Atlantik Okyanusu ile Sahra Çölü arasında yer alan Fas Krallığı; güneyinde Batı Sahra, doğusunda Cezayir ve kuzeyinde Cebelitarık Boğazı ile bağlandığı İspanya ile komşudur. Bizim dilimizde Fas, ismini Fas’ın ilk başkenti olan Fes şehrinden almıştır ve sadece Türkçe’de bu adla anılmaktadır. Avrupalılar bu ülkeye, Marakeş’ten esinlenerek Morocco ya da Maroc demeyi tercih ederken Arap dünyası da El Mağrip (en batıdaki yer) olarak adlandırmaktadır. 44 yıl Fransız sömürgesinde kalan ülke, 1956 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. Berberiler ve Araplar nüfusun çoğunluğunu oluşturmaktadır. Ülkede resmi dil Arapça olmasına rağmen Fransızca da yaygın olarak kullanılmaktadır.
Marakeş, Fas’ın 4 kraliyet şehrinden birisidir. Binaların ve toprağın renginden dolayı “Kızıl Şehir” olarak da anılmaktadır. Şehre girer girmez hurma ağaçları karşılar sizi… İlk olarak; yeşil bitki örtüsü, trafikte otomobillerle beraber ilerleyen nostaljik faytonlar ile motor kullanan çarşaflı kadın sürücülerin çokluğu dikkatimizi çekiyor. Marakeş, Fas’ın en turistik bölgesidir.
Kutubiye Camii (Koutoubia Mosque) şehrin simgesi olarak görülmektedir. Bu caminin yapıldığı yerde eskiden el yazması kitaplar satıldığı için bu ismi almıştır. Labirenti andıran dar sokaklarda gezerken yönünüzü tayin etmek için caminin minaresi çok yardımcı oluyor. Çünkü şehrin hemen hemen her bölgesinden Kutubiye minaresi görülebiliyor. Caminin etrafını çevreleyen Kutubiye bahçeleri de turistlerin en çok rağbet ettikleri yerlerden biridir. Fas’taki camiler, mimari olarak bizdekilerden biraz farklı… Bizde yuvarlak olan minareler onlarda dikdörtgen şeklinde olmakla beraber, minarelerin ucunda 3 ya da 5 tane metal top bulunmaktadır. 3 top ateş, toprak ve suyu; 5 top ise İslam’ın 5 şartını simgelemektedir. Parayla girilen camilerin dışında, Müslüman olmayanlar camilere alınmamaktadır.
Yolunuz Marakeş’e düştüyse eğer Djemaa El Fna Meydanı’na uğramadan dönmeniz mümkün değil bence. Eski şehirde ve surların içinde bulunan meydanı, tarif etmek oldukça zor… Bu meydanda zamanlararası yolculuğa çıktığınızı hissedebilirsiniz. Etraf o kadar hareketli ve kalabalık ki sanki herkes bu keşmekeşin içinde var olmaya çalışıyor.
Meydanda yılan oynatıcıları ve dans eden yılanlar, maymun terbiyecileri ile boynunuza atlamaya hazır sevimli maymunlar, açık hava pazarı, seyyar satıcılar, hediyelik eşya satan dükkânlar, baharatçılar, geleneksel kıyafetleri ile su satıcıları, dövmeciler vb. bulunuyor. Yalnız şunu belirtmeliyim ki meydandaki satıcılar oldukça ısrarcı! Gözünüzün ucuyla olsa dahi bir şeye bakmayagörün, eğer yakalarlarsa kurtulmanız çok zor… Fotoğraf çekerken bile dikkatli olmanız gerekiyor. Hemen gelip para istemeye hazırlar… Bu arada ansızın yanınızda bir kadın belirip kolunuza yapışarak “henna henna” nidaları eşliğinde elinizi boyamaya koyulabilir. Eğer dövmeden hoşlanıyorsunuz, değişik motif ve fiyat seçenekleriyle kına ile geçici dövme yaptırabilirsiniz.
Akşam meydanda seyyar lokantalar kuruluyor. Yerel tatlar açık havada buluşuyor. Envaı çeşit insanla ve olayla karşılaşabileceğiniz Djemaa El Fna’da, nam-ı diğer Kıyamet Meydanı’nda hayat hep devam ediyor.
Meydanın hemen arkasında Souk adı verilen çarşıda; antikacılar, kuyumcular, deri eşya satan dükkânlar, baharatçılar vb. var. Burası görünüm olarak İstanbul Kapalıçarşı’yı andırıyor. Deri ürünler çok güzel, fakat biraz ağır kokuyorlar. Faslı kadın ve erkekler cellabiye adı verilen ince, cüppe benzeri bir kıyafet giyiyorlar. Bunlardan satın almak isterseniz, birçok dükkânda değişik renkte ve işlemede cellabiye bulabilirsiniz. Tabii ki alışveriş yaparken pazarlık yapmanız olmazsa olmazlardan! Sanırım Arap ülkelerine giden herkesin bu konuda ihtisas yapması şart… Satın almak istediğim bir deri çanta için 380 Dirhem fiyat veren satıcı, 150 Dirhem’e kadar fiyatı indiriyor ve çanta benim oluyor. Genelde etiket yapıştırmak gibi bir huyları olmadığı için o anki ruh hallerine göre size fiyat verebiliyorlar.
Yeni şehir ve eski şehir olarak iki bölgeye ayrılmış Marakeş… Eski şehir surlarla çevrilmiş ve neredeyse tamamını çarşı kısmı oluşturuyor. Yani eski şehrin kalbi Medina’da atıyor. Yeni şehir ise Fransız egemenliği sonrası kurulmuş. Modern alışveriş merkezleri, lüks oteller, malikâneler bu bölgede yer alıyor. Bu arada şehirdeki oteller, genel olarak çok güzel ve konforlu…
Yeni şehirde MajorelleBotanik Bahçesi’ni görebilirsiniz. Bahçe, Jacques Majorelle tarafından dizayn edilmiş olup 1947′de halka açılmıştır. 1980 yılında Yves Saint Laurent tarafından satın alınarak, imara açılmaktan kurtarılmıştır. Bahçede; dünyanın dört bir tarafından getirilmiş bitkiler, yüksek ağaçlar, çeşmeler ve havuzlar yer almaktadır. Parlak mavi kobalt duvarlar ile bitkilerin ahenkli birleşimi göz kamaştırıcıdır. 3000’in üzerinde bitki çeşidinin burada nefes aldığı bilinmektedir. Bahçenin içinde bir kafe ve girişi için ayrıca ücret alınan İslami Eserler Müzesi yer almaktadır. Marakeş’te uzun yıllar yaşayan tasarımcı Yves Saint Laurent’in vasiyeti üzerine 2008 yılında, ölümünün ardından külleri Majorelle bahçelerine serpilmiştir.
Marakeş’in turistlerce rağbet gören bir diğer bahçesi olan Menara (ışık) Bahçeleri’nde; zeytin ağaçlarıyla çevrelenmiş olan alanda, bir de devasa büyüklükte bir havuz var. 5000 civarında balığın yaşadığı havuz; aslında sulama amaçlı yapılmış olup, avlanmak yasaktır. Havuz ve arkasındaki orman manzarasına karşı bir kafede oturarak, nane çayınızı keyifle yudumlayabilirsiniz.
Endülüs mimarisinin izlerini taşıyan El Bahia Sarayı göz alıcı güzelliği ve iddialı işçiliği ile görülmeye değer… Duvarlar rengârenk mozaiklerle ve süslemelerle kaplı… Saray, 1894 yılında vezir Ebu Ahmet tarafından yaptırılmış. Çok güzel ışık alan yemyeşil bir avlusu var.
Fas mutfağına çok yabancılık çekeceğinizi düşünmüyorum. En ünlü yemekleri Tajin... Bizdeki güvece benzer bir kapta; patlıcan, patates, domates gibi sebzeler pişiriliyor. Menülerinde olmazsa olmazlardan kuskus var. İnce bulgur pilavı, üzerinde et ve sebzelerle servis ediliyor. Bunun dışında deniz ürünlerini çok tüketiyorlar ancak balığı pişirme tarzları bizim damak tadımıza pek hitap etmedi. Harissa adlı acı sosu, kişnişi, safranı, sarımsağı, kimyonu mutfaklarından eksik etmiyorlar. Sokak tatlıcıları çok meşhur olmasına rağmen biz, hijyen açısından sokak tatlılarından tüketmeyi tercih etmedik. Nane çayını, su gibi tüketiyorlar. Yemek sonrası ikramlar arasında da mutlaka yer alıyor. Ancak şeker ilaveli olarak geldiği ve çok şekerli içildiği için, az şekerli ya da şekersiz istediğinizi belirtmenizde fayda var.
Eğlencesinden lezzetine Fas’a özgü bir gece geçirmek isterim derseniz; şehrin biraz dışında çok geniş bir alanda kurulmuş olan sarayda, Chez Ali’de (Ali’nin Yeri) bir akşam yemeği yiyebilirsiniz. Gelen misafirler, folklor ekipleri ve müzisyenler tarafından karşılanıyor. Yemekler çadırlarda servis ediliyor. Yemek boyunca her çadıra sırayla folklor ekipleri girerek yerel danslarını sergiliyorlar. Çorbayla başlayan servis, kuzu çevirme ve kuskusla devam edip meyve ile son buluyor. Dilerseniz alkol de tüketebiliyorsunuz. Yemek sonrası hipodrom gibi bir alanda atlıların gösterisi başlıyor. Temsili olarak çöldeki akınlar ve akrobatik gösteriler sergileniyor. Gece, oryantal şov eşliğinde sona eriyor.
800 yıldan fazla bir tarihe sahip olan şehirde, dar ve tarihi duvarlarla çevrili labirenti andıran sokaklarda yürürken kulağınıza gelen müzik sesiyle Ortaçağ’a bir yolculuk yaptıktan sonra Djemaa El Fna’ya vardığınızda bir film setinde olduğunuzu hissedebilirsiniz. Marakeş; el emeği göz nuru seramikleri, birbirinden güzel kapıları, doğası, ilginç mimarisi, cümbüşü, karmaşası ve sıra dışı atmosferiyle görülmeye değer…