Söz konusu İzmir olunca akla ilk gelen ilçelerden biri Karşıyaka. Kendine özgü bir yaşam tarzı olan, binlerce yıllık geçmişe sahip bir yer burası. Üstelik hızla geçirdiği dönüşüme rağmen hâlâ eskinin renklerinden izler taşıyor...
19. yüzyılın sonlarına kadar deniz kenarına kurulmuş birkaç iskele, Yamanlar eteklerine yerleşmiş küçük köyler ve bostan tarlalarından oluşan bir yermiş Karşıyaka. Bizans döneminde Kordelio ya da Peraia olarak anılırmış. Osmanlı Devleti’nin egemenliğine geçmesiyle birlikte Kürdelen denmeye başlanmış. Bölgede yaşayan Türklerin artması ve şehrin merkezinin karşı sahilinde bulunması sebebiyle Karşıyaka olarak anılır olmuş ve daha güncel kayıtlardaki yerini bu isimle almış. Buna rağmen 1920’li yıllara kadar, şehirde yaşayan Rumların da etkisiyle, Karşıyaka’ya ek olarak Kordelio ismi de yaygın olarak kullanılmış. Hatta zaman içinde dönüşerek Kordelya halini almış. Bugün semtin farklı yerlerinde çeşitli mağaza veya kafelere, hatta bir de yerel radyoya verilen bu isim, meğer ilhamını yüzyıllar öncesinden almış.
1865 yılında İzmir-Menemen demiryolunun kullanılmaya başlanmasının üzerine yerleşime açılmış.1874 sonrasında ise şehir merkeziyle arasında vapur seferlerinin başlatılması sayesinde yerleşim bölgesi olarak daha fazla dikkat çeker olmuş. Bölgeye yerleşen Türkler çoğunlukla Soğukkuyu ve civarını tercih etmiş. Levantenler ve diğer yabancı tüccarların tercihi ise sahil şeridinden yana olmuş. Buralara yaptırdıkları yalılar kısa zamanda semtin albenisini artırmış.
İşte bu yalıların da etkisiyle şimdikinin aksine bir zamanlar bahçeli müstakil evleri varmış Karşıyaka’nın. Bir zamanlardan kastım çok da uzak değil aslında; 1960’lara kadar ağırlıklı olarak eski Rum evleri hakimmiş semte. Hani bugün Yalı Caddesi’nde kalan tek tük yalılar gibi... Karşıyaka’nın İtalyan ailelerinden Armando Penetti’nin 1930 yılında yaptırdığı Penetti Köşkü gibi mesela. Ya da Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın son günlerini geçirdiği Latife Hanım Köşkü gibi… Şimdi gözümüzden bile sakındığımız o binalardan oluşuyormuş koca bir semt. Öyle koca dediğime de bakmayın; bugünkü kadar geniş sınırları yokmuş o zaman. Şimdilerde hem yaşama alanı hem de sosyalleşme ortamı olarak büyük ilgi gören Bostanlı bile o zamanlarda pek popüler değilmiş. Bostanlı Camii’nin yanındaki kahve akşam saatlerinde nargile severleri ağırlarmış, o kadar. Bir de kahvenin tam karşısına bağlanan balıkçı tekneleri olurmuş. Balıkçıların rutini belirlermiş Bostanlı sahilindeki hareketliliği.
Hayat, Çarşı’daymış o zamanlar. Uzunca seneler de orada kalmış. Yan yana dizilmiş dükkanlar ve birinden çıkıp diğerine giren Karşıyakalılar… Ayaküstü edilen sohbetler, esnafla yapılan tatlı pazarlıklar… 30 yaşının altındaki pek çok kişi için televizyonlardaki şu dönem dizilerinden bir kare gibi gelebilir kulağa; ama dönemin fotoğraflarına bakıldığında görülenler de pek farklı değil. Hele bir de o yılların Karşıyakasını yaşamışlara sorun; semtin iliklerine kadar işlemiş zarafet ve samimiyetini bir de onlar anlatsınlar. İşte o vakit bir zamanların Karşıyakası daha da netleşecektir zihninizde.
Kimler gelip geçmemiş ki o çarşıdan… Çıtır çıtır simitlerin adresi Numune Simit Fırını, bir neslin unutamadığı Celal’in Meyhanesi, Çığır Kırtasiye, Karakulak, Berber Nevzat ve daha niceleri… Dönüşen düzen içinde kaybetmişiz hepsini. İçlerinden tek tük de olsa günümüze kadar ayakta durabilmeyi başaranlar da olmuş. Sami Bey Pastanesi mesela. 1922’de kurulduğu günden bu yana Karşıyaka Çarşı deyince akla gelen ilk noktalardan biri burası. Bugün çarşının en eskisi belki; dolayısıyla da en kıymetlisi. İzmir lokmasının çıktığı yer Sami Bey Pastanesi. Eskiden özellikle akşamüzeri saatlerinde şehrin birçok yerinden insanlar pastaneye lokma yemeye gelirmiş. Kazandibisi de en az lokması kadar meşhurmuş. Yok olmaya direnebilmiş bir diğer örnek de Ömerağa Mandırası. Bugün mandıradan çok şarküteri olarak anılsa da Ömerağa, Karşıyaka Çarşısı’nın simgelerinden biridir hâlâ.
Bir dönemin unutulmaz seyyar satıcıları da eski Karşıyaka’ya ilişkin hatıralarda yerlerini koruyor. İçlerinden en iddialısı ise sarı arabasıyla Karşıyaka sokaklarını aşındıran bir satıcı. Kendisi ilerleyen yıllarda çarşıda bir de tuhafiye dükkanı açmış. Dükkanın adını da kendisiyle özdeşleşen arabasını unutmayarak ‘Sarı Araba’ koymuş. Kadınların çarşıya indiğinde uğramadan geçemediği bu dükkan da Karşıyaka’nın belleğine adeta kazınmış.
Karşıyaka’da eğlence sektörünün başını ise vapur iskelesinin solunda bulunan Tilla çekermiş bir dönem. Arkadaş grupları arasında buluşma noktası olarak kabul edilmiş Tilla. Yıkıldığı 1992 yılına kadar da öyle kalmış; en özel günlerin kutlandığı, simgesel bir mekân olarak anılmış. Bir de Akvaryum varmış. Gazinoyla çay bahçesi karışımı bir yer olarak tanımlıyor eski müdavimleri. 1970’lerde yıkılıncaya kadar bir hayli popüler olduğunu anlatıyorlar.
Yazlık sinemalar da bir zamanların Karşıyaka’sının en keyifli eğlencelerinden biriymiş. Şimdilerde alışveriş merkezlerinin en alt katlarına sıkıştırılan sinemalar, o zamanlar açıkhava aktivitelerinin gözdesiymiş. Karşıyaka’da da neredeyse adım başı bir yazlık sinema ile karşılaşmak mümkünmüş. En meşhurları da Hayal, Beyazıt ve Ferah sinemalarıymış.
Karşıyaka’nın bu denli sevilip popüler olmasının sebeplerinden biri de Karşıyaka Spor Kulübü. 1912 yılında kurulan KSK, İzmir’in ilk spor kulübü olarak biliniyor. Göztepe Spor Kulübü’yle aralarındaki tatlı rekabeti ülkede bilmeyen yok. Çarşı esnafıyla kulubün güçlü bağları varmış eskiden. Küçük esnafın çarşıdan yavaş yavaş elini çekmesiyle bağlar da biraz kopmuş. Yine de semtine olan sevgisi ve örnek duruşuyla anılır çoğu zaman KSK. Bu yüzden de hâlâ Karşıyakalıların kıymetlisi olma özelliğini devam ettiriyor.
Bu anlatılanlar eskilerin hatıralarında kaldı tabii. Karşıyaka da, simgesi haline gelmiş çarşı da artık bu hatıralardaki gibi değil. Ne binalar bize anlatıldığı gibi, ne de alışkanlıklar… Sahil boyunca yürüdüğümüz şerit bile her geçen yıl değişiyor. Fakat eskinin köşe başlarına saklanmış izleri, az da olsa hâlâ kendini gösteriyor. Onlar da yok olmadan her fırsatta doya doya bakıp zihnimize iyice kaydetmekte, eskinin fotoğraflarıyla zihnimizdekileri sık sık birleştirmekte fayda var sanki.
Karşıyaka’da görülmesi gereken tarihi yapılar:
- Hacı Osmanpaşa Camii
Hacı Osmanpaşa Camii, Bahariye Mahallesi’nde Zübeyde Hanım Caddesi üzerinde yer alıyor. 1901 yılında İzmir Tali Tugayı Kumandanı Hacı Osman Hilmi Paşa tarafından yaptırılmış.
- Zübeyde Hanım Kabri ve Parkı
Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın kabri, istasyondan Soğukkuyu tarafına giden Zübeyde Hanım Caddesi üzerindeki bir parkta bulunuyor. Hacı Osman Paşa Camii avlusu içinde bulunan mezar, anıt şeklinde.
- Uşşakizade Latife Hanım Köşkü
Mustafa Kemal Atatürk'ün eşi Latife Hanım'a ait olup, annesi Zübeyde Hanım'ın son günlerini yaşadığı ve 14 Ocak 1923'te vefat ettiği köşktür. Köşk bugün Latife Hanım Anı Evi olarak hizmet veriyor.
- Saint Helen Katolik Kilisesi
Karşıyaka'nın ilk Katolik kilisesi burası. 19. YY’ın sonlarında Karşıyaka’da yaşayan ve Don Alfonso Vallery adlı papaza bağlı olan Katolik cemaatine tahsis edilen arsaya, Kont Nikolai Alliotti’nin desteğiyle yapılmıştır, 1904 yılında tamamlanmış. Kilisenin planını çizen mimar, Konak Saat Kulesi'nin ve St. Polycarp Kilisesi'nin ünlü kemerini çizen Raymond Pere’dir. 1968 yılında kilisenin iç mimarisi yenilenmiş bu yapılırken de özellikle tarihi dokunun korunmasına dikkat edilmiştir. Dış cephesinde bugüne kadar hiçbir değişiklik yapılmamıştır.