Kayak seviyor musunuz? Peki lapa lapa kar yağan kış sahnelerini? Peki Avrupa’nın en yüksek teleferik istasyonunda inip de bir buzulun üzerinde aşağı doğru kaymak ister miydiniz? Yok yok, öyle ekstrem spor çılgını olmanız gerekmiyor; standart turistik kayak yapıyorsanız bu macera Zermatt’ta sizin için hayal değil. Okumaya devam edin…
Öyle bir kasaba düşünün ki Alpler’in tertemiz havası (ve tabii soğuğu), İsviçre kayak merkezleri içerisinde en önemlilerinden birinin hemen dibinde, enfes dağ manzaraları ve klasik tarzda yapılmış dağ evleriyle muhteşem bir tablo oluştursun. Çevre köyleri saymazsak yalnızca trenle ulaşılabilen Zermatt işte o rüya kasabanız.
Zermatt’a varmadan başlıyor rüya. Zermatt’a trenle ulaşmak için Basel, Cenevre ya da Zürih’ten yola çıkabilirsiniz. Türk Hava Yolları’nın Basel'e olan direkt uçuşuyla gelerek biz ilk tercihi kullanmış olduk. Daha fazla bilgi için Türk Hava Yolları'nın sitesini buradan ziyaret edebilirsiniz.
Basel müthiş bir şehir ve yarım günlük Basel turumuzda bizi ağırlayan Basel Turizm Ofisi’nden Natascha’nın adını burada anmamak olmaz. Ancak bunun için sizi diğer yazımıza davet ediyorum.
Basel’den Zermatt’a tren yolculuğunun 5 saat sürdüğünü duyunca moralimiz biraz bozulmadı değil. Ama eğer bizi yolda nasıl manzaraların beklediğini bilseydik sevinirdik bile. Özellikle Visp’te yaptığımız aktarmadan sonra tren çok dik yokuşları alttaki destek mekanizmasının da yardımıyla çıkarak bizi Alpler’in büyüleyici manzaralarının içinden tablo gibi geçirerek Zermatt’a ulaştırdı. Zermatt’a trenle ulaşmak için İsviçre Trenleri’nin sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
1620 metre rakımlı Zermatt yalnızca kayakçıların değil aynı zamanda dağcıların da uğrak noktası. Sebebi ise etrafının bir çok önemli dağ ve zirve ile çevrili olması. Bunların en ünlüsü Matterhorn, şu toblerone çikolatalarının üzerinde gördüğünüz dik zirveli dağın ta kendisi.
4478 metre yükseklikteki Matterhorn dağcılar için büyük önem arz ediyor. Herşeyden önce tırmanması o kadar zor bir dağ ki 1865 yılına kadar kimse çıkmayı başaramamış. 1865 yılında ilk çıkışı gerçekleştiren Ulrich Inderbinen ise Zermatt’ta bir halk kahramanı. 1900 yılında tam 105 yaşında ölen bu dağ köylüsünün dağcılar arasında gördüğü saygı büyük, adına bir anıt bile var Zermatt sokaklarında. Matterhorn’a tırmanmak için buzul tırmanışında uzman olmanız, çok kondisyonlu olmanız ya da tam ekipmanlı olmanız asla yeterli değil. Dağı iyi tanımak ve tırmanacağınız rotayı iyi belirlemek Matterhorn’a tırmanabilmenin olmazsa olmaz ön şartı.
Ben üniversite yıllarında dağcılıkla ilgili temel eğitim almış olsam da şu anda tabii ki Tuğçe de, ben de dağlara tırmanmak şöyle dursun, uzun bir koşu bile yapacak durumda değiliz. Haliyle biz Matterhorn’u ve kardeş tepelerini uzaktan fotoğraflayan, karşısına geçip manzaranın tadını çıkaran ve bu yazıyı sizlere ileten kişiler olmakla yetindik. Ancak Matterhorn’a tırmanmakla kalmayıp Patrouille des Glaciers isimli feci zor bir dağcılık maratonuna katılan dağcılar için Zermatt bu yarışın çıkış noktası. Şansa bakın ki bizim orada olduğumuz ikinci gün bu önemli yarışın start’ının verileceği gündü.
Patrouille des Glaciers iki yılda bir İsviçre Ordusu’nun himayesinde gerçekleştiriliyor. Çok ciddi hayati riskler söz konusu olduğu için İsviçre Ordusu hem bu yarışa katılmayı denetim altında tutuyor, hem de hava durumu ve başka diğer güvenlik faktörlerini göz önünde bulundurarak çok ciddi bir planlama gerçekleştiriyor. Yarışın iki versiyonu var: Küçük versiyonunda Arolla ile Verbier arasında yapılıyor ve toplam 27 kilometrelik bir parkur geçiliyor. Zermatt’tan başlayan büyük parkurda ise Zermatt-Arolla-Verbier şeklinde yol alınıyor ve toplam uzunluk 53 kilometre. Sakın ha bu yolların kolay yapılabileceğini düşünmeyin çünkü parkur boyunca yarışmacılar 4000 metre kadar tırmanıp sonra 4000 metre kadar iniyor (eğer büyük parkursa) tekrar 4000 metreye tırmanıp tekrar iniyor. Tam deli işi yani. Bu yarışı, çok kondisyonlu ve iyi bir dağcıysanız, ortalama bitirme süreniz 11-12 saat gibi olacaktır. Dünya rekoru ise (herhalde kendisi gerçekten çılgın biri) 6 saat 40 dakikaymış. 3 kişilik gruplar halinde katılan dağcılar zirveye birbirlerine iple bağlanarak çıkıyor, inişleri ise çok dik tepelerden kayakla yapıyor. Yani neresinden baksanız çok ekstrem sporlar tarafında, standart kayakçı turistlerin pek içine giremeyeceği türden bir yarış. Biz tabii pas geçiyor ve turistik kayağa veriyoruz kendimizi.
İlk gün Patrouille des Glaciers yarışı start almıyor; çünkü hava bozuyor ve yağışlı havada ordu çıkışa izin vermiyor. Dağcıların morali bozuk çünkü bu yarış bir dağcı/doğa kayakçısı için büyük önem taşıyor. Her sene binlerce dağcı aylar öncesinden doping testlerine giriyor, form tutuyor, 600 euro para ödüyor ve yarışabilmek için Zermatt’a (ya da Arolla’ya) geliyor. Ertesi gün de maalesef dağcıların şansı düzelmiyor ve her gün umutla başlamalarına rağmen yarış iptal edildiği için geri dönmek zorunda kalıyor bu kahraman sporcular.
Her ne kadar dağcıların üzüntüsünü izlemek burucuysa da kendimizi Zermatt’ın bize vadettiği kayak macerası nedeniyle çok heyecanlı hissediyoruz. Zermatt’ta kayak gerçekten inanılmaz. İsviçre’de St Moritz de dahil olmak üzere pek çok güzel kayak merkezi var. Ancak Zermatt’ın önemi, bunların içerisinde çevresindeki dağların karakteristiği, doğanın vadettikleri ve yılın her mevsimi kayak yapılabilmesiyle farklı bir konumda olması.
Evet gerçekten de Zermatt’ta 12 ay, 365 gün kayak yapılabiliyor. Tabii her irtifadaki her pist açık olmuyor. Zermatt kayak tesislerinin toplam 360 kilometre uzunluğundaki pistlerinin önemli bir bölümü nisan ayından itibaren hava ısındığı için karsız kalıyor. Ancak tepede kalan 25 kilometrelik pistler halen Avrupa’daki birçok kayak tesisine göre (özellikle ülkemizdekilere göre) bir hayli doyurucu ve yeterli.
Zermatt’ta kayak yapmak için birden fazla seçeneğiniz var. Sakın kendinizi otelin önünden bir lifte binip de 15 dakika sonra aynı noktaya inecek gibi düşünmeyin. Öncelikle kasabanın merkezinden ana teleferiğe kadar otobüslü 5-10 dakikalık bir yol gidiyorsunuz. Buradan bindiğiniz teleferik sizi sırasıyla tepelere çıkarmaya başlıyor. Eğer bizim gibi mevsim dışı gitmişseniz en üstteki tepelere kadar gitmek durumunda kalıyorsunuz. Buradan birden fazla noktaya doğru kaymak mümkün.
Kaymak için en üstteki noktalardan biri 3103 metre yükseklikteki Rothorn. Buraya teleferikleri kullanarak çıkabileceğiniz gibi merkezden Gornergrat trenine binerek trenle de gelip aşağıya doğru kaymaya devam edebiliyorsunuz. Bunu özellikle tavsiye ediyoruz; çünkü Gornergrat Ekspresi zaten kendi başına bir macera.
Rothorn’dan aşağı doğru kayarken varacağınız tepelerden biri Schwarzsee, yani Türkçe adıyla Karadeniz J. 2583 metredeki bu tepeye kadar indiğinizde halen çok yüksek bir rakımda olduğunuzu unutmayın, inanması zor. Pistler gerçekten muhteşem, kar kalitesi çok güzel ve kayılacak bölgeler hem geniş, hem de enfes kıvrımlar içeriyor. Hemen hemen her tepede orta ve üst seviye kayakçılar için pist alternatifleri mevcut. Eğer çok giriş seviyesi kayakçıysanız yapmanız gereken en alttaki başlangıç seviyesi pistlerinden çok uzaklaşmamak. Ama biraz orta seviyeye gelmiş durumdaysanız en tepelere kadar çıkabilirsiniz. Tabii pist haritalarına iyice bakarak rotanızı iyi seçmeyi ihmal etmeyin.
Zermatt’taki unutulmayacak kayak deneyimlerinden biri de Matterhorn Glacier Paradise (Buzul Sarayı’na) kadar teleferikle çıkıp burada aşağı kaymak. Bu zirveden kaymak için iki seçeneğiniz var: Ya Schwarzsee’ye kadar aşağı geri kayıyorsunuz ya da Breuil-Cervinia’ya, yani İtalya’ya doğru kayıyorsunuz. Evet, yanlış duymadınız, pistlerin biri İsviçre’ye, diğeri İtalya’ya iniyor. Başka bir ilginç nokta da şu ki bu kaydığınız pistler aslında Matterhorn Buzulu’nun üzerinde yer alıyor. Yani normal toprak üzerine yağmış karda değil, buzulun üzerine yağıp da tutmuş kardan oluşan pistlerde kayıyorsunuz. Bir kayak tutkunu için tüyler ürperten bir duygu!
Matterhorn Glacier Paradise’a teleferikle çıktığınızda tek yapabileceğiniz şey aşağı kaymak değil. Yukarıda turistik gezi için de enfes alternatifler var. Matterhorn Glacier Paradise dediğiniz yerde buzulun içine oydukları saray aslında başlı başına bir eğlence alanı.
3883 metre yüksekliği ile Avrupa’nın en yüksek teleferik istasyonunda Matterhorn Glacier Paradise’da teleferikten iner inmez karşınıza çıkan dehliz aslında buzulun içine oyulmuş tüneller. İçeri girer girmez ilk önce sinema salonuna gidip de sürekli oynayan tanıtıcı filmleri izlemenizi tavsiye ediyoruz. Hem Matterhorn’a ilk çıkışın etkileyici hikâyesini, hem de buzulla ilgili bilgileri anlatan kısa belgeseli zevkle izleyeceksiniz. Buradan sonra dehlizlerde gezmeye devam ettiğinizde karşınıza çeşitli herkeltraşlar tarafından yapılmış buz heykeller ve minyatür buzul parçaları çıkıyor. Buzul genişlemeye devam ettiği için sık sık müdahale edip bazı parçalarını almaları ve içine oyulmuş sarayın sağlıklı şekilde yerinde durduğundan emin olmaları gerekiyor. O yüzden içeride işçiler ve küçük buz kırma makineleri görmeniz de mümkün.
Matterhorn Glacier Paradise’taki gözetleme alanına uğramadan dönmeyin. Buraya çıkıp da tüm Zermatt bölgesine ve çevredeki dağlara 3883 metre yükseklikten bakabilir, eğer hava durumu izin verir de görüş iyi olursa enfes fotoğraflar çekebilirsiniz. Biz o kadar şanslı olamadık ancak biz de aşıklar kilidinin oraya aşkımızı düğümledik. Burada aynı Avrupa’daki köprülere yaptıkları gibi birer kilit takıyor çiftler. Ancak belediyenin bir ricası var: Anahtarları köprülerde sulara attıkları gibi karların içine atıp da çevreyi kirletmesinler diye belediye aşıklara bir hizmet geliştirmiş. Anahtarı bir kutuya atıyorsunuz, belediye de bunları belli aralıklarla toplayıp buzulun içine gömüyor. Böylece aşkınızın kilidi sonsuza kadar donmuş oluyor.
Matterhorn Glacier Paradise’dan dönmeden önce Avrupa’nın en yüksek teleferik istasyonunda bir kahve içebilir ya da enfes restoranında yemek de yiyebilirsiniz.Biz öğle yemeği tercihimizi Gandegghütte isimli bir dağ kulübesinde, kayaktan yorulduğumuz bir mola sırasında fondue yemekten yana kullandık.
Zermatt’taki kayak tesislerinde yaptığınız kayağın sizi çok yoracağını garanti ederim. 3883 metreye çıkıp inmek bile başlı başına yorucu bir aktiviteyken kilometrelerce uzunluktaki enfes pistlerde kaydıktan sonra aşağı indiğinizde yorgunluğunuzu atmak için Zermatt’ın restoran, cafe ve barlarında alabilirsiniz soluğu.
Zermatt’ın merkezinde farklı fiyatlı oteller var ancak hiçbiri çok ekonomik değil. En pahalı oteller ile en lüks şaleler ise Gornergratt Ekspres yolu üzerinde bulunabiliyor. Bu tren sadece yukarıya ulaşım için değil, sırf yolu üzerindeki manzara ya da dünyanın en dik giden trenine binme tecrübesi için bile tercih edilebilir.
Zermatt’ta etkilenecek çok şey var. Hiç motorlu taşıta izin verilmediği için elektrikli arabaların verdiği sessizlik ve temiz hava, etraftaki etkileyici dağların yarattığı manzara, muhteşem kayak pistleri, tepedeki tesisler, Avrupa’nın en yüksek tesislerinden birinde gerçek bir buzulun üzerinde kayak yapma imkânı, İsviçre Alpleri’ne özel enfes dağ kulübelerinde yiyeceğiniz fondue... Bu tecrübeler saymakla bitmez.
Kuşkusuz ki ucuz bir tatil olmayacaktır Zermatt ama bütün bu vadettikleriyle paranızın karşılığını fazlasıyla alacağınızdan emin olabilirsiniz.