Bu yazıyı yazmayı uzun süredir düşünüyordum ama siz yine de bunu doğrudan bir Berlin gezi notu olarak düşünmeyin. Zira Berlin’e iş seyahati için gitmiş herhangi birisi varsa biliyordur ki şehirde bir iş yoğunluğu, örneğin bir fuar olduğu bir zamanda Berlin’e giderseniz şehri gezmeye pek de fırsat bulamıyorsunuz. Bizim bu son gidişimiz ITB Turizm Fuarı'yla ilgiliydi (bir önceki seneki ITB Berlin yazımıza buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz). Ama başka pek çok etkinlikte de durumun çok farklı olduğunu sanmıyorum. Dolayısıyla iş seyahati için gittiğinizde şehirde nasıl iyi bir tecrübe geçireceğinizle ilgili bir rehber yazmak istedim. Berlin’de nereler gezilir? İş için gittiğinizde bunların hangisine fırsat bulabilirsiniz? Berlin’in neresinde kalmak gerek ki işten kalan zamanınızda şehrin tadını çıkarabilesiniz, bu gibi bilgilere ihtiyacınız varsa bu yazı size göre. :)
Öncelikle Berlin’de nerede kalınır, ona bir bakalım. Çünkü Berlin epey büyük bir şehir ve tek bir merkezi yok. Özellikle geçmişte Doğu ve Batı Almanya’nın sınırı olduğu için hâliyle şehrin her şeyden önce bir doğu-batı bölümleri ayrımı var. Bu yüzden şehrin neresinde kaldığınız oldukça önemli.
Son dönemde booking.com’un Türkiye otelleri faaliyetlerini durdurmasına ilişkin epey tartışma oldu malum. Sosyal medyada birçok ortamda da yinelediğim bir şeyi burada da söylemek istiyorum: Global bir şirketi kapatarak dijital devrimin önüne geçemezsiniz. İnternet üzerinden otel rezervasyonu yapılacak yüzlerce site varken, son kullanıcı her zaman kendi doğrusunu bulacaktır. Basit bir Google aramasından zaten onlarca, yüzlerce otele ulaşmak mümkün. Ama daha da güzeli var, bir çok alternatif site var. Üstelik bir de bunların karşılaştırmasını yapan Hotelscombined gibi bir imkân var elinizde. Sadece booking.com değil, daha pek çok ortamdaki en iyi otel fiyatlarını karşılaştırarak önünüze getirip, istediğiniz lokasyondaki beğendiğiniz oteli tercih ettiğiniz fiyata alabilmenizi sağlıyor. Hazır bu tartışmalar tazeyken nasıl yapıldığını da bilmeyenler için göstermiş olalım.
(Not: Yazıdaki bütün fotoğrafları büyütmek için üzerlerine tıklamanız yeterlidir.)
Öncelikle her otel arama sitesinde olduğu gibi kalacağınız şehri seçiyorsunuz (bizim için Berlin). Filtrelerden istediğiniz fiyat aralığı ve özellikleri elemekte fayda var. Daha sonra eğer siz de benim gibi harita delisiyseniz ve kalacağınız otelin lokasyonu sizin için önemliyse, haritadan bakıyorsunuz ki bakalım çevrede neler var.
Gözünüze kestirdiğiniz otelin üzerindeki “Fırsatı Görüntüle” kısmına tıkladığınızda Hotelscombined sizi ilgili otel rezervasyon sitesine (Booking.com ya da hangisiyse artık) yönlendiriyor. İşlemin geri kalanı o sistemin üzerinde devam ediyor.
Yani aslında Hotelscombined sizin için en iyi fırsatı bulma sistemi olarak devrede oluyor.
Dediğim gibi bizim için otelin konumu kritik çünkü daha önce de katılmış olduğumuz ITB’de yolların, gidiş gelişin Berlin’in muhteşem toplu taşıma sistemine rağmen nasıl sorun olabildiğini iyi biliyoruz. Biz tam da Kudamm’a yakın ve de tren istasyonunun dibinde bir otel seçtik ki hem Kudamm’a gidip birşeyler yiyip içmek kolay olsun, hem de sabah ITB’ye gitmek için iki adımda tren istasyonuna ulaşabilelim. Sizin de Berlin’de göreceğiniz işin konumuna göre nerede olduğunuz epey önemli tabi ama toplu taşıma haritasına şöyle genel bir göz atıp da sonrasında şu merkezlerden birini tercih edebilirsiniz: Kurfürstendamm (diğer adıyla Küdam)yakınları, Alexanderplatz, Mitte, Charlottenburg. Dediğim gibi bu yazı Berlin’e iş için gelen ve zamanı kısıtlı kişiler için olduğundan dolayı tavsiyelerimiz bu yönde. Yoksa eğer Berlin’de geçirecek 1 haftanız varsa ve amacınız şehri gezmekse seçenekleriniz daha da fazla. Bu durumda Schöneberg’den tutun da Friedrichschain’a kadar pek çok farklı ve güzel nokta var. Ancak işiniz için gitmek istediğiniz konuma göre bunların bazıları size biraz ters gelebilir. En güzeli bu yazdıklarımı hızlıca okuduktan sonra haritaya bakıp, iş için gitmek zorunda olduğunuz yeri bulmak. :)
Peki Berlin’de kalacağınız yeri seçtiniz, işe de gidip geldiniz, akşamüstü üstünüzü değiştirdiniz, hâlâ biraz vakit var diyelim. :) Birkaç saat içerisinde Berlin’de nereleri gezebilirsiniz? Zaman kısıtlı da olsa görmeden dönmemeniz gereken yerler nereler? Aslında bu cevaplaması çok kolay bir soru değil. Çünkü Berlin o kadar büyük ve güzel ki bir noktayı diğerine tercih etmek zor karar.
Her şeyden önce Berlin demek köklü bir kültürel mirasın yanı sıra, çalkantılı yakın tarihî geçmişin izlerini, modern olanla eskinin bir aradalığını ve dinamik ama aynı zamanda sakin kent hayatını aynı anda deneyimlemek demek. Hâl böyle olunca sadece sokaklarına kendinizi atmanız bile birkaç saatlik nefis bir keşif şansı verecektir size. Zamanınız çok çok kısıtlıysa bölgenizden ayrılmayın tabi ki. Ama eğer birkaç saatlik esnekliğiniz varsa biraz tramvay yolculuğuna katlanın ve Brandenburg Kapısı'yla başlayın Berlin’i gezmeye.
Aynı zamanda bu son ITB gezisinde bizim ilk durağımız olan Brandenburg Kapısı, 1700’lerin sonlarında inşa edilmiş ve Berlin’in kurtuluş kapısı (Napolyon istilasından) olarak da adlandırılıyor. 1989 senesinde meşhur duvarın yıkılışının ardından kutlamaların ana merkezlerinden birisi olan bu kapı, tarihte olduğu gibi bugün de hâlen ulusal etkinliklerin ana merkezi konumunda. Alman Klasizmi'nin en önemli yapılarından olan bu kapı, vakti zamanında Doğu’ya açılan kapıydı.
Kapının hemen kuzeyinde ise Reichstag Sarayı bulunuyor. Soğuk Savaş sürecinde Batı Berlin sınırlarında bulunan Reichstag, Alman İmparatorluğu’nun ilk parlamentosu aynı zamanda. Bugün hâlâ tartışma konusu olan yangının ardından Almanya’nın yeniden birleşmesine dek bir harabe olarak kalsa da, şimdilerde modern Alman parlamento binası. Binanın tepesinde bulunan Reichstag Kubbesi ise ikonik olarak yapılmış ve 360 derecelik Berlin manzarasına sahip bir şaheser adeta. Geniş bir güneş kalkanının güneşin hareketine göre elektronik olarak hareket ettiği kubbenin asıl amacı ise alt kattakileri rahatsız edici güneş ışınlarından korumakmış.
Çalkantılı yakın geçmişiyle yüzleşme konusunda cesur olan Almanya’nın en önemli yapılarından Soykırım (Holokost) Anıtı ise kısa Berlin turumuzun bir sonraki rotası oluyor. Brandenburg Kapısı’nın yanında bulunan bu anıt yapı, Hitler dönemindeki Yahudi katliamına bir ağıt niteliğinde. Oldukça güçlü bir duygusu olan bu alanı ziyaret ettiğinizde tüyleriniz diken diken oluyor. Klasik anıtlara hiç benzemeyen ve bir asimetri ve düzensizlik abidesi olan Berlin Soykırım Anıtı’nın hem bu acı olayın yarattığı etkinin nasıl sembolize edildiğini görmek adına, hem de mimar Peter Eisenman’ın kendine has tarzıyla ziyaretçilere bunu nasıl hissettirdiğini anlamak adına ziyaret edilmesi şart.
Berlin’in bugünlerde turistler için en cazip destinasyonlarından bir diğeri ise Müze Adası. Berlin’in Mitte ilçesinde ve Spree Nehri’nin üzerinde bulunan bu alan adeta bir müze kompleksi. Burayı birkaç saatte dolaşmak elbette mümkün değil. Hatta birden fazla gün ayırmak gerek bile denebilir. Fakat eğer bir yarım gününüz bile varsa buraya en azından bir uğramak gerek. Kuzeyinde Bode, Pergamonmuseum (Bergama Müzesi), Neues, Alta Nationalgalarie ve Altes’ten oluşan 5 büyük müze ve Berlin Katedrali’nin, yanı başında ise Contemporary Fine Arts ve Alman Tarihi Müzesi’nin bulunduğu adanın alamet-i farikası ise Bergama Müzesi’nde bulunan Zeus Sunağı. Hâl böyle olunca biz önceliği Bergama Müzesi’ne verdik. Bu arada Spree Nehri kıyısındaki kafelerde soluklanmak da bu kısa turun en keyif veren kısımlarındandı.
Söz konusu Berlin olduğunda Kreuzberg’e uğramadan olmazdı elbette. Mitte’nin güneyindeki Kreuzberg sanat kafeleri, barları ve restoranlarıyla ünlü, eski duvarın dibinde bulunan bir bölgesi. Kendine has kültürü ve 24 saat bitmeyen enerjisinin yanında hiç de yabancılık çekmeyeceğiniz bir rota. Zira Türk nüfusun en yoğun olduğu adres burası. Buradan yürüye yürüye soluğu East Side Gallery’de alabilirsiniz. Nitekim dünyanın birçok yerinden 100'den fazla sanatçının resimleriyle donatılmış ve uluslararası bir özgürlük anıtı hâline getirilmiş bu alandaki muraller ve graffittileri görmeden dönmek Berlin’e haksızlık olur.
Berlin’in en canlı yerlerinden biri de hiç kuşkusuz Alexander Platz’dır. Buranın en önemli yapısı meşhur Berliner Fernsehturm yani Televizyon Kulesi. Berlin’in en önemli sembol yapılarından olan kulede 207 metre yüksekliğe tırmandığınızda, tüm Berlin bir anda ayaklarınızın altına seriliveriyor. Buradaki restoranda yemek yemek de hiç fena bir fikir değil.
ITB vesilesiyle oldukça yoğun geçen kısa Berlin macerasına dönüp bakınca aslında hiç de az şey sığdırmamışız diye düşündük. Ama nabzı her daim yüksek atan, bir yandan alabildiğine düzenli ve dakik, diğer yandan her köşebaşında bir sürprize gebe Berlin son yılların en hızlı yükselen turizm lokasyonlarından biri olma unvanını kesinlikle hakediyor. Hâl böyle olunca dünyanın en büyük turizm fuarı neden Berlin’de sorusu da kendiliğinden cevabını buluyor.