Karizmatik Bir Gezi Rotası: Berlin

Özellikle son birkaç yıldır ilgi odağı olmaya başlayan Berlin, benim de keşfetmeyi bekleyen şehirler listemdeydi. Sadık Berlin Maraton kurasında maraton koşma şansı yakalayınca bize de Berlin yolu görünmüş oldu. Aralık 2015 tarihinde aldığımız uçak biletlerimizle 2016 Eylül ayında Berlin'e gidip hem koşmaya hem de gezmeye hazırız...

Almanya'nın kuzeyinde Spree ve Havel Nehirleri'nin kıyısında kurulmuş Berlin, 3,5 milyon nüfusuyla Almanya'nın en büyük kenti ve aynı zamanda başkenti. Almanya diyince ilk akla gelen şehir olmasının yanında yoğun Türk nüfusu ile de bilienen bu şehir aslında gezginler için tam bir cennet; sanatsa sanat, tarihse tarih, keşfedilmek için bekleyen sokaklar...

Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik ayrılan Almanya uzun süre kendini toparlamaya çalıştı. Bu sürede Hitler'in varlığının ortaya çıkmasıyla Yahudi karşıtlığı oluşmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı ile zirveye çıkan bu karşıtlık Hitler ile özümsenmeye başlamıştı. Bunun yanısıra savaş boyunca İngiliz-Amerikan bombardımanı altında kalan Berlin yerle bir olmuştu. Savaş 8 Mayıs 1945'te kayıtsız şartsız Alman teslimiyetiyle sona erdiğinde, Berlinlilere sadece arta kalanları toplamak kalmıştı.

İkinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra Sovyet ordusu kente yerleşmeye başladı. Sovyetlere ait olan bölge neredeyse şehrin yarısı kadardı. Kalan yarısına ise Fransız, İngiliz ve Amerikalılar yerleşmişti. Böylece kent Doğu ve Batı olarak ayrılmış oldu. Sovyetlerin yönetimindeki Doğu Berlin'deki yaşam koşullarına duyulan memnuniyetsizlik 1950'lerin sonunda 3 milyondan fazla vatandaşın Doğu Almanya'dan kaçmasıyla sonuçlanmıştı. Bu sebeple 13 Ağustos 1961'de Doğu Almanya hükümeti 30 yıl boyunca Doğu ve Batı Berlin'i birbirinden ayıracak olan duvarı örmeye başladı. Önce dikenli el olarak örülen duvar zamanla 4 metre yüksekliğinde devasa bir engele dönüşmüş. Duvarın arkasında ise elektrikli tellerle korunan 150m genişliğinde kumdan bir alan uzanıyormuş.  Gözetleme kuleleri ve köpeklerle donatılan bu kısım tarafsız bölgeymiş. Bu 30 yıl boyunca Doğu Berlin'den tüneller, arabalardaki gizli bölmeler ve sıcak hava balonu gibi yaratıcı yollarla Batı Berlin'e kaçmaları gibi olaylar yaşanmış ve belgesellere konu olmuştur. Berlin yazısına kısa bir tarih bilgisi vererek başlamak istedim çünkü bu şehir gerçek bir tarihin üstünde yükselmiş ve hala bu anıları ile yaşayan bir yer...

Toplam 880 kilometrekarelik yüzölçümüyle Paris'in sekiz katından büyük olan Berlin'i gezmek, en azından küçük çaplı keşfetmek için en az 3-4 güne ve ayrıntılı bir gezi planına ihtiyacınız olacak. Ancak toplu taşıma sistemi o kadar güzel yerleştirilmiş ki şehirdeki iki metro hattı (U-bahn ve S-bahn) kullanarak bütün şehri gezebilirsiniz. Ama kesinlikle biletsiz olarak toplu taşıma araçlarını kullanmaya kalkmayın, birkaç kere kontrol edildiğine denk geldim ve kontrol memurları kesinlikle tatlı dilden anlamıyor. Tek yön bileti 2 saat içinde aktarma yaparak kullanabiliyorsunuz: 2,7 EUR Günlük biletler ise 7 EUR Ancak metroda karşılaştığımız bir Türk bilet kontrolörü amcanın bize tavsiyesi üzerine turistik günlük bilet satın almak daha avantajlı, 5 kişiye kadar tek bilet alıp sadece 12 EUR ödüyorsunuz ve bütün gün sınırsız kullanabilyorsunuz, bilginize. 
Unter Den Linden ve Çevresi

Mitte olarak bilinen, Brandenburg Kapısı'nın doğusundaki bölge Berlin'in tarihi kent merkezidir. Berlin'in en önemli müzeleri, tiyatroları, hükümet binaları ve kiliseleri bu bölgededir. İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde zarar gören bütün binalar, Berlin'in birleşmesi sonrası büyük bir restorasyona girmiş ve bu bölgedeki binalar eski hallerine dönmüş. Bu alanın en büyük caddesi olan Under Den linden, başkentin kültür ve siyasi yaşamını merkezi olmaya kaldığı yerden devam etmiş.

Brandenburger Tor

Bir zamanlar askeri geçit törenlerine ve kortejlere sahne olan, bugün ise birleşik Berlin'in sembolü haline gelen Brandenburger Tor (Brandenburg Kapısı), üzerindeki dört atlı savaş arabasıyla betimlenmiş Kanatlı Zafer Heykeli'ni Barış Kapısı olarak tasarlanmış. 1789-1791 yılları arasında inşa edilen kapıdan yapıldığı zamanda sadece kraliyet menuplarının geçebiliyormuş. Halk ise kapının altından değil sadece iki yanından geçebiliyormuş. Kapı, Berlin Duvarı'nın inşasının ardından tarafsız bölgede kalmış ve duvarın yıkılmasıyla beraber sevinç kutlamalarının merkezi haline gelmiş. Günümüzde ise Berlin'e gelen turistlerin ilk uğrak noktası olduğu gibi bir gerçek söz konusu.

Holocaust Mahnmal - Soykırım Anıtı

Frierich-Ebert-Strasse boyunca Potsdamer Platz'a doğru yürürsenin, Brandenburg Kapısı'nın güeyinde devasa bir alana kurulmuş olan farklı uzunluklarda 2700 beton sütunun süslediği Soykırım Anıtı'nı göreceksiniz. 19.000 m2'lik devasa bir Alana yayılmış bu anıt 2. Dünya savaşında katledilen yahudilerin anısına yapılmış. 2004-2005 yılları arasında mimarı Peter Eisenmen tarafından inşa edilen bu eser bir labirenti andırıyor ve anıtın belli bir girişi yada çıkışı bulunmuyor. Anıt II. Dünya savaşının bitişinin 60. yılı olan 10 Mayıs 2005 yılında ziyarete açılmış. Mimarı bu anıt için şu açıklamayı yapmış: "Biraz kafa karıştırıcı ve can sıkıcı bir ortam yaratmak istedim". Anıtın içinde gezerken bu hisse katılmamanız mümkün değil. Anıtı ve altındaki müzeyi gezmek ücretsiz.

Checkpoint Charlie

Unter Den Linden boyunca devam ettiğinde yol Friedrichstrase tarafından kesilir. Bu caddenin kuzey kesimi savaş öncesi haline göre restore edilmiş binalar ile çevrilidir. Güney tarafına doğru ilerledikçe ise karşınıza bir Sovyet askeri ile bir Amerikan askerini gösteren dev resimler çıkacak. Bu resimler size Doğu ve Batı Berlin arasındaki meşhur geçiş noktası Checkpoint Charlie'ye geldiğinizi gösterir.

Günümüzde Berlin'in en turistik noktalarından biri olan bu yer bir zamanlar çok büyük gerginliklerin yaşandığı Doğu Berlin ile Batı Berlin arasındaki geçiş noktalarından birisi. O dönemde ittifak kuvvetlerinin üç ana geçiş noktası varmış:

  •  A - Alfa
  • B - Beta
  • C - Charlie

Charlie Noktası Amerika'nın kontrolünde olan geçiş noktası. Şimdi ise sadece turistik bir atraksiyon noktası. Asker kıyafeti giymiş oyuncularla resim çektirip 5 EUR karşılığında pasaportunuza damga bastırabilirsiniz. Askerler ile resim çektirmek için ise 3 EUR vermeniz gerekiyor. Tamamen ticarete dökülmüş bir olay olduğundan bana çok antipatik geldiğini itiraf etmeliyim.

Museumsinsel - Müzeler Adası

Geçmiş dönemlere ve günümüze ait sanat eserlerinin sergilendiği 180 müzesi ve 440 galerisi ile Berlin; kültür, sanat ve tarih gezisi yapmak istiyorum diyenlerin ilk tercihlerinden biri olabilir. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde bulunan ve Eski Ulusal Galeri (Alte Nationalgalerie), Pergamon Müzesi, Yeni Müze (Neues Museum), Eski Müze (Altes Museum) ile Bode Müzesi'ni içinde barındıran Müzeler Adası, Berlin'de görenleri en çok etkileyen bölgelerden biridir.

Müzeler adasındaki müzelerin tamamını gezmek için üç günlük Museum Pass satın alabilirsiniz, bu en avantajlı seçenek olacaktır. Kişibaşı 24 EUR Ancak hepsine gitmeyecekseniz herbir müzenin kendi biletini de satın alabilirsiniz, biletler kişibaşı 10-12 EUR civarında ancak gitmeden once internetten bilet alırsanız kapıalrdaki uzun kuyruklardan da kurtulmuş olursunuz.

Alte National Galerie - Eski Ulusal Galeri:19. yüzyıl sanatına ayrılmış olan müzedir, sergideki çalışmalar arasında Karl Blechen'in tabloları anılmaya değer eserlendedir. Bu galerideki bütün eserler orjinaldir ve bizim açımızdan ise sergilenen en önemli eser 1904 tarihli Osman Hamdi Bey'in "Okuyan Adam" tablosudur.

Altes Museum - Eski Müze: Antik Yunan ve Roma dönemlerine tarihlenen büyüleyici bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor.

Neues Museum - Yeni Müze: Mısır Müzesi ve Papirüs Koleksiyonu, Prehistorya ve Eski Çağ Tarihi, Antik Eserler Koleksiyonu gibi eserlerin sergilendiği müzedir. Özellikle Mısır eserleri bölümündeki Neferniti büstünü görmeden müzeden ayrılmayın.

Bode Museum:Erken Hristiyanlık ve Bizans dönemlerinden kalma sanat eserlerine, madeni paralara, heykellere ve Ortaçağ'dan kalma tablolara ev sahipliği yapıyor.

Pergamon Museum: Klasik Antik Dönem, Yakındoğu, İslam ve Doğu eserlerini barındıran müzedir. Kişibaşı bilet ücreti 12 EUR



Müzeler Adası'ndaki tek müze ziyaretimizi Pergamon Müzesi'ne yaptık çünkü müzenin sahip olduğu en önemli eser Bergama Sunağı. Ancak biz gittiğimizde öğrendik ki Bergama Sunağı restorasyon sebebiyle ziyarete kapalı ve işin ilginç tarafı restorasyon 2026 yılında bitecekmiş. Bergama Sunağı, Pergamon Krallığı tarafından 2. yüzyılda inşaa edilmiş. Sunağın kenarındaki fresk ve heykelcikler dünya sanat tarihinin en önemli eserlerinden sayılıyor. Müzedeki diğer bir önemli eser ise Milet Pazar Kapısı, 17 metre yüksekliği, 29 metre genişliği ve 1600 ton ağırlığı ile bu mermer kapı, bir müzede yeniden inşa edilen en büyük anıt olma özelliini taşıyor. Babil Tören Alayı Sokağı da müzedeki önemli sanat eserlerindendir. Kral II. Nabukadnezar tarafından yaptırılan sokağın, İştar Kapısı'na doğru yol alan mavi ve toprak rengi tuğla duvarları boyunca aslan rölyefleri dizilidir.


 
İştar Kapısı'nın sağında ve solunda iki adet büyük fresk bulunuyor. Bu freskler zamanında Babil Kralı'nın taht odasının duvarlarını süslüyormuş. Müzede sergilenen freskler ne kadar heybetli görünse de orjinali 56 metre boyundaymış.

Müzedeki nadir replika eserlerden biri bu iki aslan heykelidir. Orjinalleri ise Çorum'daki Hitit Müzesi'nde sergilenmektedir.


 
Müzeler Adası'nı hakkıyla gezmek için 2-3 gün ayırmanız gerekiyor, benim gibi tek müze gezecekseniz Pergamon Müzesini şiddetle tavsiye ederim ancak burası için de en az 3-4 saat ayırmanız gerekecek, bilginize.

Berliner Dom - Berlin Katedrali

Müzeler adasının en ucunda Kaiser II. Wilhelm'in yaptırdığı Berlin Katedrali yer alır. İkinci Dünya Savaşında büyük hasar gören yapının dış cephesi restore edilmiş, iç mekanı da tamamen yenilenmiş.

Kişibaşı 7 EUR vererek katedralin içine girip gezebiliyorsunuz, aynı zamanda yaklaşık 400 basamak çıkmayı göze alıyorsanız katerdalin kubbesine çıkıp şehri izleyebiliyorsunuz. Basamakları çıkarken biraz pişman olsanız da tepeye çıktığınızda size çok güzel bir şehir manzarası karşılamış olacak.

Alexanderplatz

Berlin'in en eski meydanı olan Alexanderplatz, savaş öncesinde Berlin'in merkeziymiş. Meydanın en turistik noktaları; Neptunbrunnen (Neptün Çeşmesi), Dünya Saati ve TV Kulesi.

Meydanın tam ortasında bulunan Fernehturm - TV kulesi 1969 yılında Doğu Almanya hükümeti tarafından hükümetin gücünü simgelemesi için yaptırılmış. 368 metre yüksekliği ile Avrupa'nın havada desteksiz asılı duran en yüksek 4. yapısıymış. 297. metrede bulunan gözlem terasından kentin manzarasını izleyebilir, dönen restoranda yemek yiyebilirsiniz.

Reichstag - Parlamento Binası

Dev cam kubbesi ve bunun ortasında yer alan koni şeklindeki aynalı yapısıyla kentin birçok bölgesinden görülebilen Reichstag, halkından sır saklamayan Alman devletini simgeliyor. 1894 yılında Paul Wallot tarafından neo-klasik tarzda inşa edilen binanın ön cephesinde "Dem Deutschen Volke" yani "Alman Halkına" yazılıdır. Demokrasiye vurgu yapan bu yazı II. Dünya Savaşı'ndan hasar almadan çıkmıştır. Doğu ve Batı Berlin'in birleşmesiyle Almanya'nın hükümet merkezi olarak yeniden önem kazanmış. Önceden rezervasyon yapmak şartıyla parlemento binasını gezmek ve cam kubbeye çıkmak mümkündür.

Potsdamer Platz

Bir zamanlar Avrupa'nın en işlek meydanı olan fakat savaştan ve Berlin Duvarı'ndan ötürü soğuk bir tarafsız bölge olmaya terk edilen Potsdamer Platz, tüm canlılığıyla Berlin'e geri kazandırılmış. Eskiden bir yara izi gibi duran ve kentin bölünmüşlüğünü simgeleyen halinden kurtulup, günümüzde bir sanat, eğlence, alışveriş ve kültür merkezi haline gelmiş. Meydanın yeniden inşaası sırasında bölge büyük bir şantiye alanıymış, bugün göreceğiniz bütün büyük binalar yeni yapılmış. Hatta Berlin'de göreceğiniz büyük binaların tamamı bu bölgede toplanmıştır.

Berlin Duvarı - East Side Gallery

Karl-Marx-Allee Bölgesi'nin güneyinde Berlin duvarının 1,2 kilometrelik bölümü korunmuş ve Doğu Yakası Galerisi - East Side Gallery adıyla anılmaya başlanmış. Duvarın yıkılışının ardından 1990 yılında, çeşitli uluslardan ressamların yaptığı duvar resimleri de restore edilmiş. Bazı ressamlar ise "Resimleri kendi ruhlarına gore o zamanın koşullarında çizdik, şimdi yenilemenin bir anlamı olmaz" diyerek restorasyon talebini kabul etmemişler. Bence de haklılar. Bu sebeple göreceğiniz bazı resimler onarılmamış haliyle sergileniyor.

Schloss Charlottenburg

Prusya Dönemi Barok ve Rokoko tarzlarının mimarı ve dekoratif bir örneği olan Schloss Charlottenburg, kente imparatorluk döneminden kalan tek ikamet sarayı. Bugün ise ekntin en büyük ve önemli müzelerinden birine ev sahipliği yapan mekanı hakkıyla gezmek için bir gün ayırılmasını öneriyorlar. Benim gittiğim dönemde restorasyon çalışmaları olduğu için gezemedim, sadece bahçesini dolaşıp sarayın meşhur giriş kapısının resmini çekebildim.

Saschsenhausen Toplama Kampı

Almanya seyahatlerinde yakın tarihimizle ilgili olarak görülmesi gereken yerlerin başında bence toplama kampları geliyor. Bu sebeple Berlin seyahati öncesi bu bölgede hangi toplama kampı varmış diye araştırmaya başlamıştım. Saschsenhausen Kampı Berlin'e yaklaşık 30 kilometre mesafe Oraienburg Bölgesi'nde yer alıyor. Bir saatlik bir tren yolculuğu ile ulaşmanız mümkün, tek dikkat etmeniz gereken tren bileti alırken ABC bölgelerin kaplayan bilet almak olacak. Tren istasyonunun hemen önünden kalkan 804 nolu tren ile toplama kampının kapısına kadar gidebilirsiniz ancak seferleri çok sık değil, saatte bir otobüs kalkıyormuş. Ben yürüyerek yaklaşık 20 dakikada kampa ulaştım.

 

1936 - 1945 yılları arasında faaliyet göstermiş olan Saschsenhausen Kampı'nın giriş kapısında "Arbeit Macht Frei" yazıyor yani "Çalışmak Özgür Kılar" çünkü bu toplama kampına getirilen tüm esirler burada çalışırlarsa özgür kalacaklarına inandırılmışlar.

Bu benim bir toplama kampına ilk defa gelişim oldu, bu sayede daha önceden bilmediğim birkaç bilgiyi de öğrenmiş oldum. Nazi toplama kamplarında sadece Yahudilerin esir edildiğini düşünüyordum, ama Naziler kendi mükemmel ırk idealine uymayan her türlü grubu esir ediyormuş: lezbiyenler, homoseksüeller, sakatlar, yaşlılar, vs.

1936 yılında Nazi yönetiminin 1936 Olimpiyatları'na ev sahipliği yaptığı dönemde Esterwegen Toplama Kampı'ndan getirilen 50 esir işçiye inşa ettirilen Saschsenhausen Toplama Kampı, daha sonar yaptırılacak olan bütün toplama kampları için örnek teşkil etmiş ve Adolf Hitler tarafından "tamamen modern bir tesis" olarak tanımlanmış.

Bu kampta 200.000 esir tutulmuş ve bunların 100.000 kadarı hastalık, soğuk, tıbbi deneyler sonunda hayatını kaybetmiş. Gaz odaları, fırınlar, kül toplama çukurları, pataloji laboratuvarı... Bu toplama kampında birçok eziyet, ötenazi, deney yapılmış ve gezerken karşılaşacağınız manzaralar içinizi parçalayacak türden...

Berlin Maratonu vesilesiyle dört gece kaldığımız Berlin'i elimden geldiğince gezmeye çalıştım ve notlarımı sizlerle paylaşmak istedim. 2017 Berlin Maraton kurasına girdik yine, eğer kuradan yine olumlu sonuç çıkarsa seneye kalan yerleri gezmek için tekrar Berlin'de olacağız, bizi takip etmeye devam edin....

http://hayatgezinceguzell.blogspot.com.tr/2016/11/berlin.html 

Gülçin Kaymak Sağkol

Yazar Hakkında

Gülçin Kaymak Sağkol

Her fırsatta gezmek için fırsat kollayan, her yeri merak eden bendeniz gezip gördüğüm yerleri sizlerle paylaşmak için yazıyorum. Detaylı bilgileri bloğumda bulabilirsiniz...