Napoli’den Floransa’ya 3 saatte ulaşabiliyoruz. Floransa’ya geldiğimizde ve tarihi kent merkezine adım attığımızdayüzümüzde bir gülümseme oluşuyor. Yürümeye başladığınız an sizi içine alan tarih ve merak uyandıran yapıların etkisi altında kalıyorsunuz. Tarihi kent merkezi hem trafiğe kapalı hem de yürüyerekulaşabileceğiniz kadar kolay ulaşım sağlanıyor.
İlk durağımız Galleria dell Accademia; Avrupa’da çizim, resim ve heykel tekniklerini öğretmek için açılan ilk okulmuş. Burada sergilenen en ünlü eser Michelangelo’nun Goliath’ı öldüren İncil kahramanı Davud’un 5.2 metre boyundaki çıplak heykeli. Heykel, Piazza della Signoria’ya yerleştirilmek üzere ısmarlanmış ancak daha sonra koruma amacı ile 1873’de Accademia’ya taşınmış. Şu anda bir kopyası Piazzale Michelangelo’ya yerleştirilmiş. Bu heykel Michelangelo’ya döneminin en iyi heykeltıraşı ünvanını kazandırmış. Tatil olması sebebi ile biz maalesef Galleria dell Accademia’ya giremedik o yüzden Davud Heykeli’nin meydanda ki kopyası ile yetinmek zorunda kaldık.
Şehrin merkezine geldiğinizde sizi çok görkemli bir yapı karşılıyor. Duomo-Santa Maria del Fiore, Floransa’nın en önemli sembolü. Avrupa’nın dördüncü en büyük kilisesi ve günümüzde de şehrin en yüksek binası ünvanını koruyor. Bu yapı 1359 yılında tamamlanabilmiş. Ana girişin hemen karşısında Vaftizhane bulunuyor. Burası da Dante gibi ünlü Floransalı’ların vaftiz edildikleri yermiş. En önemli özelliği de Doğu Kapısı’nın 1401 yılında şehrin vebadan kurtuluşunu kutlamak için ısmarlanması. Yapılan bir yarışma ile Ghiberti’nin tasarımları birinci seçiliyor. Böylece Cennet Kapısı adı verilen Doğu kapılarını yakma ile görevlendirilmiş. Kutsal kitaptan konuları anlatan bu kapının orijinali Museo del’opera del Duomo’da yer alıyormuş.
Floransa, diplomasi becerisine sahip ve sanata düşkün zengin Medici ailesinin üç yüzyıl süren yönetimi altında kültürel bir merkez haline gelmiş.
İtalya’nın en büyük sanat galerisi Uffizi ise, Pizza della Signoria Meydanı'nın hemen yanında yer alıyor. 1560-1580 yıllarında Dük I.Cosimo’nun ofisleri için inşa edilmiş. Bu galeride Medicilerin hazineleri sergilenmiş. Medicilerin yüzyıllar boyunca topladıkları koleksiyonları 1581 yılında buraya yerleştirilmiş. Şu anda da paha biçilmez resimlerden oluşan bir koleksiyon sergilenmektedir. Uffizi önünde her zaman uzun kuyruklar oluşuyor. Bu nedenle mutlaka internet üzerinden rezervasyon yapılarak gidilmesini öneriyoruz. Biz tatil gününe denk geldiğimiz için burayı da maalesef dışarıdan görmek ile yetiniyoruz.
1345 yılında inşa edilen şehrin en eski köprüsü Ponte Vecchio, manzarası Floransa’da en çok beğeneceğiniz yer olacaktır. Köprü’de şu an birçok kuyumcu dükkanı bulunuyor. Yükseltilmiş Vasari Koridorları ise, 1565 yılında Medici ailesinin halkın arasına karışmadan konutlarına gidebilmelerini sağlamak için tasarlanmış. Buradan manzarayı seyredebilir ve kuyumcu dükkanlarına uğrayabilirsiniz. Köprü’de ayrıca ünlü kuyumcu Benvenuto Celli’nin büstü de bulunuyor.
Ponte Vecchio Köprüsü’ne yakın olan Santa Croce Kilisesi’nin, 1294 yılında yapımına başlanmış. Kilisede Michelangelo, Galileo ve Machiavelli gibi ünlü Floransalı’ların eserleri yer alıyor. Kilise’nin yanında ki manastır da ise Rönesans başyapıtı olan Pazzi Şapeli bulunuyor.
Palazzo Pitti’ye geldiğimizde sarayın önündeki eğimli yola herkes uzanmış güneşin tadını çıkarıyordu. 1457 yılında yapım çalışmalara başlanan saray, Luca Pitti için inşa edilmiş. Sarayın görkemli yapısı, zenginlik ve güç Pitti’nin Medicileri alt etmesi için yapılmış. Ancak binanın maliyetinin yüksekliği Pittileri iflasa sürüklerken, saray Medicilere satılmış. Palazzo Pitti odalarında da Medici koleksiyonları sergileniyor. Sarayın arka tarafında da Boboli Bahçeleri bulunuyor. Buraya zamanımız kısıtlı olduğu için giremiyoruz. Ama mutlaka buraya kadar gelip görülmesi gereken yerler arasında olduğunu söyleyebiliriz.
Floransa, İtalya’da en çok sevdiğimiz yer olarak listemize ekleniyor. Bu güzel şehre tekrar gelmek için can atıyoruz. Rotamızı Bologna’ya çeviriyoruz…