Kehribar Diyarı: Gdansk

1000 yıllık tarihi olan Gdansk, Polonyalıların “Üçleme Şehir”olarak adlandırdıkları (Tricity: Gdansk-Sopot-Gdynia) ve Baltık kıyısında bulunan 3 şehirden en büyüğü.

Gdansk, 1000 yıllık bir tarihi olan küçük ama şipşirin bir kent. Hemen her Polonya şehrinde olduğu gibi burada da bir Old Town - Eski Şehir var. Otelimiz de eski şehrin kalbinde güzel bir otel olması nedeniyle bu güzel kenti doyasıya yaşıyoruz.

Araçların girmediği parke taşlı bir yol, iki kenarında cepheleri resimlerle, heykellerle süslenmiş üçer katlı yaş pasta görünümünde her biri ayrı güzellikte binalar, altlarında ise rengarenk çiçeklerle süslenmiş cafeler restoranlar, barlar, her köşeden gelen müzik sesleri…

Bu caddenin iki ucuna da büyük birer “şehre giriş kapısı” yapılmış.

Kara tarafından giriş kapısı oldukça görkemli, kemerli kapının üstünde giriş ve çıkış yönlerinde 4’er heykelin her biri değişik olguları simgelemekte; barış, özgürlük, zenginlik, şöhret, sağlık, eğitim gibi.

Bu 3 kemerli kapıdan şehre girerken duvara asılmış olan ve savaşta bombardımandan sonra meydanın ne hale geldiğini gösteren fotoğraf savaşın acımasızlığını bir kez daha gözler önüne sermekte. O halinden bugünkü durumuna getirilmiş olması, halkın şehrine sahip çıkması da oldukça duygusal ve takdire şayan.

Nehir tarafındaki giriş kapısı ise adını Vistula nehrinin renginden almış - Yeşil Kapı. Havanın soğuk olması nedeniyle hiçbir kral burada yaşamamış ama birgün belki gelirlerse buradan geçsinler diye bu “krallar kapısı”nı yapmışlar.

Gdansk'ın sembol yapısı: Neptün Anıtı

Şehrin iki sembolünden biri Neptün anıtı. Meydana baktığınızda 3 Neptün heykeli hemen göze çarpıyor.

Meydanda elbette olmazsa olmaz Saat kulesi de yerini almış.

Şimdi müze olan olan binaya girişte 2 Aslan heykeli var, genelde Aslan heykellerinin birbirlerine bakması gerekirken, soldaki aslan sağa yani diğer aslana bakacakken sola bakıyor - yani iki aslanda sola bakıyorlar, bunun nedeni kralların şehre her zaman girdiği ana kapının o yönde olması.

Avrupa'nın tuğladan yapılmış en büyük kilisesi: Meryem Ana Kilisesi

Meydanda bulunan Avrupa'nın tuğladan yapılmış en büyük kilisesi olan Meryem Ana Kilisesi (şimdiki adı Askeri Kilise), 150 senede inşa edilmiş, uzunluğu 105 m., en geniş yeri 66 m. olan kilisenin kapasitesi 25.000 kişi, herkes ayakta durduğu takdirde ise 32.000 kişi. Ancak savaş sırasında bombardımandan oldukça hasar görmüş, Madonna ve bebek İsa’nın heykelinin bir bölümünden başka orijinal hiç birşey kalmamış.

Alman fizikçi Daniel Gabriel Fahrenheit bu kentli, elbette yaşadığı evin önüne hava durumunu gösteren büyükçe bir derece koymayı ihmal etmemişler.

"Dayanışma" sendikasının başkanı, sıkı yönetim tarafından tutuklanan ve 1982 yılında serbest bırakılan, 1983 yılında Nobel barış ödülünü alan ve 1990 tarihinde Polonya Cumhuriyeti'nin ilk demokrat cumhurbaşkanı olan Leh Walessa da yine Gdansk'lı.

Bir liman şehri olan Gdansk oldukça zengin.

Şehri Varşova’ya bağlayan Vistula nehri üzerindeki limanda Ortaçağ'dan beri (1363) ayakta ve halen çalışan ve şehrin anıtı olan bir Vinç bulunmakta. 2. Dünya Savaşı sırasında bombardımandan nasibini almış, 1955-62 yıllarında onarılarak tekrar çalışır hale getirilmiş.

Tüm Polonya gibi Gdansk da yemyeşil bir şehir, Polonya'lılar savaştan sonra ağaçlar tekrar yaşamaya ve yeşermeye başladığında insanlarda şehirlerinin tekrar yaşamaya başlayacağına inanmışlar.

Akşam resepsiyondan aldığımız bilgi ile birçok sanatçının ikamet için tercih ettiği bir sokaktaki bara gidiyoruz, oldukça salaş hatta salaş ötesi bir barda ne işimiz var diye düşünürken bir keman sesi dolduruyor kulaklarımızı, keman kah coşuyor, kah ağlıyor ve kendisine eşlik eden gitarın notalarıyla zirve yapıyor, klasiklerden, 60’lardan, günümüz popundan örneklerle doyumsuz bir müzik festivalini yaşıyoruz.

Müzik okullarında hoca olduklarını öğrendiğimiz bu müthiş sanatçılar bizlere Mozart'ın Türk marşı ile veda ediyorlar, sonra bir şapka dolaşıyor ve müziğe veda ederken uzun saçı ve ilginç şapkası ile gençten sevimli biri oturuyor piyanonun başına. Yılların yorgunu eski piyano konuşmaya başlıyor, coşuyor derken piyanosuna bir arya ile eşlik ediyor, Chopin, Vals, Napoliten, Polka, Pavorotti, umulmadık bir barda müthiş bir keman, gitar ve piyano, olağanüstü bir ses ve sürpriz bir konser…

Sonraki gece tekrar görüşmek üzere veda ediyoruz, ancak bunda yukarıda bahsettiğim harika sarı votkaların da payı yok değil elbette.

Nehir kenarındaki Żuraw Restaurant ve özellikle de harika yemekleri ve sunumlarıyla Filharmonia Restaurant tavsiye ederim. Otelimiz yine eski şehrin tam kalbindeki konforlu, güzel bir otel olan Radisson Blue.

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.