Yaralı Bir Güzel: Saraybosna

Bosna Hersek’in başkenti ve en büyük kenti olan Saraybosna’dayız. Elveda Rumeli dizisiyle belki birçoğumuzun, “Ne güzel yerlermiş be!” dediğimiz, Balkanlar'ın göz bebeği. Uzun zamandır görmeyi arzu ettiğim topraklar…

Üzerine çokça film çekilmiş, haber yapılmış, kitap yazılmış o malum iç savaş yıllarından sonra, içimde tarifi olmayan bir hüzünle ayak bastığım, o güzel insanların topraklarındayım.

Saraybosna

Altı cumhuriyetten oluşan Eski Yugoslavya (Makedonya, Sırbistan, Bosna Hersek, Hırvatistan, Slovenya ve Karadağ) Mareşal Tito’nun ölümünden sonra çözülmeye başlar. Yugoslavya’nın çöküşüyle birlikte, Bosna Hersek 1992 yılında bağımsızlığını ilan eder. Ancak Sırplar bu yeni devleti tanımazlar ve ülkede tam üç yıl süren bir iç savaş başlar. 1995’te Birleşmiş Milletler’in güvenli bölge ilan ettiği Srebrenitsa’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki en büyük soykırım gerçekleşir. Dayton Antlaşması’yla sona eren savaştan geriye, 250 bini aşkın şehit, tecavüz mağduru binlerce kadın ve bunun sonucunda dünyaya gelen günahsız çocuklar kalır.

1992 yılında başlayan iç savaşta ilk hedef olarak seçilen Milli Kütüphane, Saraybosna’yı kuşatan Çetnikler’in (Sırp milliyetçileri) açtığı ateş sonucu tam 18 gün boyunca yanar. Bu yangın, saldırının sadece insanlığa değil ülkenin tarihine, kültürüne, geçmişin izlerine ve Bosna’nın tüm anılarına yapıldığının göstergesi olmuştur. Kitaplar, el yazmaları, koleksiyonlar, arşiv belgeleri ve araştırmalardan oluşan 2 milyondan fazla eser yangın sonucu yok olmuştur. Şehir günlerce yanık kâğıt kokusuyla kaplanmış, kentin en güzel binası olan kütüphanenin restorasyonu yıllarca devam etmiştir.

Güzel ülkenin güzel insanları inandıklarının uğruna, toprakları için savaşırlar. Savaş yıllarında gıda ve ilaç sıkıntısı yaşanır. Dışarıdan gelen yardımların da havaalanından şehre nakledilmesi engellendiği için, 1993'ün Temmuz ayında 4 aylık bir çalışma ile havaalanına yakın konumdaki bir evin altından 800 metrelik bir tünel kazılır. Sivil ve askerler tarafından geçit olarak da kullanılan tünele, yerleştirilen ray ve vagonlar vasıtasıyla gelen yardımlar şehre ulaştırılır. Evin sahibi olan aile, evlerini müzeye dönüştürmeye karar verirler. Yalnızca 25 metrelik kısmı açık olan Yaşam Tüneli’ni dilerseniz ziyaret edebilirsiniz.Türk çayı içtiğimiz bir kafede servis yapan çalışanın konuştuğu düzgün Türkçe sebebiyle onun, Türkiye’den çalışmak için gelmiş biri olduğunu düşünerek gayri ihtiyari “Türk müsünüz?” sorusunu yönelttiğimde; “Evet, biz Osmanlıyız ve buralıyız” yanıtını alıyorum. Bizleri, hatta atalarımızı bu kadar çok seven insanı bir arada görmek hem şaşırtıyor hem duygulandırıyor beni.

Osmanlı demişken, 15. yüzyılda Osmanlılar tarafından inşa edilmiş olan Başçarşı şehrin kalbinin attığı yer. Saraybosna’ya gittiyseniz eğer, gezinize Başçarşı’dan başlayabilirsiniz. Çarşıda cami, Rüstem Paşa’nın inşa ettirdiği bedesten, tarihi sebil, restoranlar, kafeler ve dükkânlar var. Çarşı, boylu boyunca Osmanlı’dan kalma eserlerle donanmış.

Başçarşı’da yer alan, yıllar yılı nesilden nesle aktarılmış bakırcılık zanaatının icra edildiği ve ürünlerinin satıldığı Bakırcılar Çarşısı, bu kış ziyaret ettiğim Gaziantep Bakırcılar Çarşısı'nı anımsatıyor bana.

Moriçe Han Saraybosna

Bosna’dayız, yani meşhur Boşnak Böreği’nin (burek) anavatanında. Başçarşı’da geçireceğimiz vakit kısıtlı. Memleketin sadece böreği değil ki nam yapan bir de Boşnak Köftesi var. İkisi arasında seçim yapmak imkansız bizim için. Önce bir hışımla köfte yemeye gidiyoruz. Başçarşı’da gezinirken sık sık tabelalarda cevabi yazdığını göreceksiniz. Bu leziz köftelerin adı Cevabi. 1 porsiyonda 10 tane var. Türkiye’ye göre porsiyonlar çok büyük. Cevabilerin tadını Tekirdağ Köftesi'ne benzetiyoruz. Oldukça lezzetli, sıcak pide içinde yanında küçük küçük doğranmış kuru soğan ve dilerseniz kaymak eşliğinde geliyor. Daha sonra burek yemeye gidiyoruz. Bureklerin porsiyonları da köfteler gibi büyük. Burada her şey bol kepçe. Kıymalı, peynirli, patatesli, ıspanaklı seçenekleri mevcut. Kıymalısını tercih ediyoruz. Azıcık tuzlu gelse de bize, tabağımızı silip süpürüyoruz. Burekler hâlâ geleneksel yöntemlerle, yani közde pişiriliyor. Boşnakların dediği gibi: “Afiyet ola!”

Başçarşı'daki en önemli eserlerden biri olan Gazi Hüsrev Bey (Begova) Camii, Sultan İkinci Bayezid'in torunu olan Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılmış. Kanuni Sultan Süleyman zamanında 20 yıla yakın bir süre Bosna Sancakbeyliği yapan Gazi Hüsrev Bey’in türbesi de caminin avlusunda yer alıyor. Bu arada Gazi Hüsrev Bey’in kurduğu vakıf sayesinde Saraybosna’da birçok cami, külliye, medrese inşa edilmiş. Bu hayırsever zat tüm servetini Saraybosna için harcamış.

 

Bu kadar yemeğin üzerine okkalı bir Türk kahvesi bizi kendimize getireceğinden, Morica Han’ın yoluna tutuyoruz. Tarihi kervansaray o dönemde yaklaşık 300 misafir ve 70 ata ev sahipliği yapıyormuş. Hanın adını, Osmanlı İmparatorluğu’na isyan eden Morica Kardeşler’den aldığı söylenmektedir. Başçarşı’da bulunan Morica Han, Gazi Hüsrev Bey Vakfı tarafından yaptırılmış. Kahveler, şeker ilavesiz olarak bakır cezvelerde ve yanında lokumla beraber servis ediliyor. Geniş ve güzel bir avluda çayınızı kahvenizi yudumlamak ve tarihi atmosferin tadını çıkarmak için Morica Han ideal seçim olacaktır.

Başçarşı'nın bitiminde Ferhadiye Caddesi başlıyor. Buradan itibaren Avusturya-Macaristan mimarisinin örnekleri de gözlemleniyor.

Şehirdeki en eski köprülerden biri, Milijacka Nehri üzerinde konumlanan Latin Köprüsü. Şehri ziyarete gelen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahttı Franz Ferdinand ve eşi Latin Köprüsü'nün üzerinde, Sırp milliyetçi Gavrilo Princip tarafından öldürülmüş. Tarihte I. Dünya Savaşı’nın başlangıcı olarak kabul edilen suikastın, bu köprü üzerinde gerçekleşmiş olması köprüye olan ilgiyi arttırıyor.

3 yıl süren savaşın izlerini ülkede hâlen daha görmeniz mümkün. Saraybosna’da şehrin ortasında kalan Kovaçi Şehitliği bile yitip gidenlerin en büyük göstergesi değil mi?

Kurşun deliklerinin üzeri sıvanıyor, binalar yeniden yapılıyor ve zamanla yaralar sarılmaya çalışılıyor. Savaş günlerine inat, sessiz sokaklar artık cıvıl cıvıl ve her milletten insanın ziyaretçi akınına uğruyor. Saraybosna zengin su kaynakları, tertemiz havası ve baştan aşağı yeşile bürünmüş doğasıyla misafirlerini kucaklamaya hazır bekliyor.

Saraybosna mağdur, yaralı ve alabildiğine güzel...

Zeynep Işıl Kayhan

Yazar Hakkında

Zeynep Işıl Kayhan

Aşılan her yolda, atılan her kahkahada, uykusuz geçen her gecede, yeni tatlarda, yeni sokaklarda sen biraz daha aydınlanıyorsun, uyanıyorsun demektir.