Nedense Norveç ve diğer Nordik ülkelerine şimdiye kadar hiç seyahat etmemiştim. Sadece Danimarka’ya gitmiştim. Hep merak ettiğim için, uzun bir tatil aldığım bu dönemde gidip göreyim dedim. Norveç’ e gitmek üzere 2018 temmuzunda Sabiha Gökçen’den Oslo’ya uçtum. Pegasus’tan gayet ucuz bir bilet aldım. Sanırım 400 TL civarıydı.
Oslo’ya tamamen plansız bir şekilde gittim. 3 gün orada kalacak ve seyahat planına orada karar verecektim.
Oslo Havaalanı’nda pasaport polisi bir sürü soru sordu. Bir tek benden mi kıllandı yoksa gelen her Türk’e mi yoksa herkese mi bilmiyorum. Ama 15 dakika filan uğraştırdı. Çıkışta kolaylıkla Oslo S Central Station’a giden trenlere bilet alabiliyorsunuz. Ruter Billett diye bir uygulama var. Oradan yarı fiyatına bilet alınabiliyormuş diye duydum. Ama benim kredi kartımı kabul etmedi. Neyse ki havaalanındaki makinelerden kolayca bilet satın alabiliyorsunuz. Sanırım 190 NOK gibi bir şey ödedim. Oslo S, havaalanından 25 dakika uzaklıkta. Airbnb’den ev kiralamıştım. Orası da Oslo S’e yarım saat yürüme mesafesinde idi. Valizim hafif olduğu için yürümeyi tercih ettim.
Şehir çok güzel. Bal dök yala. İnsanlar güzel, huzurlu, rahat. Pek trafik yok. Çünkü öğrendiğim kadarıyla Norveç, benzin fiyatlarının en yüksek olduğu ülkeymiş. Ve - ben bilmiyordum - Norveç, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri. 1 trilyon dolardan fazla varlık fonları var adamların. Buna rağmen, fiyatlarının pahalı olmasının sebebi de insanları toplu taşımaya teşvik etmek. Gerçekten de o konuda gayet iyiler. Ama ben hiç kullanmadım. Hep yürüdüm. Şehri keşfetmenin en güzel yönü, öyle değil mi?
Oslo’da üç gün kaldım ama aslında bana göre hiç gerek yok. Bir günde bitirebilirsiniz. Royal Palace’a çok yakın bir evde kaldım. Royal Palace’ın önünde nöbetçi askerler ara ara nöbet teslim törenleri yapıyorlar.
İlgilenirseniz Çinlilerle beraber video çekebilirsiniz. Oranın yanında bir park var. Çok güzel. Doğayla iç içe bir şehir zaten. Park demişken, mutlaka ama mutlaka, Frogner Park’a gitmenizi öneririm. Yürüyerek Oslo S’ten 35 dakikaya gidebilirsiniz. Çok büyük bir park ve sırf içindeki harika heykelleri görmek için bile gidilir. İçinde bir yüzme havuzu da varmış ama ben gitmedim.
Sokaklar da genel olarak sanatla iç içe. Çok güzel enstalasyonlar ve heykeller var. Oslo’nun bu kadar sanatsal bir şehir olduğunu bilmiyordum. Edvard Munch’ün meşhur ‘‘Scream’’ resmi de burada sergileniyor. Munch de tahmin edebileceğiniz gibi Norveçli.
Sanat demişken mutlaka Modern Sanat Müzesi’ne uğrayın. Burası da Oslo S’ten sahil boyunca yürüyünce 20 dakika mesafede. Etrafı da çok güzel. İnsanlar müzenin önündeki yeşilliklerde güneşleniyorlar, sahilde denize giriyorlar. Kendilerince ufak bir plaj yapmışlar. Çok canlı bir ortam. Mutlaka tavsiye ederim. İlgilenirseniz mayonuzu da beraberinde getirin. Uzun bir merdivenden inerek denize ulaşabiliyor. Yerse atlayabilirseniz de.
Modern Sanat Müzesi’ni çok beğendim. Ben gittiğimde Dan Boyle’un özel bir sergi alanı vardı. Çok beğendim. Ayrıca provokatif ve tartışmalı sanatçı Damien Hirst’ün bazı eserleri de vardı. Müze mağazası da harika, güzel hediyelikler alabilirsiniz.
Gelelim insanlarına. 3 günde gördüğüm kadarıyla, beni en çok şaşırtan şey insanların İngilizce konuşma becerisi oldu. Sanki küçük Amerika. Amerikan aksanıyla ve sokak ağzıyla nasıl rahat konuşuyorlar anlatamam. Zaten Sanırım Amerika ile Norveç arasında bayağı yakın bir ilişki var. 1800’lü yıllarda Norveç’ten Amerika’ya çok sayıda insan göç etmiş. En çok da Minnesota eyaletinde kalıyorlarmış. Yan bilgi olarak kalsın.
İnsanlarından bahsetmişken, son gün beni hayretlere düşünen bir şey gördüm. Sokakta evsiz bir adam “homeless, hungry and broke” yazmış bir kartonun üzerine ve dileniyordu. Ama adamı görseniz bu nasıl dilenci dersiniz. Türkiye’de olsa top model olur valla. Enteresan ülke.
Tabii ki Türklere de rastladım. Ama çok nadir. Başka Avrupa ülkelerinde gördüklerime kıyasla tabii. Anladığım kadarıyla daha çok Hintli ve Afrikalı minörler burada.
Bu seyahatte biraz sakin ve edebi olmayı hedeflediğim için hiç partilemedim. Benim için enteresan oldu. O yüzden gece hayatından bahsedemem. Ama sokakta pek çok parti ve festival afişi gördüm. Her yerde sokak barları vs. de var.
Gelelim yemeklere. Bokbacka diye bir yerde yemek yedim. Ben yediğimde henüz Michelin almamıştı ama uğraştıklarını okudum. O yüzden servis ve yemekler harikaydı ve fiyatlar da tipik Michelin restoranlarına göre daha ekonomikti. Yine de 4 course menü ve 3 kadeh sarap için 700 kron gibi bir şey verdim. Kesinlikle tavsiye ederim. Uzak Doğu mutfağını Norveç lokal lezzetleriyle birleştirmişler. Bir başka gün Blah diye bir Thai restoranında yedim. Bunu da tavsiye ederim. İstiridye ve papaya salatası harikaydı. Yine bu Blah’ın yanında Cafe Lorry diye bir yer var. 3 course menüsü baya lezzetliydi. Restoranın içerisi ise küçük bir hayvanat bahçesi gibi. Görülmeye değer.
Oslo’dayken fiyort turunu planladım. Bunu anlatmam gerek. Öncelikle benim gibi son dakika insanı değilseniz çok önemli. Çünkü fiyort turları için uygun tarih bulmak biraz zor. Önceden plan yapmakta fayda var. Bir diğer önemli detay ise yüz yüze konuşup ya da telefonla bilet alabileceğiniz bir yer yok. İnternetten almanız lazım. Ben Fyordtours firmasından aldım. Başka firmalar da varmış galiba ama bunlar en büyüğü. Online almak da bir mesele. Ben mesela uzun bir tur alacaktım. Önce Norveç’in kuzeyine doğru çıkıp oradaki fiyortarı görüp sonra aşağıda Myrdal, Flam yapıp feribot ile Bergen ve Oslo’ya dönüş. Bu yaklaşık 15 gün sürebilecek bir tur. Ancak her gün başka bir şehirde oluyorsunuz ve internet sitesi her şehirde kalacağınız oteli seçmenizi istiyor. Ben kendim ayarlamak istiyorum da diyebilirsiniz. Ama tek tek seçmek gerekiyor. Biraz önce bahsettiğim uzun turu planlarken site yavaşlıyor ve donuyor. En az on kez denemişimdir. Chrome kullandım, internet explorer kullandım, cepten girmeye çalıştım, uygulamasını denedim. Ama olmadı. Bunu şirketin çözmesi gerekiyor bence. Belki siz bu yazıyı okurken halletmişlerdir.
Dolayısıyla daha kısa bir tur tercih ettim. Benim rota Oslo – Geilo – Finse - Myrdal (bu arayı NSB’nin trenleri ile kat ediyorsunuz). Daha sonra meşhur Myrdal – Flam tren yolculuğu var. Oradan Myrdal’a dönüp gemi ile başka bir rota başlıyor. Myrdal – Aurland – Leikanger – Balestrand (burası da feribot ile gidilen meşhur Sognefyord’ları) ve buradan son durak Bergen’e ulaşıyorsunuz. Oradan Oslo’ya direk tren var. Ben bu dönüş için gece trenini tercih ettim.
Dediğim gibi her gün başka bir şehirde kalmanız gerekiyor. Şirket size anlaşmalı oteller sunuyor ama genellikle çok pahalı. Ben müsait yerlerde Airbnb yaptım ya da Booking’ten daha ekonomik otel ayarladım. Ancak rotada öyle yerler var ki buralara sadece trenle veya feribot ile gidebiliyorsunuz ve buralarda bir ya da iki hotel var sadece. Mecburen oralarda kalmanız gerekiyor. Fiyatlar da tuzlu. Mesela Finse tamamen izole bir yer ve tren istasyonunun yanında eski bir otel var; Finse 1222. 1.700 NOK vermeniz gerekiyor. O da 180 euro. Sonra Vantahalsen diye bir yere gidiliyor; orada da sadece bir tane otel var. O yüzden mecburen buralara yüksek ücret ödemek zorunda kalıyorsunuz. Ben sonradan fark ettim. Dilerseniz bu durakları pas geçip trenle istediğiniz yere de gidebilirsiniz. Ben şirketin önerdiği bu köyleri merak ettiğim için her durakta durdum. Bu rotada rahatlıkla Airbnb bulabileceğiniz yerler şunlar: Geilo, Myrdal, Flam, Leikanger ve Bergen. Fjordtours’tan otel kiralamaya mahkûm olabileceğiniz yerler: Finse, Vatnahalsen ve Balestrand. Aurland’de Airbnb bulmak imkânsız. Ben oteli Booking’ten tuttum.
Ha bir de rotada değişiklik yapmak mümkün ancak siz siz olun bileti kestirmeden yapın. Sonradan değişiklik için kastırıyorlar. Bir de herkes topu birbirine atıyor. Mesela ben Flam’ı çok merak ettiğim için bir gün değil iki gün kalmak istedim. Myrdal - Flam trenini bir gün önceye almak istedim. Oslo S’te biletleri teslim alacağım NSB ofisinde burada yapamıyoruz, Fjordtours’u aramanız lazım dediler. Biletleri aldım, Fjordtours’u aradım, keşke bileti kestirmeseydiniz, artık yapamayız dediler. Bir de Myrdal - Flam arasını Flam Railway diye başka bir şirket yapıyor. Onlarla konuşman lazım falan. Baya uzun iş. Bir de call center’lar akşam 17.00’den sonra kapanıyor. Hafta sonu falan hak getire. O yüzden zamanında planlı ilerlemek daha iyi. Ben pişman mıyım, değilim ama titiz kişiler için can sıkıcı olabilir.
Bu bilgileri verdikten sonra bir sonraki bölümde fiyortları yolculuğa Geilo’dan başlıyoruz.