Varanisi’deki ilginç sabah törenlerinden sonra “Altın Üçgen” in son durağı Yeni Delhi. Babürler de dahil birçok imparatorluğa başkentlik yapmış kent beni şaşırtacak kadar yeşil ve çiçekler içinde.
Uçağımız sabah erken saatte olduğu için havaalanına yakın, oldukça şık ve güzel otelimize yerleştik. Aslında şehir o kadar kalabalık, gürültülü ki…
Hemen hazırlanıyoruz, zira bu akşam yemeğinde yerel bir ailenin evine konuk olacağız. Yemeğimiz bir yemek atölyesi şeklinde olacak, yani yemekleri birlikte yapacak, Hint yemekleri hakkında biraz da bilgi edineceğiz. Ev ikişer katlı bahçeli evler olan bir mahalle arasında, aile fertleri bizi bahçe kapısında güler yüzle ve sımsıcak karşılayarak buyur ediyorlar. Biri kız biri erkek ikiz çocuklu çok tatlı bir aile, evin hanımının anne ve babası da onlarla yaşıyor.
Hint yemeklerini herkes sevmeyebilir ancak ben 6 sene Londra’da yaşadığım için alıştım ve sevdim. Elbette tıpkı Çin yemekleri gibi batı ülkelerinden biraz farklı tatlar. Hint mutfağını biliyorsunuz; dünyaca ünlü, yemekleri genelde acılı, ancak merak etmeyin mutlaka soruyorlar acılı ya da az acılı tercih yapabilirsiniz. Ancak bol miktarda kişniş, kimyon, köri,zerdeçal ve zencefil gibibaharatları illa ki kullanıyorlar, hatta kullandığınız birçok baharatı baharatçılardan taze taze ve çok ucuza alabilirsiniz.
Menümüzde Hint mutfağında çokça kullanılan iki tavuk yemeği “chicken tikka”, “chicken curry” –körili- tavuk var. İnce pirinçle yapılan “briyani” ve kırmızı mercimekle yapılan ve her sofrada illa ki olan, olmazsa olmaz, bir nevi yan yemek “dal”. Hint ekmeği de ünlü, bizim pide tarzı “naan” dedikleri ya da bizim lavaşa benzer “roti”, her ikisi de çok lezzetli ve her yemekte servis ediliyor.
Çok lezzetli ve hepimizin eli değmiş keyifli bir yemekten sonra sohbete başlıyoruz. İkizler bize şarkılar söyleyerek dans show yapıyorlar, çok şekerlerdi. Onlara veda ediyor ve otelimize dönüyoruz, yarın bizi yine yoğun bir gün bekliyor.
Şehir gezimize başlamadan önce şehrin yemyeşil olmasını beni oldukça şaşırttığını bir kez daha belirtmeliyim. Benim yazılarımı okuyanlar bilir benim seyahatlerimde en kıskandığım şey; yemyeşil kentler, şehrin ortasındaki büyük parklardır.. Burada her ikisi de var, o nedenle ilk görüşte şehri sevdim.
Panoramik kent gezisine Jama Mescid ile başlıyoruz.
Cuma Camii veya Cem (toplanma) camii anlamına gelen bu Camii, Delhi’nin ve Hindistan’ın en büyük camisi. 16.-18.y.y. eseri Müslüman Türk hanedanlarından kalma eserlerden biri.
Tac Mahal’i yaptıran Şah Cihan’ın diğer bir şaheseri olan bu yapıt 17.yüzyıl yapımı. 25 bin kişinin namaz kılabildiği avlusu, üç büyük giriş kapısı, dört kulesi ve 40 metre yüksekliğindeki iki minaresi ile camii, tam anlamıyla bir mimarlık şaheseri. Cami içinde fotoğraf çekmek ücretli, cami minarelerinden birine çıkıp güzel fotoğraflar çekmek isterseniz bir ücret daha ödemek durumundasınız.
Kutup Minar - UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki yapı, mimari özellikleri yönünden erken Afgan dönemi örneklerinden. Yapı, Afganistan’daki “Minaret of Cem” minaresinden daha üstün olacak şekilde yapılmıştır. Hindistand’da bulunan ikinci en büyük minaredir. Birinci minare, Pencab eyaletindeki Fetih Burcu. Kutub Minaresi, Müslümanların Delhi’deki son Hindu Kralını yenmesi şerefine 1193’de yapılmış. Yüksekliği 73 m. taban çapı 15, tepe çapı 2,5 m.Minare aslında beş katlı. Her katı belirlemek için şerefeler yapılmış.
Humayun Tomb (Türbesi) - Burası bir anıt mezar ve camiden oluşan bir kompleks.
Şah Cihan’ın dedesinin dedesi olan Babür İmparatorluğu'nun ikinci hükümdarı Humayun için dul kalan üçüncü karısı Bega Begüm tarafından yaptırılan bir anıt mezar. Hatta Şah Cihanın karısı için yaptırdığı Taç Mahal’e büyük dedesinin bu mezarının ilham verdiği de söylenir. (Hindistan’da tek kubbeli yapılar anıt mezar, çok kubbeli yapılar ise cami)Hindistan Kapısı – Yeni Delhi’nin en ünlü sembollerinden, I.Dünya Savaşı ve Afgan Şavaşları’nda ölen askerlerin anısına inşa edilmiş 42 metrelik bir zafer anıtı, bir geçit. Kentin merkezinde bulunan ve etrafı yemyeşil park alanı olan anıt yerli ve yabancı turistlerin akınına uğruyor.
Kent Meydanındaki Parlamento Binası ve Başkanlık Sarayı ile Kızıl Kale, Mahatma Gandhi’nin mezarının bulunduğu Raj Ghat ve Gandhi Müzesi görülecek diğer yerler. Alışveriş yapmak, yerel ürünler almak isterseniz Janpath Pazarı’na gidebilirsiniz.
Son olarak gidecek olanlara tavsiyelerim… Hindistan’a gitmek için en iyi mevsim Kasım ile Nisan arası, kış mevsimi olmasına rağmen hava sıcaklığı 30 derecelerde. Daha sonra yaz geliyor ve muson yağmurları başlıyor ve yoğun yağıyor, günlerce devam edebiliyormuş. Valizinizi de fazla doldurmayın, zira yerel pazarlarda her türlü giysi bulacak, hatta ilginç, şık ve hakiki koton kıyafetler görecek ve illa ki alacaksınız, fiyatlar da oldukça da uygun. Hint takıları da ünlü ve ilginçtir biliyorsunuz, almadan olmuyor, ama sıkı pazarlık yapmanızı öneririm.
Sandalet giymenizi pek tavsiye etmiyorum, sokaklar yerler oldukça pis ama giyen arkadaşlar oldu, ben sıcağa rağmen ince koton spor ayakkabı giymeyi tercih ettim. Galoş veriyorlar ama siz yine de yanınıza alın ve içine çorap da giyin, tapınaklarda yer taşları çok soğuk olabiliyor. Islak mendil de bol bol bulundurun. Şapka olmazsa olmaz.
Yemeklere gelince mutfakları biliyorsunuz dünyaca ünlü, acılı yemekleri ile ünlü ancak merak etmeyin mutlaka soruyorlar acılı ya da az acılı tercih yapabilirsiniz. Ancak bol miktarda kişniş, kimyon, köri,zerdeçal ve zencefil gibibaharatları illa ki kullanıyorlar. Mutlaka sizi baharatçılara götüreceklerdir, taze taze ve bizim ülkemize göre çok ucuza alabilirsiniz. Açıktan hiçbir yiyecek içecek almayın. Çok değişik ve lezzetli tropik meyvelerden alın ama mutlaka iyice yıkayın.