Özgür Ruhları Buluşturan Lale Diyarı: Amsterdam

Merhaba AMSTERDAM :) Bu sana ikinci gelişim. Tıpkı ilk gelişimdeki gibi kucakladın beni. Sen bana göz kırptıkça benim yüzümdeki tebessüm biraz daha arttı. Avrupalısın, evet bunu biliyorum ama farklısın sanki diğerlerinden. Daha mı güzel doğuyor gün seninle? Güneşin her ne kadar ısıtmasa da beni, üşümüyorum sendeyken. Frekanslarımız tutuyor sanırım. “Her ne yaşıyorsak yaşayalım hayat güzel be!” dediğimiz anlar olur ya; işte o anları seninle paylaşmak güzeldi.

Kanallarla çevrili ve 1500’den fazla köprüyü küçücük bünyesinde barındıran, Hollanda’nın başkenti Amsterdam (ülke, hükümetin ve meclisin bulunduğu Lahey'den yönetiliyor); çoğu kişi tarafından özgürlükler kenti olarak anılmaktadır. Deniz seviyesinin altında kalan şehrin sular altında kalmasını engellemek için dört bir yandan kanallar açılarak, su fazlasını deniz akıtmışlar. Zamanla bu kanalların sayısı da artmış. Özellikle lale mevsiminde, baharın karşılandığı Nisan-Mayıs aylarında şehrin ziyaret edilmesi tavsiye edilmektedir. Schengen vizesi alarak Hollanda’ya giriş yapabiliyorsunuz. Ülkenin para birimi Euro’dur.

Benim yolum 2 defa kesişti Amsterdam ile, bunun devamı da gelecek sanırım. Şehri gezmeniz ve doya doya yaşamanız için 3 gün ideal bence. İlk gidişimde, Schiphol Havaalanı’nda (İstanbul Amsterdam arası yaklaşık 3,5 saat sürüyor) başlayan maceram üzerinden 2 yıl geçmişti ki bunu ikincisi takip etti. İkinci gidişim Bremen üzerinden oldu. Bremen’den yaklaşık 5 saatlik bir otobüs yolculuğu sonrası yine oradaydım. Gitmeden önce internetten rezervasyonunu yaptırdığımız kibrit kutusu görünümdeki hostele yerleştikten sonra sokaklara attık kendimizi.

Avrupa’daki geniş meydan kültürünü Amsterdam’da da göreceksiniz. Birçok restoran, kafe, mağaza, otel ve müze Dam Meydanı’nda bulunmaktadır. Amsterdam’da çok merkezi bir noktada bulunan meydan, sokak sanatçılarının ortak mekanı olup özel olaylara ev sahipliği yapmaktadır. Central Station’a (Merkez İstasyonu) beş dakikalık bir yürüyüş mesafesindedir. Madame Tussaud's Müzesi (balmumu heykel müzesi) de bu meydanda yer almaktadır.

Madem kanallar şehrindeyiz kanal turu yapmadan dönmek olmaz dedik. Amsterdam’da kanal turu düzenleyen birçok firma var. Gözlemlediğim kadarıyla turlar, turistler tarafından oldukça rağbet görüyor. Tur boyunca kulaklığınızı takıp sesli anlatım ile kanallar hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Bottaki herkes büyük bir ciddiyetle bilgileri dinleyip manzaranın keyfini çıkarırken, biz 10 dakika yerimizde durabildik. Kapalı alanda durmaktan sıkılarak botun dışına çıktık. İnsanların garip bakışları karşısında kendi çapımızda eğlenerek bol bol fotoğraf çektik. Tur, yaklaşık 1 saat sürüyor, biletler ise Amsterdam’daki birçok turizm ofisinde ve kanal turu başlangıç noktalarında satılıyor.

Amsterdam’ın simgesi haline gelmiş Kırmızı Fener Mahallesi’ni (Red Light District) duymayan yoktur sanırım. Dam Meydanı civarında yer alan ve şehrin genelevlerinin bulunduğu alandır. Ancak alışılmış tarzın dışındadır burası. Kanal boyunca sağlı sollu olarak sıralanan binalarda, vitrin şeklinde tasarlanmış odalarda, hayat kadınları gayet cüretkar bir şekilde vücutlarını sergiliyorlar. Aslında bu alan şehrin en eski bölgesi olup polis koruması altında ve kamera sistemi ile izleniyor. Bu arada bölgede restoran, bar, kafe, tarihi binaların yanı sıra hala yaşam alanı mevcuttur. Bence Red Light District’e uğramadan dönen turist yoktur. Sonuçta fuhuş yapılan bir alan ne kadar ilginç ve sevimli olabilir ki diye düşünebilirsiniz. Ama bu bölge o kadar şehrin içinde kalmış ki genç, yaşlı, kadın, erkek her yaştan ve cinsten insanın sokaklarda rahatça gezdiğini göreceksiniz. Geç saatlere doğru kalabalıklaşan sokakta, hava karardığında kırmızı ışıklar daha belirgin hale gelmektedir.

Bu arada sokakta fotoğraf çekmek yasak. Benim sevgili arkadaşım Ozan dinler mi hiç yasağı? Boynuna astığı fotoğraf makinesiyle yol boyunca kaçak göçek de olsa fotoğraf çekmeyi başardı. Bölgeye ulaşım son derece kolaydır. Dam Meydanı ve Amsterdam Tren İstasyonu'ndan 5-10 dakikalık yürüyüş mesafesindedir.

Heineken Experience’ı ziyaret ediyoruz. 1867 yılında Heineken bira fabrikası daha sonra ulusal müzeye dönüştürülmüş. 1998 yılına kadar Heineken birası burada üretiliyormuş ve Heineken tadı Amsterdam birasını geride bırakmış. Müze dört katlı olup üst katında sergi salonu bulunmaktadır. Şirket kuruluşu hakkında kısa bir belgesel izleyebilir, mini bira yapım yeri, bira tadım yerlerini ziyaret edebilirsiniz. İnteraktif mekanlarda tüm fabrikayı gezmeniz ve bira yapımını başından sonuna kadar gözlemlemeniz mümkündür. Kesinlikle gitmenizi tavsiye ediyorum diyemem. Ama eğer Heineken fanatiğiyseniz gidip keyif alabileceğiniz bir mekan olduğunu düşünüyorum.

I AMSTERDAM yazısının peşine düştüğümüz için ertesi gün Amsterdam’ın güneyinde yer alan müze meydanındaydık. Burada üç tane ana müze yer alıyor. Rijksmuseum, Van Gogh Museum ve Stedelijk Museum. Museumplein’de festivaller, konserler ve gösteriler düzenleniyor. Yazının önünde fotoğraf çekmek için bekleyen kalabalık ile müze kuyruğundaki kalabalık birbiriyle yarışabilirdi :)

Minicik Amsterdam’da, içine girdiğinizde kendinizi kocaman bir yeşil deryasında bulacağınız Vondelpark’ta, şehirden tamamen uzaklaşabilirsiniz. Yürüyüş ve bisiklet kiralayıp turlamak için ideal bir alan. İçerisinde birkaç kafe ve restoran da var.

Dünyanın en özgür şehrinde bazı kurallar çerçevesinde hafif uyuşturucuların satışı ve kullanımı yasaldır. Uyuşturucu maddelerin yasal olarak satışının yapıldığı yerler Coffee Shop’lardır. Coffee Shoplar Amsterdam’a gelen turistlerin yaklaşık %35’i tarafından ziyaret edilmektedir. 18 yaşın altındaki kişilerin buraya girmesi ve alışveriş yapması yasaktır. Alkol servisi yapılmayan mekanlarda, belirlenen uyuşturucu maddelerin dışında ağır uyuşturucuların da satışı yasaklanmıştır. Ayrıca bir kişinin üzerinde beş gramdan daha fazla esrar taşıması da suç olarak kabul edilmiştir. 40-50 yıllık bir mazisi olan Coffee Shopların açılma sebebi olarak, uyuşturucunun sokakta satılmasını engellemek ve suç oranını düşürmek gösteriliyormuş. Coffee Shoplar sayesinde sokakta hiçbir şekilde uyuşturucu satışı yapılmadığı ve bu şekilde daha kolay bir kontrol mekanizması geliştirildiğine inanılıyor.

Tesadüfen rastladığımız bitpazarında gezmek çok keyif verdi bize. Pazarda kitaptan giyime kadar birçok şeye rastladık. Ufak tefek şeyler satın almaktan da geri kalmadık. Şehirde o kadar çok bisiklet kullanan var ki adeta bisiklet trafiği oluşuyor yollarda. Bisiklet parkları ve bisiklet yolları da çok düzenli bir şekilde oluşturulmuş. 

Gurbetçi nüfus yoğun olduğundan, adım başı Türk restoranlarına rastlayacaksınız. İtalyan restoranı diye oturduğumuz pizzacıda menüyü incelerken konuşmalarımıza kulak misafiri olan garsonun "Ne alırsınız?" demesiyle kısa süreli bir şaşkınlık yaşamıştık. Yeme-içme konusunda fast food alternatifleri ve Türk kardeşlerimizin restoranları sayesinde zorlanmayacaksınız. Hollanda peynirini denemeden dönmeyin derim. Peynirleri önce tadıp sonra satın alabileceğiniz çok sayıda dükkan var.

Amstel Irmağı'nın kıyısında kurulmuş olan bu şirin Avrupa kenti, gezip gördüğüm diğer Avrupa kentlerine göre daha çok sevdirdi kendini bana. Fırsat bulursanız eğer, hiç uyumayan bu şehri mutlaka rotanıza ekleyin derim ben.

Sevgiler..

Zeynep Işıl Kayhan

Yazar Hakkında

Zeynep Işıl Kayhan

Aşılan her yolda, atılan her kahkahada, uykusuz geçen her gecede, yeni tatlarda, yeni sokaklarda sen biraz daha aydınlanıyorsun, uyanıyorsun demektir.