Gezimin son noktası olan Oslo´ya hareket etmek üzere hazırım. Daha ucuz olması için Goteborg’dan Karlstad aktarmalı aldığım tren yolculuğum yaklaşık 7-8 saat sürecekti. Kuzeye doğru çıktıkça daha soğuyan hava ve grileşen gökyüzü beni beklemekteydi… Yolda giderken karlı arazileri görmek mümkün, karı görünce de ne kadar board yapmayı özlediğimi farkettim:)
Oslo´ya vardığımda hemen otelimi buldum, eşyalarımı bıraktığım gibi de dışarı fırladım yine haritasız tabi ki… Üstünkörü bir gezinin ardından Oslo´nun da kahve mekanını buldum: Baker Hansen. Ayakta içeceksen ayrı, oturarak içeceksen ayrı fiyatlandırılan kahvenin tadı diğer şehirlerde tattığım gibi yine leziz. Burada sanırım süt manyağı olabilirim, zaten öyleyim de burada daha da bir bağımlılık yaratabilir krema kıvamındaki latteleri...
Tatilimin tarihlerini kaydırmamla farkettim ki Oslo Müzik Festivali´ne denk gelmişim, Türklerden Baba Zula´nın da dahil olduğu festival hakkında Oslo halkının haberdar olmaması ve festivalin yapılacağı mekanlara nasıl gidebilirim diye sorduğumda ‘aaaa, öyle bir festival mi varmış, hiç bilmiyorum’ diye bana sormaları her ne kadar garip gelse de akşamları aşırı derecede yorgun olmam sebebi ile daha fazla araştırmaya yeltenmedim. Ertesi gün beni bol yürüyüş beklediğinden planımı yaptım ve erkenden uyudum.
Sabah kalktığımda beni karşılayan bembeyaz bir Oslo oldu…
Güzel ve sağlam bir kahvaltının ardından, sımsıkı giyinip yollara düştüm. Royal Palace´ın olduğu Slottsparken, görülecek yerlerden biri. Özellikle karların altında kızarmış yeşil yapraklar, fotoğraf açısından eşsiz görüntüler verirken şu bilgiyi de öğreniyorum: Avrupa´daki diğer ülkelerin saray bahçelerinden farklı olarak bu parkın temel özelliğinin halka açık olarak planlanmış olması. Royal Palace´ı tren istasyonuna bağlayan cadde, Karl Johans Gate caddesi.
National Theatre, Oslo Üniversitesi, Parlemento Binası, Oslo Katedrali, alışveriş mağazaları, cafeler, restoranlar ve pek çok görülecek müze bu cadde üzerinde ya da bu caddeye yakın ara sokaklarda.
Tren istasyonu´nun arkasında deniz kenarında kalan Opera House, buzul parçası gibi inşa edilmiş oldukça güzel bir yapı. Üzerinde yürüyerek güzel fotoğraflar çekebilmeniz mümkün, ancak kışın yürümek tehlikeli olabilir kayganlık açısından dikkatli olun derim.
Oslo´da bulunduğum sürece keşfettiğim ve en çok sevdiğim cafelerden bir diğeri de: United Bakeries. Bunlardan biri Karl Johans Gate caddesi üzerinde. Kesinlikle denemelisiniz.
Oslo´da görülecek bölgelerden bir diğeri de Grünerlokka. 2. el mağazaların, butik mağazaların yer aldığı bölgede özellikle Markveien sokağının köşesindeki Marita Stiftelsen isimli dükkan çok güzel, eğer antikaya karşı merakınız var ise buraya uğramadan geçmeyin. Eski plaklar, eski tablolar, eski dikiş makinesi, radyo, ne ararsanız var.
Oslo fiyordları kenarında kalan City Hall, Akershus Kalesi, Nobel Peace Center ve Aykre Brigge Alışveris merkezi görülecek yerler arasında.
City Hall´un önündeki limandan kalkan botlara binerek Oslo fiyordlarında gezebilir, ayrıca Viking gemisi görebileceğiniz ve 4-5 müzenin bir arada olduğu bölgeye tekne aracılığıyla erişebilirsiniz. Tekne gezilerinin iptal olması durumunda müzelere, National Tiyatro´nun önünden kalkan 30 no´lu otobüslere binerek de ulaşabilirsiniz.
Oslo´da görülecek bir diğer bölge ise, bir sürü heykelin bulunduğu açıkhava müzesi, Vigeland Sculpture Park.
Kraliyet Sarayı´nın arkasından Hegdehaugsveien caddesini takip ederek buraya ulaşmanız mümkün, yürüyerek 25-30 dakika kadar sürüyor. Normalde müze gezmeyi sevmeyen birisi olarak buradaki heykellerin hepsini teker teker incelemem bana ilginç geldi, gerçekten hepsi çok güzel, burası mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri.
Eğer kayak tutkunuysanız görmeden ayrılmayın diyeceğim bir yer de Holmenkollen. Oslo hakkında edindiğim rehberde 25-30 dakika yürüyüş mesafesinde diye yazıyor, sakın kanmayın, paşa paşa gidiş-dönüş tren biletinizi National Tiyatro´nun önündeki tren istasyonundan 60 nok ödeyerek alın. Trenden indikten sonra zaten sizi sis içerisinde 10 dakikalık bir tırmanış bekliyor, eğer şanslı iseniz hava açık olursa tepeyi Oslo´dan görmek de mümkün. Vardığınızda sizi bekleyen 100 metre uzunluğunda kayak atlama kulesi. Burada simülatöre binerek sanki 130 km hızla iniş hissini de yaşayabilirsiniz.
Son olarak, yine gece hayatına dair çok fazla bilgi veremeyeceğim, ancak Grensen caddesi üzerinde Design Torget isimli bir dükkanın olduğu yerde gizli bir ara var, buradan içeriye girdiğinizde İstanbul´da Tünel´de Kave´nin bulunduğu ara gibi bir yer mevcut, ve burada güzel cafeler ve bir de Jazz Bar var, deneyebilirsiniz, gelen müzikler oldukça hoştu.
İskandinavya maceram da böylelikle sona ermiş oldu, bir sonraki hayalim Oslo´dan başlayarak Norveç´in fiyordlarında gezmek ve İzlanda´ya geçmek. Ve bunu tabii ki hem günlerin daha uzun olduğu hem de havaların da daha sıcak olduğu yaz aylarında yapmak. Kısmet diyorum ve bir sonraki gezime kadar hoşçakalın.