Karnaval Zamanı Basel

164.000 nüfusu ile ülkenin ikinci büyük şehri olan Basel, kuzeybatı İsviçre’nin de en büyük metropolü. Basel’in en önemli özelliklerinden biri İsviçre’yi Ren yoluyla denize bağlayan en büyük liman olması.

Aynı zamanda önemli bir kültür merkezi olan kent 7.yy sonrası adını duyurmaya başlamıştır. Basel, 1033 senesinde Germen imparatoru tarafından Burgonyalıların elinden alınmış ve 1501 senesine kadar Almanlar’ın elinde kalmıştır. 1501 senesinde ise İsviçre’ye dahil edilmiştir.

1460 senesinde burada kurulan üniversite ülkenin en eski üniversitesidir. 1521 senesinde kentte Erasmus eğitim vermeye başlayınca en önemli Hümanizm merkezlerinden biri haline gelmiştir.

Kent ilk kurulduğu zamanlarda baskı teknikleri ve kağıt yapımında ilerlemiş. İlerleyen dönemde ise farmakoloji ve kimya sanayi gelişmiş. Her sene düzenlenen Sanayi fuarı milyonlarca ziyaretçi çekmektedir. Basel Borsası da Zürih borsası kadar büyük öneme sahiptir. İsviçre toplam gelirinin üçte biri bu şehirden sağlanmaktadır. Basel’in bir diğer özelliği ise modern mimarinin başkenti olarak biliniyor olması. Basel’deki bazı binaların inşaat teknikleri çok gelişmiş olduğundan üniversitelerde derslerde de örnek olarak gösteriliyormuş. Kentin kuzeyi sanayi, güneyi ise ticaret ve kültür merkezi durumundadır.

Basel'de Renkli Fener Alayı

Basel’de yürüyerek kenti keşfetmek çok kolay. Turist haritaları ile 5 farklı rota çizmişler. Tabelaları takip ederek şehri gezmek mümkün. Ünlü düşünürler adına yollar işaretlemişler. Örneğin  Erasmus yolu 50 dakika sürüyor. Bir başkası Holbein yolunu takip ederseniz ise 90 dakikalık bir yürüyüş yapıyorsunuz.

Her sene Ocak ayı sonunda yapılan Fasnacht Basel Karnavalı sadece Avrupa’nın değil, dünyanın önde gelen festivalleri arasında yer alır. Bizim Basel’i ziyaret sebebimiz de bu karnavalı görmekti.

İstasyonda indiğimiz gibi karşılaştığımız karnaval kıyafetli insanlar ilk dakikalarda nereye geldik hissi uyandırıyor. Üç gün süren karnaval Küllenme Çarşambası’ndan sonraki ilk pazartesi günü sabaha karşı 4’te başlıyor. Saat sabaha karşı tam 4’te kentteki tüm ışıklar söndürülüyor ve insanlar ellerinde fenerlerle dışarıya çıkıyorlar. Oldukça renkli bir görüntü.

Biz de festivalin başlayacağı gece yarısından önce Basel’deki hostele yerleştik. Kaldığımız hostel oldukça merkezi. Zaten yılın bu döneminde Basel’de konaklamak için yer bulmak bir hayli sıkıntılı. Hostelin her yerinde maskeler var, festival için hazırlanmış olan kostümlerse hostelin sağında solunda asılı. İlk akşam Basel’deki hostelimize vardığımız gibi gece yarısı 3’te kalkıp fener alayına da katılacağımızı hesap ederek erkenden yatıyoruz.

Sadece biz değiliz gece yarısı uyanmak için saati kuran. Odayı paylaştığımız herkes aynı saatte ayakta. Hemen kalınca bir seyler giyip, fener alayının en net görüntülenebileceği Mittlere Rheinbrücke’ye (Orta Ren Köprüsü) gidiyoruz. İlk akşam o soğuk havada karnavalın başlangıcı çok cazip gelse de, ertesi gün yapılan geçit törenini izledikten sonra, o saatte uyanıp soğukta beklemenin çok da şart olmadığına kanaat getiriyoruz. Çünkü karnaval çok daha renkli ve keyifli, özellikle de ilk günü. Ama gece yarısı sabaha karşı kentin tüm ışıkları söndürülüyor. Birkaç dakika sessizlik sonrası fenerler yakılıyor. Tüm şehir davul ve fifre sesleri eşliğinde hareketleniyor ve dans grupları ritim yaparak kentin sokaklarında yürümeye başlar. Bu yürüyüşe Morgestraich diyorlar.

Fener alayını izledikten sonra hostelde 2-3 saatlik uyku sonrası uyanarak güzel bir kahvaltı yapıyor ve Basel’i keşfetmeye başlıyoruz.

Kaldığımız hostel St. Alban bölgesinde. Dolayısıyla ilk olarak zamanında kentin önemli giriş kapılarından biri olan St. Alban Tor’dan turumuza başlıyor, fotoğrafladıktan sonra Ren nehri kenarına iniyoruz.

St. Alban Turu 

Nehir boyunca yaptığımız keyifli yürüyüş sonrasında merdivenlerden çıkarak 17. Yy’da kurulmuş olan Kuntsmuseum’u (Güzel Sanatlar Müzesi) görüyoruz.

Bu müzenin en önemli özelliklerinden biri Basel’in en fazla ziyaret edilen müzesi olmasının yanı sıra Avrupa’da halkın ziyaretine açılan ilk müze olması. Ayrıca dünyanın en geniş Holbein koleksiyonuna da ev sahipliği yapıyor. Müzenin içinde Picasso’nun son dönem eserlerinden bazıları, Jean Tinguely’nin hayal ürünleri tasarımları ve pek çok önemli sanatçının eserleri yer almaktadır.
Buradan sonra Rittergasse üzerinden geniş kare bir meydan olan Münsterplatz’a ulaşıyoruz.

Meydanda yer alan 1019 tarihinde inşa edilmiş olan Münster Katedrali, ana giriş kapısının üzerindeki gotik heykelleri ile görülmeye değerdir. 1536 senesinde Basel’de vefat eden Erasmus’un da anıt mezartaşı da bu katedral içerisinde yer almaktadır. 16. yy’a kadar şehirdeki tek katedral olma özelliğini korumuştur. Bu nedenler ile de Basel’deki en önemli katedraldir.

Katedralin önünde geniş bir teras bulunmaktadır. Geçmişte kentin başpiskoposu katedralde ikamet ettiği için katedralin arkasında yer alan bu terasa da Saray anlamına gelen “Pfalz” adı verilmiştir. Bu terastan Ren nehri üzerindeki Mitlere Rheinbrücke (Orta Ren Köprüsü) görülmektedir.

Bu köprü üzerine yürüdüğünüzde kentin muhteşem manzaraları ile karşılaşabilirsiniz. Çünkü köprünün tam orta noktasından nehre yansıyan Ortaçağ binalarını ve Münster Katedrali'nin ihtişamını görebilirsiniz.

Yine terastan görülen Münsterfahre adı verilen ve nehrin iki yakası arasında gerili bir tele bağlı olan motor görülebilir. Bu motor tele bağlı olarak nehrin bir sağ yakasına bir sol yakasına hareket ediyor. Aynı sistem St. Alban bölgesinde de var ona St. Albanfahre deniliyor.

Nehir üzerinde föndü ikramlı nehir turları da yapılıyor.

Eğer Münsterfahre ile nehrin karşı kıyısına geçerseniz, küçük Basel yani Kleinbasel’e geldiniz demektir. Buradan özellikle de Oberer Rheinweg’den Büyük Basel yani Katedralin de bulunduğu Grossbasel’i görebilirsiniz. Grossbasel, Klein Basel’e kıyasla daha eski bir yerleşimdir ve kentin aristokrat ve bohem kesimi bu bölgede ikamet eder.

Yine Grossbasel bölümüne dönersek, burada Schifflande’deki 1 numaralı evin önündeki heykel görülmeye değer. Heykelde ortaçağ kralı Lalle-Keenig dil çıkartır olarak tasvir edilmiştir. Heykel Grossbasel’in Kleinbasel’i küçümseyişini simgeler. Kleinbasel ise buna cevaben Gryphus gününü organize etmiştir. Bu günde Vahşi adam adını verdikleri karakter köprüye gelir ve tırmanır. Burada Grossbasel’e karşı saygısız hareketlerle dans eder. Aslında bu alaya alma töreni Basel Karnavalının temelini oluşturarak her sene kutlanmaya başlanır.

Biz de katedralin terasından etrafı izlerken kostümleri içerisinde Mittlere Rheinbrücke üzerinden Markt Meydanına yürüyen kalabalığı görüyoruz.

Ve güzel tarihi evlerin dizilmiş olduğu Augusttinergasse ve Rheinspurg caddelerinden yürüyerek kalabalık ile karşılaşıyoruz.

Herkes farklı farklı kostümler giymiş. Henüz geçit töreninin başlamasına saatler var ama herkes hazırlıklarını tamamlamış bile. Küçük büyük demeden 7’den 70’e herkes kostümler içinde…

Biz festivalin ilk gününde Basel’deyiz. Festivalin en dikkat çekici özellikleri maskeler, fifreler, sıradışı kostümler ve çalınan davul benzeri müzik aletleri. Çok renkli bir görüntü. Tüm gruplar geçit töreninden önce bazı restoranlara girip kendi aralarında eğleniyorlar.

Biz de geçit töreni başlayana kadar çevreyi gezmeye devam ediyoruz. Basel’in en geniş meydanlarından bir olan Marktplatz adından da anlaşılacağı gibi genişçe bir pazar alanı.

Biz gittiğimizde de burada meyve, sebze ve çiçeklerin satıldığı bir pazar vardı.

Bu meydandaki en dikkat çekici yapı ise 16.yy’a tarihlenen Rathaus yani Belediye binası. Kırmızı ağırlıklı dış cephesi üzerinde çeşitli konular resmedilmiş. Balkon ve pencerelerindeki işçilik göz alıcı.

Binanın içi de dışı kadar renkli, tüm duvarlar yağlı boya tablo gibi. Kuleleri, özellikle de kulelerinin çatıları göz kamaştırıcı.

Kentin önemli alışveriş caddeleri olan Falknerstrasse, Gerberstrasse ve Freiestrasse bu meydana açılıyor.

Karnaval geçidinin başlamasına az bir zaman kala Falknerstrasse’nin sonundaki Barfüsserplatz’da bir cafede oturuyoruz. Etraf çok kalabalık. Oturduğumuz yerden geçit törenini izleyebileceğiz.

Bu arada ben siparişleri verdikten sonra çok yakında bulunan turizm ofisine gidiyorum. Turizm ofisleri çok iyi hizmet veriyor. Gişe görevlisinin başında toplanmak yok. Ya numaranı alıp bekliyorsun ya da havaalanı pasaport kontrolü gibi çizgilerde bekleyip, görevlinin  işi bitince yanına gidip sormak istediklerini soruyorsun. Sistem eksiksiz işliyor.

Ve Geçit Töreni...

Cafeye geri dönüyorum. Bizimkilerin masasında başkaları da oturmuş. Sohbete başlıyoruz. Biri Fransız biri İsviçreli, iki de Alman var. Zaten Basel Fransa ve Almanya sınırına 15 dakika mesafede yer aldığından çok kozmopolit bir kent.

Hem yemek yiyor hem de karnavalı izliyoruz. Sadece karnaval döneminde restoranların menüsünde yer alan bir çorbaları var. Genelde bu çorba karnaval çorbası olarak da biliniyor ama çok büyük bir özelliği olduğunu söyleyemem.

Burada bir müddet oturarak bir müddet ayakta karnaval geçidini izliyoruz.

Geçerken her grup çevreye ya şekerler atıyor, ya çiçekler, ya portakal atıyor ya da konfeti. Hepimizin üstü başı konfeti oldu. Herkes birbirine bakıp eğleniyor.

Ardından Theaterstrasse üzerinde yer alan modern mimariye örnek olan Stadttheather’e  (Tiyatro binası) doğru yürüyoruz. Tiyatro binasının önündeki Jean Tinguely’in tasarımını yaptığı karnaval çeşmesi (Fasnachtsbrunnen) görülmeye değer bir yapıt. Mekanik aletler kullanılarak yapılan bu çeşme Basel’lilerin buluşma noktalarından biri. Çeşme suya tüküren 9 karakterin mizahi temsili ile oldukça dikkat çekici.

Bu çeşme ile tiyatro binası arasında düz bir duvara tırmanmaya çalışan kostümlü gençlerin gösterisi de bir hayli ilginçti.

Kentte görülmeye değer diğer yerler ise Basellilerin 14.yy’da inşa ettikleri surlardan geriye kalan Spalentor Batı Kapısıdır. Bu kapı üzerindeki saat kulesi ve kuleleriyle dikkat çeker.

Bir diğeri ise Tren garına yakın konumdaki Hayvanat bahçesi ancak biz buna gitmedik. İçinde 600 farklı türden 4 bine yakın hayvan yaşıyormuş. İsviçre’nin en büyük hayvanat bahçesi.

Mekanik heykellerle dolu olan Jean Tinguely müzesi de görülmeye değer. Ancak biz kendimizi dışarıdaki karnaval havasına o kadar çok kaptırdık ki, müze içinde vakit geçirmeyi tercih etmedik. Antikalar Müzesi (Antikenmuseum), Beyeler Vakfı (Fondation Beyeler), Kültür Müzesi (Museum der Kulturen), Tarih Müzesi (Historische Museum) ve Ticaret Müzesi (Gewerbemuseum), diğer popüler müzelerdendir.

Bir de Basel’den kolayca ulaşılan M.Ö. 44 senesinde kurulmuş olan Augusta Raurica kenti, İsviçre’nin Pompei’si olarak adlandırılmaktadır. Kurulduğu dönemde nüfusu 20.000 kişiymiş. Günümüzde tiyatro, tapınak, forum meydanı ve kaplıcalarının ziyaret edilebildiği eski bir Roma yerleşimi burası. Yaz aylarında buradaki tiyatronun bahçesinde bazı tiyatro eserleri sergileniyormuş.

Biz buradan Bern’e geçeceğimiz için maalesef İsviçre’nin Pompei’sini ziyaret etmeyi bir sonraki İsviçre gezisine bırakarak Basel’den ayrılıyoruz.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni