzölçümünün zaman zaman değişiyor olması. Çünkü bu ada halen etkinliğini sürdüren çok sayıda yanardağa ev sahipliği yapıyor.

Ada doğal koruma alanı olduğu için girişinde kişi başı 5 dolar ücret ödeniyor.

Adaya vardığımız gibi karada ve denizde iguanaları ve deniz aslanlarını görüyoruz.

Hatta deniz aslanları o kadar abartmış ki, insanlar otursun diye konulmuş olan bankların üzerinde boylu boyunca yatmış güneşleniyorlar.

Burada iskeleden tekrar 8 - 10 kişilik deniz taksilerine binip adayı denizden dolaşıyoruz.

Mavi ayaklı bubiler, Santa Cruz’da olduğu gibi burada da karşımıza çıkıyor.

Tekne ile devam ederken deniz kaplumbağalarını görüyoruz. Bu kaplumbağalar insana zarar vermiyor. O nedenle isteyenler kaplumbağalar ile yüzebiliyorlar.

Santa Isabel volkanik bir ada. Üzerinde halen aktif volkanlar yer alıyor.

Tekne ile karaya yanaşıp, volkanik patlamalar sonucunda oluşmuş olan yeryüzü şekillerini görüyoruz. Volkanın püskürmesi sonucunda oluşmuş olan bu yeryüzü şekilleri oldukça etkileyici. Uçları sivri görünümlü bu siyah volkanik kayaların üzerleri yer yer kar yağmış gibi bembeyaz. . Özellikle kayaların güney tarafında görünen bu beyaz görünümlü alanlar aslında bir çeşit yosun, bitkisel bir oluşum.

Bu adada volkanik oluşumlar arasında dolaşırken yayalara ayrılmış patikalardan yürümek zorundasınız.

Adada son patlama 2005’te meydana gelmiş. Patlama ile geniş bir krater oluşmuş ve püskürme sonucu kayalar 10 kilometrelik alana yayılmış. Bu nedenle yeni oluşan kayalar oldukça sivri ve simsiyah.

Isla Isabel, volkanik hareketler neticesinde günümüzden 1 milyon yıl önce oluşmuş. Oluşumunu halen tamamlamamış. Bu nedenle günümüzde halen gerçekleşen patlamalar ile zaman zaman yüzölçümü değişmekte.

Buradaki volkanik kayaların üstü iguana dolu. Her yerde o kadar fazla sayıdalar ki, üzerlerine basmamak için özen göstermelisiniz.

Yine bu bölgede dolaşırken içinde yavru köpekbalıklarının olduğu bir fiyorda geliyoruz. Bu köpekbalıkları insana zarar vermiyor. Ancak biz vaktimiz sınırlı olduğu için bu köpekbalıkları ile birlikte yüzemedik.

Galapagos takımadalarının genelindeki bitki ve hayvanların %38’i endemik. Deniz iguanasını dünya üzerinde göreceğiniz tek yer Galapagos. Galapagos’ta çok sayıda kara iguanası da var. Biz sarı renkli olanları bol bol gördük ancak Isla Isabel’de yaygın olan pembe kara iguanasına denk gelemedik. Çünkü pembe kara iguanasının soyu tükenmekte olduğundan görülmesi çok çok zor.

Bu bölgede çok sayıda kaplumbağa ve denizaslanı da var. Bunlar bu bölgeye Panama akıntısı sayesinde geliyorlarmış. Burada da deniz kaplumbağaları ile yüzdük.

Sahil kenarında yerel bir restoranda öğle yemeğimizi yedikten sonra adadaki kaplumbağa üretim merkezine gidiyoruz.

Galapagos takımadalarında toplam üç tane kaplumbağa üretim merkezivar. Bu gittiğimiz üretim merkezinin adı Arnaldo Tupiza Chamaidan.

Burada adaya özgü çeşit çeşit kara kaplumbağalarını görüyoruz. Soyları tükenmesin diye burada veteriner hekimlerin kontrolü altında üremeleri sağlanıyor.

Bu merkezi ziyaret ettikten sonra flamingoların doğal ortamında bulunduğu bölgeye gidiyoruz. Burası volkanik çökme ile oluşmuş olan sığ bir göl. Bu gölde yer alan mineraller flamingolara rengini veriyor. Bu mineralin yanı sıra flamingolar midye ve karides kabukları ile besleniyorlar.

Dizleri insana göre ters olan flamingolara burada "dancing flamingos" yani dans eden flamingo diyorlar. Çünkü gölde mineral ararken başını göle eğip sürekli dizlerini hareket ettiriyorlar. Bu sayede bastıkları yerde toprağı eşeleyerek minerallere daha kolaylıkla erişebiliyorlarmış.

Flamingo ziyaretimiz sonrası yeniden iskeleye giderek, adaya veda ediyoruz.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni