Skadar Gölü ve Milli Parkının güzel, tabiat harikası manzaraları, harika bitki örtüsü ve zarif kuşlarını gördük, rüzgarın yüzümüze vuran ılık esintisi ile sıcak havayı biraz daha az hissederek keyifli 4-5 saat geçirdikten sonra Budva'ya doğru yolumuza devam ediyoruz. Podgorica ile Adriyatik Kıyısındaki tatil kentleri arasında yapılan yeni yol ve yol üzerindeki 4,189 metre uzunluğundaki Sozina tünel sayesinde yol kısalmış ve küçük ülkedeki ulaşım ağını daha da kısaltmış. Yollar otoyol gibi değil ama düzgün.
Budva Yolunda Uğranabilecek Kentler
Adriyatik denizine paralel giden sahil yolu boyunca güzel manzaralar eşliğinde giderken birkaç sahil şehrine de uğrayabilirsiniz. Birbirine oldukça yakın bu kentlerde kalmasanız bile uğrayabilirsiniz. Şimdi bu şehirlere bir göz atalım isterseniz.
Petrovac
Budva yolunda, Adriyatik denizi göründüğünde karşımıza çıkan ilk kent. 600 metrelik kumlu bir sahili ile turistik ve çam ormanları ile çevrili bir kasaba. Bir zamanlar öncelikli geçim kaynağı balıkçılık olan Petrovac’ın gelir kaynağı turizm, çam ve zeytin işlemeciliği.
Petrovac’dan Budva’ya gitmek için kuzeye gitmemiz gerekirken biz güneye iniyoruz.
Bar/Stari Bar
Bir liman ve sayfiye şehri. Osmanlının ayak izlerinin görüldüğü şehirdeki Kale ve Osmanlı camileri görülebilir. Çarşı ve pazarlarıyla şirin bir sahil şehri.
Uljinc (Ülgün)
Burası da birçok kent gibi tarihi bir kalesi surları içinde Eski Şehri olan tarihi bir sahil şehri. Şehirde Osmanlıdan kalma Denizciler Camii görülebilir. Halkının büyük kısmını Arnavutların oluşturduğu kent önemli bir liman.
Adriyatik kıyılarının Budva’nın kuzeyinde kalan kıyı kentleri Hırvatistan sınırındaki Herceg Novi'den başlayarak Tivat, Radovici, körfezin içinde Kotor ve Budva olarak güneye doğru uzanıyor. Bu şehirler arasında belki de en popüler olan Budva ve Kotor Karadağ’ın en turistik şehirlerinden.
İşte nihayet Budva göründü!
Popüler Sahil Beldesi Budva'dayız
Bizim mavinin her tonunu görebildiğimiz Ege'mizin muhteşem sularını andıran Adriyatik denizinin kenarına, tarihi de koynuna almış, harika plajları, koyları ve doğanın tüm güzellikleriyle sere serpe uzanmış. Ziyaretçilerine hem tarih, hem doğa, hem de deniz tatili ve güneş sunan kent, çevre ülkelerin jet sosyetesinin uğrak yeri.
Bana göre, yörelerin sahip olduğu en büyük zenginlik doğal güzellikleri ve tarih. Bu iki unsur bir arada olursa, hele bir de deniz, göl varsa ben resmen büyüleniyorum. Budva işte bu kriterlerle beni büyüledi. Ancak şunu hemen söylemem gerek, Budva kenti de ne yazık ki bizim ülkemizdeki bazı yöreler ve birçok Akdeniz ülkesinin sahil kentlerinin yanlışlarını tekrarlıyor ve hemen gördüğüm manzara betonlaşmış bir kıyı kenti. Oysa Budva yakınındaki tarihi kent ünlü Kotor ve komşu ülkesi Hırvatistan'ın popüler şehri Dubrovnik gibi bir kale şehir ve tarihi bir şehir.
Old Town - Eski Şehir
2500 yıllık, Ortaçağ'dan kalmış kale duvarları arasında Budva’nın en eski yerleşim yeri. Aslında bir ada üstüne kurulmuş olan şehir zamanla bir kanal oluşumuyla yarımada olmuş. 1667 ve 1979 yıllarındaki depremlerden etkilenmişse de eski şehrin duvarları halen iyi durumda.
Eski Şehir'de 3 kilise (St. Mary of Punta, St. John the Baptist ve St. Sabas the Sanctified) ile Helenistik döneme ait eserler, vazolar, takıların, Yunan, Romalı, Bizans, Slav ve Budva’yı etkileyen diğer topluluklarla ilgili eserler bulunduğu Etnografya Müzesi ve antik dönem ile 19. yüzyıla kadarki dönem Yunan, Roma ve Rönesans dönemine ait eserlerin bulunduğu Arkeoloji Müzesi bulunmakta.
Old Town elbette şehrin turistik bir bölgesi ve gezilecek yerler listesindeki hemen tüm önemli yapılar burada. 1667 ve 1979 yıllarındaki depremlerden etkilenmişse de eski şehrin duvarları, yer yer çatlaklar olsa da oldukça iyi durumda. Bu nedenle de şehre girdiğimizde büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Gerek duyduklarım, gerek fotoğraflar, gerekse otel ararken gördüğüm sadece Old Town idi, oysa biz 10 katlı binaları, otelleri, geniş caddeleri ile büyük bir şehre girdik.. Nerede birçok kentte gördüğüm, sevdiğim (örneğin Dubrovnik, Toscana kasabaları) kale duvarları ardında, daracık sokaklara sıralanmış çiçekler içindeki taş evleri ile Eski Şehir?
Navigasyonumuzu takip ederek geniş bir caddede ilerliyoruz ve yol bitiyor. Otelimiz Eski Şehir'in içindeydi. Oteli aradık, hemen bir genç gönderdiler ve 2 dakika yürüdükten sonra işte karşımda kale duvarları. Şehre giriş kapısından taş parke yola, şehri fethetmeye gelen komutan edasıyla, memnun giriyorum. Otelimiz Astoria, güzel bir otel, önünde restoranı ve güzel bir plajı var ama çok kalabalık.
Bundan sonrası keyifli, odaya yerleşme ve dinlenme faslından sonra eski şehrin daracık sokaklarının her birine rastgele girerek meydanları, Orta Çağ’dan kalma duvar ve kuleleri, taş evleri fotoğraf makinemin karelerine alıyorum. Ancak sokaklar yaz ayının en yoğun günlerini yaşıyor, labirenti andıran dar sokaklarda ilerlemekte zorlanıyorum ve istediğim kareleri elde edemiyorum, yarın sabah erken kalkıp sokakları boşken çekmeye karar veriyorum.
Old Town’daki sokaklarda, arasındaki eski tarih kokulu evleri dolaşmak kaybolmaya değecek kadar keyifli, bir de İtalya’da olduğu gibi çiçek içinde olsalar çok daha güzel görünecekler. Birçok binanın giriş katındaki sanat galerileri, kafe, butik ya da mağazalar bu gezintileri daha da keyifli kılıyor.
Tarihi Old Town - Eski Şehir gerçekten o kadar küçük ki gezmek için bir akşamüzeri yeterli. Biz de kısa sürede şehri geziyor ve geldiğimizde girdiğimiz kapının tam aksi istikametindeki kapıdan çıkıyoruz ve karşımıza marina çıkıyor. Özel bir firma işletmesi olan oldukça popüler bir marina, duyduğumuza göre birçok ünlünün teknesi de yaz aylarında burayı mesken tutuyormuş. Sveti Nikola Adası’na veya başka bir kıyı şehrine gitmek isterseniz buradan bota binebilirsiniz. Marinanın hemen arkasında sıra sıra restoranlar, arka tarafı ise ağaçlıklı bir yürüyüş yolu.
Budva'da Leziz Bir Akşam Yemeği
Akşam saatleri olmasına rağmen hava halen sıcak, yine otelimizden aldığımız tavsiye ile marinanın karşısında buranın en iyi deniz mahsulleri Restoranı Demizane’ya gidiyoruz. Bizimle ilgilenen garson konuşmalarımızı duymuş olmalı ki bildiği bütün Türkçe kelimeleri sıralıyor, aynı mıdır dillerinde bilmem ama levrek, çupra, barbun... Sonra da güzel bir şarap tavsiye ediyor (Kozloviç) ve gerçekten keyifli ve lezzetli bir buğulama levrek yiyoruz.
Yemekten memnun ayrılıyor ve bahsettiğim yürüyüş yolunda biraz yürüyelim diyoruz ama ne mümkün, bir insan seli, etraftaki dükkân ve tezgâhlar, dondurmacılar hallerinden memnun. Cıvıl cıvıl olmuş sokak, etrafı izlemek de güzel. Otelimize gitmek üzere geri dönüp Surların arasındaki şehir kapısına yaklaşırken şaşırıp kalıyoruz. Surların dışındaki tüm restoranlar ve barlar çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu yerli yabancı turistlerle tıklım tıkış dolu, barların üzerinde direk dansı yapan genç dansçılar bile var. Eski şehrin içindeki dar sokaklardaki barlar da aynı, dar sokaklarda yürümekte zorlanıyoruz.
Yarın sabah erkenden kalıp boş sokakları fotoğraflayacağım, kendime söz verdim. Sonra da kiraladığımız tekne ile Budva’nın Eski Şehir dışında kalan betonlaşmış yeni şehir bölümünü ve ünlü plajlarını gezip anlatacağım sizlere. Görüşmek üzere…