İşte sonunda gidiyorum. Şu anda Hindistan’a gitmek üzere uçaktayım. Gitme fikri ilk ne zaman çıktı bilmiyorum. Fotoğraf kulübüne gittiğim zamanlar- sanırım 4 yıl kadar önce- Hindistan’la ilgili bir sunum yapılmıştı. Oradaki fotoğraflar beni çok etkilemişti. Rengârenk giysileri içindeki Rajastanlı kadınlar, sokaklarda dolaşan boyanmış filler, Varanasi’deki ghatlarda dua eden , Altın Tapınak'ta hep beraber yemek yiyen insanlar. Fotoğraflarda en çok dikkatimi çeken şey insanların gözlerinin içinin gülmesiydi. Sanırım ilk tohumlar o zaman atılmıştı.
Yoga yapmaya başladıktan sonra başka bir bağlantı kuruldu Hindistan’la. Yoga eğitimi almak için Himalayalar’a, Mysore’a gidenlerin yazdığı blogları okudukça daha bir merak eder oldum bu değişik ülkeyi. Geçen yıl da gitmeye karar verdim. Araştırmalarımı yaptım. Ekim ayı gitmek üzereyken ne olduysa oldu, vazgeçtim birden, sanırım cesaret edemedim. Sonra da Hindistan’a mı gitsem yoksa başka ülkeye mi derken bir türlü olmadı. Her şeyin bir zamanı vardır ya, hazır değildim belki de. Nedenler önemsiz, şu anda uçaktayım ve sabah Delhi’de olacağım.
Hindistan’a gitmek, hem de yalnız bir kadın olarak gitmek kulağa biraz ürkünç geliyor biliyorum. Ben de başlarda korkmadım değil. Tek başıma o kadar süre ne yaparım, yolumu yönümü nasıl bulurum diye endişelendim. Biraz da korkunun etkisiyle bu sefer çok daha kapsamlı bir araştırma yaptım. Gördüm ki yalnız seyahat eden kadın sayısı hiç de az değil. Hem yabancı hem de Türk bir sürü kadın bu ülkeyi tek başına dolaşmış. Onlardan da aldığım cesaretle yaparım dedim, giderim ben de, neden gitmeyeyim ki? Hayat beklemeye değmeyecek kadar kısa.
Araştırdıkça gördüm ki bu ülkede seyahat etmek hiç de kolay değil. Trafik berbat, yollar bozuk, 200 km yi 6 saat olarak hesap edin diyen yazılar okudum. Trenler çok kalabalık, bilet almak zor.
İnsanların bakışlarına hazırlıklı olun, hem de ruhunuzu çalacakmış gibi bakışlarına. Pazarlık yapmadan bu ülkede hayatta kalmanıza imkân yok, ölümüne pazarlık yapın. Otobüs, tren garlarında üzerinize üşüşen insanlardan yılmayın. Dolandırıcılığa karşı çok dikkatli olun. Filtrelenmiş de olsa açık su içmeyin, sokaktan yemeyin. Sivrisineklere karşı dikkatli olun. Akşamları maske takmadan dolaşmayın. Yanınızda mutlaka çarşaf bulundurun. Okuduklarım genelde bu tarz şeylerdi.
Etrafımdaki insanlar da aman ha aşı olmadan gitme, yanında yemek götür, ilaç almayı unutma, ne yapçan ki orda, gidecek başka bir yer bulamadın mı diye yaklaşsa da yılmadım. Ara ara yahu madem bu kadar zor, deli miyim neden gidiyorum diye düşünsem de kararımdan dönmedim.
Dönmedim çünkü konuştuğum, yazıştığım herkes tüm bu zorlukları sıraladıktan sonra şöyle dedi; Hindistan herkesin mutlaka görmesi gereken bir ülke. Pushkar’daki ghatlarda yapılan Aarti’yi izlerken gözleri dolan adamı okurken benim de gözlerim doldu. Rishikesh’te Ganj’ın kenarında oturan kişinin ruhundaki dinginliği hissettim ben de. Zor diye vazgeçmemeye, sınırlarımı zorlamaya, çok değişik olsa da yeni bir kültürü kabullenmeye karar verdim.
Ülke o kadar büyük ki, rotayı çizmek hiç de kolay olmadı. Aslında güneyi de çok merak etmeme rağmen ilk sefer için kuzeyde bir rota çizmeye karar verdim. Tez zamanda Kerala’yı gezmek için tekrar gelinecek yine de. Rotamın genel hatları belli olmakla beraber sürprizlere açık tutuyorum kendimi. Biraz da yol karar verecek nasıl akması gerektiğine. Delhi başlayıp Khajurahoyla devam edeceğim. Gerisi Allah Kerim.