Melekler Şehri olarak da tanınan Los Angeles ABD’nin Kaliforniya eyaletinin en büyük ve en gelişmiş şehri. Film yıldızları, aşırı zenginliği, palmiye ve jakaranda ağaçları, güneşli kumsalları, çeşitli etnik grupları ve yüksek teknolojisi ile tam bir çekim merkezi.
Los Angeles’a ben daha önce de birkaç kez gitmiştim. Çok etkileyici bir bölge olduğundan eşimin de buraları görmesini arzu ediyordum. “ABD’ye asla gitmem, gökdelen görmek istemiyorum” diyen eşimi zar zor ikna ederek İstanbul’dan THY ile 12 saat 45 dakikalık bir yolculukla Los Angeles’e indik. Seyahat sonrası eşim çok çok mutlu oldu. Çünkü dünyanın çok az bir bölgesinde bu kadar fazla etnik çeşitliliği gözlemleyebilirsiniz. Nüfusun %45’i Hispanik (Güney Amerika ve Meksika karışımı), kalan kısım ise Çin, Afrika, Kore, Ortadoğu ülkelerinden gelen insanlardan oluşuyor. Dolayısı ile çok farklı yaşam biçimlerine şahit oluyorsunuz.
1542 yılında İspanya Kralı 1. Carlos zamanında Portekizli Juan Rodriguez Cabrillo buraya ilk ayak bastığında 30 bin kadar yerel Amerikan yerlisi yaşıyormuş bu topraklarda. İki yüzyıl süresince bölge İspanyol kanyonlarının erzak ikmal deposu olarak kullanılmış. Diğer Avrupa ülkeleri buraya ilgi göstermeye başladığında İspanya bölgeyi sömürgeleştirmeye başlamış. Yerlilerin pek çoğu sömürgecilerin getirdiği hastalıklarla kırılmış.
1769’da misyonerlik çalışmaları neticesinde yerliler Hıristiyanlıkla tanışmışlar. Yerlilerin söylediği “Beyaz adam gelmeden bizim topraklarımız, onların İncili vardı. Daha sonra bizim İncil’imiz, onların ise toprakları oldu” lafı tam da bu döneme denk geliyor.
1781’de misyonerlik faaliyetleri artmış. Old Town’da El Pueblo bölgesine Meksika’dan gelen 12 erkek, 11 kadın ve 21 çocuk yerleştirilmiş. 1800’lü yıllarda buraya getirilen Meksikalılar’ın sayısı 315 kişiye ulaşmış. Bu dönemde burada 12.500 civarında da inek yetiştiriliyormuş. Bölgeye kilise ve belediye binası yapılarak yerleşim büyütülmüş. Günümüzde Meksikalılar'ın ilk yerleştiği bölge Olvera Street olarak anılıyor.
1822’de Meksika İspanya’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan ettikten sonra, İspanyol rahip ve misyonerlerin Kaliforniya’daki gücü bir hayli azalmış. Yetkililer 8 milyon dönüm misyon toprağını zengin Meksikalı ailelere dağıtmışlar. Topraklarını kaybeden yerliler ya dağa çıkmış ya da Meksikalı toprak sahiplerinin yanında çalışmaya zorlanmışlar.
1846’da Meksika – ABD arasındaki savaşta Meksika mağlup olunca 1947’de Los Angeles ABD’ye geçiyor. 1848’de Kuzey Kaliforniya’da altın bulunması ile Los Angeles sınır kasabası imajından kurtularak parlamaya başlıyor. “Kaderin değiştiği ve düşlerin gerçeğe dönüştüğü yer” sloganı ile anılmaya başlıyor Los Angeles. Emlak piyasası, tarım, ulaşım hızla ilerliyor. Bunun yanı sıra batıda kişi başına en fazla batakhane, genelev ve meyhane düşen şehir olup, bölge hızla göç alıyor.
1892’de buraya yakın bölgede petrolün bulunması, burada pek çok yeni zengin yaratıyor. Kaliforniya 20. yüzyıla dünya petrol üretiminin dörtte birini sağlayarak girdi. Kaliforniya’nın sloganı “Sağlık için portakal, varlık için Kaliforniya” oldu.
Eyaletin büyük bir bölümü çöl olduğundan artan nüfusun su gereksinimini karşılamak üzere William Mulholland, Ovens Nehri'nden 375 km’lik bir kanalla nüfusu 2 milyonu bulan şehre su getirdi. Bu su artan nüfusa yetmeyince bu defa aynı mühendis Colarodo Nehri'nden 644 km’lik bir kanalla bölgeye su taşıdı. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Los Angeles Amerika’nın en hızlı büyüyen şehri oldu. Tarım, petrol bölgeyi zenginleştirince otomobil, uçak montaj fabrikaları ve araba lastiği üretim merkezi haline geldi. Daha sonra 1919 film endüstri merkezi dünya film piyasasının %80’ine sahip oldu.
1920’lerde Los Angeles göçmenlerin, kalpazanların, kanun kaçaklarının, maceraperestlerin çekim merkezi haline geliyor. 2. Dünya Savaşı’nda uçak fabrikaları ve tersanelerde çalışmak için yaklaşık 200 bin göçmen bu bölgeye yerleşiyor. 1965’te Kaliforniya Amerika’nın en yoğun nüfusa sahip eyaleti haline geliyor. Irk ayrımı, hizmetlerin yetersizliği, su kıtlığı, eyalette sorunlar yaratıyor. Özellikle ırk ayrımı ayaklanmalara neden oluyordu. 1965 ve 1992’de önemli olaylara sahne oldu. Ancak 1994’te yaşanan Northridge depremi insanların birlik ve beraberliğine katkıda bulundu. Gelişen ekonomi sosyal yaşama olumlu katkılar yapmaya başladı. Günümüzde Kaliforniya eyaleti dünyanın 8. büyük ekonomisi haline geldi.
Bu şehire gelmeye karar vermişseniz, otel tavsiyesi almanızda yarar var. Los Angeles geniş bir alana yayılmış ve mesafeler oldukça uzak. Bu yüzden otel seçerken gezi planınıza uygun bir konum belirlemeniz oldukça önemli. Şehirde her bütçeye uygun bir otel bulmak ise oldukça kolay. Lon Angeles’in Westside bölgesinde yer alan Hotel Sofitel, şehrin görülmesi gereken önemli yerlerinden West Hollywood, Sunset Boulevard ve Beverly Hills’e yürüme mesafesinde bulunuyor. Los Angeles’te havalimanı ve kıyıya yakın yerlerde konaklamayı düşünüyorsanız fiyat ve konfor bakımından oldukça uygun olan Hilton Garden Inn ve 2 Bedroom Apartment otellerini tercih edebilirsiniz. Mother’s Beach ve marinaya çok yakın olan oteller, denizin ve kumsalın keyfini çıkarmak isteyenler için oldukça ideal. Eğer biraz daha lüks olsun ve Santa Monica’da olsun diyorsanız kumsala yakın bir lokasyonda bulunan Hotel Shangri-La’yı da düşünebilirsiniz.Los Angeles’ta gece hayatı ve alışveriş noktalarının içinde bulunan Mondrian Los Angeles, eğlenceyi sevenler adına West Hollywood’da bulunan kaliteli otellerden. Otel ayrıca; House of Blues, Rodeo Drive Caddesi ve Hollywood şöhret yoluna çok yakın bir mesafede bulunuyor.
Downtown’da bulunan ve Sony Film Stüdyoları’na oldukça yakın olan The Culver Hotel ise merkezi bir konumda bulunuyor. Etrafında alışveriş, eğlence ve kültürel birçok seçenek olan otel, aynı zamanda tarihi dokusu ve mimarisiyle de ünlü. Daha fazla otel seçeneği istiyorsanız bu adresten booking.com’a girerek Los Angeles otellerine bakabilirsiniz.