Kahvenin Avrupa'ya Gelişi: Lviv Gezisi

Gitmesi çok kolay, Lviv şehrine haftada bir kaç sefer THY’nin tarifeli seferi bulunmakta. Bir buçuk iki saatte ulaşılabilecek bir şehir. Türkler için vizenin olmaması şehri Türk turistler için cazip hale getiriyor. Bir milyonu geçkin, Ukrayna standartlarında kalabalık bir şehir olmasına rağmen, özellikle merkezi bölgelerde çokça Türk turiste rastlamak mümkün.

Daha sonra Lviv hakkındaki başka bir yazımda detaylı şekilde değinmeyi düşünüyorum, ama bu sefer de söylemeden geçmemem lazım. Öncelikle kafama takılan konu dil meselesi. Ukrayna’cayı bilmeyebilirsiniz, Rusça’yı da bilmeyebilirsiniz, İngilizce’niz de olmayabilir, ama gittiğiniz yerlerin dilinde mutlaka “teşekkür ederim” kelimesinin yerel karşılığını öğrenin. Ankara’ya gelen her devlet başkanının “Merhaba asker!” cümlesini ezberlediği gibi, siz de “teşekkür ederim” cümlesinin yerel karşılığını ezberleyin, çok işe yarıyor. Hadi Ukrayna’casını ben söyleyeyim: “Dyakoye”.

İkinci mesele, otellerin anı defterlerine bir şeyler yazarken artık “Hasan + Ayşe = Aşk, Kayserili Murat buradaydı, Galatasaray > Fenerbahçe” gibi ilkokul, hadi bilemediniz ortaokul düzeyindeki yazıları aşalım lütfen. Sizin yazdıklarınızı otel görevlileri anlamayabilir, ama sizden sonra gelen Türkler anlıyor.

Gelelim Lviv’de benim ilgimi çeken konuya. Lviv kenti, yakın tarih boyunca çok el değiştirmiş, değişik zamanlarda Polonya’nın, Rusya’nın, Avusturya’nın idaresi altında bulunmuş. O yüzden çok farklı kültürleri içinde barındıran renkli bir şehir. Örneğin şehrin bir de Almanca adı var: Lemberg.

Herşey bir yana, halkın geneli Avusturyalıların döneminden çok memnun. Şehre en çok yatırım o zamanlarda yapılmış. Demiryollarından köprülere, kiliselerden fabrikalara kadar Avusturyalıların müsbet izleri her yerde görülüyor.

Şimdi esas konuya gelelim. Kahramanımız Leopold Ritter von Sacher-Masoch

Leopold Ritter von Sacher-Masoch

Leopold Ritter von Sacher-Masoch'un Hayatı

Leopold Ritter von Sacher-Masoch 1836 senesinin Ocağında Avusturya imparatorluğuna  bağlı Galiçya Krallığının başkenti Lemberg’de (şimdiki adı Lviv) dünyaya gözlerini açıyor.  Babası polis müdürü, annesi ise o zamanki Lviv üniversitesi rektörü Frans von Masoch’un kızı Charlotte. Daha sonralar yazar olacak bu tarih ve hukuk profösörünün hem annesi, hem de babası soylu aileden gelmektedir. Leopold’un doğduğu ev şehrin tarihi merkezinde özgürlük caddesinde (просп. Свободи ) enfes mimarisi olan bir binadır. Şimdi aynı bina Grand Hotel ismi ile hotel olarak hizmet vermektedir. Açıkçası Lviv’de bir kaç kez bulunmama rağmen daha bu otelde kalmadım, fakat bir sonraki gidişimde kalmayı düşünüyorum.

Leopold çocukken baba taraftan akrabası olan Grafinya Ksenobya isimli kadından çok etkilenir. Yazdığı romanlarda da bu sert kadının izlerinin olduğu bilinmektedir. 12 yaşındayken aile Prag şehrine taşınır ve Leopold’a zamanının ötesinde, sağlam bir eğitim verilir. Prag ve Graz üniversitelerinde okur, orada tarih ve hukuk profösörlüğü yapar. Bunun yanında ciddi bir edebiyat yeteneği de vardır. Bu arada bir çok dergi çıkarır, küçük hikayeler yazar. Yazdığı romanlar, özellikle Fransa’da tercüme olunur ve rağbet görür. Bunun üzerine hayatını roman ve hikaye yazarak kazanır. Okumak isteyenler için Kürklü Venüs romanı Türkçe’ye de tercüme edilmiştir. 

Leopold’un özel hayatı aslında çok acıklıdır. Bir nevi yazdığı romanlar gerçek hayatının birer aynasıdırlar. Aurora von Rumelin isimli karısı ile kölelik anlaşması imzalar. Skandal bir hayat yaşar ve bütün parasını onun kaprisleri yüzünden bitirir. Daha sonra başarısız bir evlilik daha yapar. Fransa’dan Légion d’honneur nişanı almasına rağmen hayatı fakirlik içinde son bulur. İş öyle bir noktaya varır ki, karın tokluğuna porno hikayler yazmaya başlar. Yalnız, çalkantılı özel hayatının dışında bir çok romana da imza atar. Buna rağmen her zaman sapkın bir cinsel akıma isim babası olarak anılır. Mazoşizm kelimesi ilk kez Leapold Ritter von Sacher-Masoch’un soyadından esinlenilerek ünlü psikiyatrist Krafft-Ebing tarafından kullanılmıştır. Yani mazoşizmin isim babası Lviv’lidir.

2008 yılında Lviv’in merkezinde, Serbska sokağında ( вул.Сербська ) önündeki Leapold Ritter von Sacher-Masoch heykelini fotoğrafladığım Mazo-kafe açılmış. Kafenin önünde 1.7 metre boyunda yazarın heykeli bulunmaktadır. ( Heykeltraş VolodimirChisarik )

Leopold Ritter von Sacher-Masoch

Yukarıdaki resimde heykelin göğsünde her gün değiştirilen erotik resim görülebilmektedir. Heykelin sol cebine elinizi sokabilirsiniz, ama sokmamanızı şiddetle tavsiye ederim. Kafenin genel tasarımı, menüsü dahil yazarın romanlarından esinlenerek yapılmıştır. Lviv’e yolunuz düşerse önünde bir fotoğraf çektirmeyi ihmal etmeyin derim.

Lviv şehrinin içinde birçok hikaye bulunmaktadır. Bazılarını ben de duydum, öğrendim. Bundan sonraki yazılarımda onlara da yer vermeye çalışacağım. Yazılarımı okuyun, yalnız kendiniz de deneyimlemeyi ihmal etmeyin.

Son zamanlarda değişik şehirlere giderken hikayesi olan kafeler arıyorum. İstanbul’da yok mu diye sorarsanız, çoğu benzer isimli, markalaşmış, tek örnek, AVM’lerin ilk katına sıkışmış kahvecilerden bahsetmiyorum. Masa sayısı mütevazi, kahvesi lezzetli, tasarımı özgün olan şehirli mekanlardan bahsediyorum. Bana kalırsa bu şekil kafeler aynı zamanda şehrin şehirliliğinin (urbanisation) de bir göstergesidir. Bahsettiğim tür kafelere Türkiye’de de Kırklareli ve Eskişehir’de rastlayabilirsiniz. Sanırım ne tür mekanlardan bahsettiğimi anlamışsınızdır.

Meseleyi dallandırmadan esas konuya giriş yapalım. Bugün size bir adamdan bahsetmek istiyorum – Yuriy Franç Kulchichkiy ( Юрій-Франц Кульчицький ). Bu adamın hikayesini Lviv’de duydum, çok ilginç buldum. Sizlerle de paylaşmanın yerinde olacağını düşünüyorum.

Yuriy Franç Kulchichkiy Hikayesi

Bu zat-i muhterem şimdiki Lviv şehri yakınlarında dünyaya merhaba der. Gençlik yılları hakkında pek bir bilgi olmasa da Zaporojya kazaklarına katıldığı bilinmektedir. Sizleri fazla yormadan kısaca Zaparojya kazakları konusuna da değinelim. Bu kazaklar 16. ve 17. yüzyılda Ukrayna’nın Zaparojya bölgesinde Dinyeper nehri kenarında meskun savaşçı bir siyasi otoritedir. Bu birliğin tahkim olduğu mekana Siç denir. Bu sebeptendir ki, adları Zaparojye Siç olarak anılmaktadır. Bu birlik zaman zaman Rusya Çarlığı'na, Osmanlı İmparatorluğu'na, Lehistan-Litvanya Birliği'ne ve Kırım Hanlığı'na kafa tutmuş, çıkarları doğrultusunda hepsi ile savaşmıştır. Daha sonra Rus Çarlığı tarafından kullanılacak, asimile edilecek ve ana yurtlarından ayrılarak değişik bölgelere göç ettirileceklerdir. Zaparojye kazakları Osmanlı’ya sık sık akınlar düzenlerler. Bu akınların birinde Kulchichkiy esir düşer. Esirlikte Türkçe konuşmayı öğrenir, Türk müziğine ve adetlerine vakıf olur. Türk kahvesi ile de o zaman tanışır. 

Gel zaman, git zaman Sırp tüccarlar tarafından köle olarak satın alınır. Belgrad’a getirilerek Doğu Avusturya Ticaret şirketinin Belgrad şubesinde tercüman olarak çalışmaya başlar. Burada para toplar, 1678 senesinde Viyana’ya taşınarak orada kendi ticaret şirketini kurar. Tarihin çarkı 1683′ü gösterince Osmanlı ordusu Sadrazam Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana’yı kuşatır. Biz bu olayı tarih kitaplarımızdan ikinci Viyana kuşatması olarak hatırlarız. Avusturya’lılar da Ernst Rüdiger von Starhemberg komutasında Viyana’yı ellerinden geldiği ölçüde savunmaya çalışırlar. Uzun süren kuşatma zamanı şehirde açlık ve salgın hastalıklar ortaya çıkmaya başlar. Hem şehir halkı, hem de savunma idaresi çaresizdir. Şehrin teslimi için hazırlanmaya başlarlar. 

Tam da bu sırada Kulchichkiy ortaya çıkar ve durumu düzeltebileceğini savunma yönetimine bildirir. Starhemberg, Kulchichkiy’i Kutsal Roma İmparatoru I. Leopold ve Lorraine Dükü V. Charles‘dan yardım istemek için şehir dışına gönderme kararı alır.

Kulchichkiy Türk tüccar elbiseleri giyerek ve mehter marşı mırıldanarak Osmanlı kuşatmasının arasından geçerek V. Charles’e mektubu ulaştırır. Bu arada Türk rolüne kendini öyle kaptırır ki, geri dönerken Avusturyalılar tarafından düşman bilinerek öldürülmek tehlikesi bile atlatır. Yine aynı yolla Viyana’ya geri dönmeyi başaran Kulchichkiy, V. Charles’in yakında bir ordu ile yardım getireceğini şehir savunması yönetimine bildirir. Bunu duyan Avusturyalılar teslim olmaktan vazgeçerek biraz daha dayanmaya karar verirler. Gerçekten beklenen yardım gelir ve Viyana savaşı Osmanlı ordularının mağlubiyeti ile sonuçlanır. Kulchichkiy iyi bir ödülü haketmiştir. Şehir yönetimi tarafından yüklü miktarda para, Viyana’da ev, 20 yıllık vergi muafiyeti ve Osmanlı’lardan ele geçirilmiş ganimetten pay ile ödüllendirilir. Kulchichkiy para ve altını değil, Osmanlı’lardan ganimet olarak ele geçirilmiş 300 çuval kahveyi almayı yeğler. Ödül olarak aldığı evi kafe olarak tasarlar ve Viyana’daki ilk kahve satılan mekanı açmış olur.

Kafe’nin içini Osmanlı Türk motifleri ile tasarlar, garsonlara Türk elbiseleri giydirir. Aslında kendisi de elinde kahve sürahisi ile Viyana sokaklarında insanlara kahve satmaya başlar. Lviv’de anlatılana göre ilk başlarda kahveyi bedava dağıttığı halde Avrupa’lılar pek de bu içeceğe rağbet göstermezler. Daha sonraları artık tesadüf mü, bilerek mi, kahveye şeker ve süt karıştırarak servis edilmeye başlanır. O gün bu gündür, Viyana’lılar kahveyi ellerinden bırakmazlar. Kruvasan’ın da Türk hilalinden esinlenerek Kulchichkiy tarafından icat edildiği iddia edilse de, bu konu söylentiden öteye geçmez.

Panorama Restaurant

Açıkçası Lviv’de bu hikaye hala canlı. Lviv’liler birleşik Avrupa’nın Türkleri yenmesine yardım ettiği için değil, ilk kahveyi Avrupa’ya getirdiği için Kulchichkiy’le gurur duyarlar. 2013 senesinde şehrin en merkezi meydanı olan Daniel Galiçyalı meydanında ( пл. Д. Галицкого ) Kulchichkiy’e heykel koymuşlar. Bence genç heykeltraş Roman Kikta iyi iş çıkarmış. Bence heykeldeki tek kusur Viyana’daki kafesinde bile Türk kıyafetleri ile hizmet veren Kulchichkiy’in giysilerinin ortalama Galiçyalı gibi aksettirilmesidir. Onun dışında gayet başarılı bir çalışma olmuş. 

Dedim ya, Lviv’lilerin hayatında kahve önemli bir yer tutmaktadır. 

Mapa

O yüzden Lviv’e gitmişken bir kaç beğendiğim kafe tavsiyesi de vermek istiyorum. Önereceğim kafeleri hep şehir merkezinden seçtim ki, ulaşmak kolay olsun. Akşam güzel bir Lviv manzarası izlemek isterseniz Panorama‘yı tercih edebilirsiniz. Sabah ilk kafe için ise Mapa‘ya gidin. Bundan önceki yazımda Mazo kafeden bahsetmiştim. Listeyi çok uzatabilirdim, ama gerisini sizlere bırakıyorum. Lviv’de kahve konusunda istediğiniz kadar doğaçlama yapabilirsiniz. Bu arada Ukrayna’ca bilmenize gerek yok, garsondan kahve istemek çok kolay, çünkü neredeyse Türkçe : Kava!