Para Birimi. Konvertible Mark (KM)Konaklama: Hayat Otel
Kalış Süresi: 2 gün
Sabah Üsküp’teki otelin sahibiyle güler yüzlü bir muhabbetle ayrıldık. Yolumuz 10 saate varacak bir yolculuktu. Sırbistan üzerinden Bosna’ya gidecektik. Yolun kötü olduğunu haritadan ve konuştuğumuz kişilerden duymuştuk. Ama herkesin ne kadar yanıldığını anladık. Sırbistan sınırından içeriye gayet rahat bir şekilde girdik. Sadece yeşil sigorta ve pasaportlarımızı istediler. Yol alabildiğine yeşil ve harika küçük köylerle dolu bir yoldu. Tayfun hiç beklediğim gibi çıkmadı dedi. Yollar küçük virajlı, ağaçlıklı ve zaman zamanda yanlarından suların aktığı, barajların olduğu harika bir yoldu.
Yol uzun olduğundan, pek mola vermeden ilerledik. Arabamızda sandviçler hazırladık. Benzin istasyonundan kola alarak yolculuğunuza aralıksız devam ederek Sırbistan sınırından çıktık. Biraz ilerde kötü barakalardan oluşan acaba sınır bu mu ? diye düşündüğümüz ve lakayt tavırlı bir polisin pasaportlarımıza bakarak haydaaa diyerek, elle barikatı açtığı ilkel yerden BOSNA ya girdik. Hatta gülüşerek bu sınırla Sırplar bunları tabii ki bombalar diye düşündük.
Ama ilerledikçe buranında bayağı yeşil bir yer olduğunu gördük. Zaman zaman camiler bize Müslüman köylerinin hangisi olduğunu anlatıyor, kiliseleri görünce de aaa bu Hristiyan köyü diye tespitlerde bulunuyorduk. Kiliseli bir köye girdik. (Visegard) Bir taş köprü gördük ve arabayla taş köprünün ortalarına ilerleyince orada bulunan Sırp ya da Hırvat topluluk ıslık çalarak eliyle kafayı mı yedin gibi işaret yaparak arabayla buraya girilmeyeceğini söyledi. Meğer navigatör Sinemin azizliğine uğrayarak yönü buraya verince girilmez tabelasını görmemişiz. O grup hala arkamızdan söyleniyordu. Tayfun inatla durun ya bu köprü bizim atalarımızın inip ne imiş bakayım dedi. Meğer mimar Sinan’ın yaptırdığı bir köprüymüş. Sokollu Mehmet Paşa Köprüsü..(The Mehmed Paša Sokolović Bridge) Tabi biz yine hayretler içindeydik. Atalarımız buralara nasıl gelip bu köprüyü buraya kurmuşlar. İnsanın aklı ermiyor. Bayağı uzun tünellerle doğru yolda mıyız acaba dediğimiz sırada, Saraybosna’nın ışıklarını uzaktan görmeye başladık. Otelimize gelince şehrin dışında internette anlatılanın dışında bir otel olduğunu görünce moralimiz bozuldu. Ama meğer bu otelin Saraybosna’daki Baş çarşıya yakın yerde asıl otellerinin olduğunu istersek orada da kalabileceğimizi öğrenince rahatladık. Biraz daha fark ödeyerek Otel HAYAT’ta konakladık. Bu otel yürüme mesafesiyle şehre yakın. Ama internette apartment Hayat diye de geçen bir yeri var. Yanlışlıkla oraya yaptırırsanız ürkütücü sessizlikte ki bir yerde kalabilirsiniz. Buna dikkat ediniz. Gerçi bayağı fiatı uygunmuş ama internetteki yazdıkları konumlara uymuyormuş.
Otelimize yerleştikten sonra hemen üstlerimizi değiştirip akşam 21,30 da Başçarşı’ yı keşfe çıktık. Ama tüm döviz bürolarının kapalı olmasından ve kesinlikle elden Euro ve Dolar almadıklarından parasız olarak meydanda kalakaldık. Meydanda Zeytin isimli Türk lokantasının yanındaki döviz bürosunun önünde ne yapacağız diye konuşurken, kenarda duran genç biri bize sahip çıktı. Burada bu saatte para bozduramayacağımızı ve istersek yemeğimizi işletmecisi olduğu Zeytin restoranda yiyebileceğimizi, ertesi gün paranızı ödersiniz diyerek lokantaya davet etti. Bandırmalı bir genç. Çok sıcak kanlı idi. Bizden para veya güvence almadan, kaşarlı pide ve ayran ikram etti.
Kendisi 5 yıllığına burayı işletmeye gelmiş. Türklerin buraya gelmesinden çok memnun olmayan bir halkı varmış. Genellikle cemaat topluluklarının yeri olduğunu söyledi. Ramazanlarda kapalı olan kızların normal mevsimlerde olabildikleri kadar açık olduğunu söyledi. Kendisiyle hoş sohbet ettikten sonra yarın borcumuzu öderiz diye yanından ayrılarak kısa bir baş çarşı turu yaptık.
Buranın tarihi kısaca şöyleymiş. Eski Yugoslavya’dan bağımsızlığını ilan eden Slovenya, Hırvatistan ve ardından Bosna-Hersek’e savaş ilan eden dönemin Sırbistan Devlet Başkanı Slobadan Miloşeviç ile işbirliği kuran Bosnalı Sırplar, Boşnak nüfusunun yoğun yaşadığı kentlere silahlı saldırılar başlatmış. Ülkeyi adeta ’’cehenneme’’ çeviren bu saldırılardan en fazla etkilenen kentlerden biri, Saraybosna olmuş.
Bu izlenimleri en iyi otelimize yakın yerde bulunan mezarlıkta hissettik.
Sabah kahvaltıdan sonra otelimizin yakınında bulunan mezarlığı gezdik. 20’li yaşlarda şehit olan bir sürü gencin mezarı. Hırvatı, Sırpı, Müslümanı her birinin ne için savaştığını bilmedikleri, aynı sıralarda oturan gençlerin birbirine düşman oldukları savaşın masumları.. Hepsinin ruhlarına Fatiha okuduk. Mezar başlarında ağlaşan yaşlı bir kadın beni bayağı duygulandırdı. Mezarı temizleyerek devamlı Boşnakça dualar yapıyordu. Bir tek Allah kelimesini anladım. Ama mezar taşında 22 yaşında bir gence ait olduğunu görünce bağrı yanık bir anneydi. Ortasında Aliya İzzet Begoviç’in (Bilge Kral) mezarı vardı.. Dolaşırken Diyarbakır’dan gelmiş 3 öğretim üyesi ile karşılaştık. Bize buralara kadar arabayla gelme cesaretini nasıl gösterdiğimizi sordular. Sınırlar ve yollar üzerine bayağı sohbet ettik.
Başçarşı’ya doğru dik bir yokuştan inip döviz bürosunda paramızı bozdurup Zeytin restauranta borcumuzu ödedik. Bosna’nın meşhur Türk kahvesini burada içtik. Çok orijinal bir sunumla getiriyorlar. Bakır kaplardaki kahve fincanının yanında lokum ikram edilen şekerlik kızım Ilgın’ın çok ilgisini çekti. Üçümüzün lokumlarını o yedi.
Başçarşı meydanındaki camiye girdik. Orada 2 rekat namaz kıldık. Sonra içerideki hatim duasını dinledik.. Çıkarken Türkiye’den bir arkadaşla karşılaştık. Gazeteciler cemiyetinden görevli gelmişler. “Dünya küçük” lafı bu olsa gerek. Karşılıklı birbirimize bilgi aktararak ayrıldık. Gazi Hüsrev medresesinde küçük sergileri gezdik. Medreseler çok güzel aslına uygun olarak saklanıyor. Çarşıdaki dükkanların önünde küçük tahta oturaklarda dinlenme bölümleri yapılmış. Osmanlı’nın adeti imiş bu. Dükkanların önüne böyle mandallı oturaklar yapmak. Öğle yemeği için Boşnak böreği tercihimizdi. Çok güzel bir Boşnak böreği yedik. Savaşın geçtiği tünel’i görmek üzere arabamızla tünele gittik. Ama saat 15.30 olduğu için tünel kapanmıştı. Yarın geliriz diye ayrıldık. Tüneli muhakkak görmelisiniz. Savaşın en can alıcı noktalarını burada anlayabiliyorsunuz.. Ama saati önemli. Hergün 09-15.30 saatleri arasında açık..
Merkeze dönerken savaşın izlerini taşıyan apartmanların olduğu bölgeyi geçtik. Dağlara konuşlanmış Sırp askerlerinin ateş ettiği evleri gördük. Evlerin üzerindeki delikler hala duruyorlardı.
Başçarşı gerçekten gez gez bitmeyecek ve bıkılmayacak bir yer. Başçarşıya girin ve burada kaybolun derlermiş.. Ancak öyle gezersiniz. Ama Bosna’da para durumunuzu önceden ayarlamalısınız. Döviz büroları erken kapanıyor ve Pazar günleri hiçbir yer açık değil. Gece çarşı bildiğiniz bir gösteri meydanı. Boşnak kızlar bizim düğünlerde giydiğimiz kıyafetlerle alımlı alımlı çarşıda dolaşıyor. Hepsi bir manken kadar alımlı. Müthiş mini etekleri, güzel kıyafetleri, aşırı yüksek ayakkabılarıyla şehirde dolaşıyorlar. Yolun sonunda tüm şehitlerin anısına yanan bir meşale var 24 saat bu ateş yanıyor. Sonra yürüyerek Latin köprüsüne vardık. Orada Avusturya-Macaristan veliahtı Ferdinand’ın vurulduğu yerde biraz oturduk. Akşam yemeği için oğlum Aytaç’ın isteği üzerine Galatasaraylı Tarik Hodzic’in yerine gittik. Kendisi Galatasaraydaki futbol hayatından sonra burada bir kebapçı dükkanı açmış. Cevabcici buranın ünlü bir yemeği. Onu tercih ettik. Gerçekten yenebilecek bir yemek. Bosna da börek, cevabici, previsjicka ve türk kahvesi tadılacak yiyeceklerin başında geliyormuş. Bizde bu öneriye uyduk.. hepsinin tadına baktık. Saraybosna’yı gerçekten herkese önerebileceğimiz bir yer olarak düşündük. Türkiye’den uçakla 2-3 günlüğüne gelinerek gezilebilecek ve anıları bol bir yer.. Herkese tavsiye ediyoruz.
Son günümüzde otelimizden ayrıldık. Ama Pazar olduğu için hiçbir yerde para bozduramadık. Elimizde bulunan 15 km paramızı tünele ayırmıştık.
Tünele giriş 4 kişi 10 km imiş. Neyse ki paramız yetti dedik. Euro ve dolar almıyorlar. Buranın halkının bu paraları alması yasakmış.. o bakımdan biraz paralarınızı tam hesaplı bozdurmanız lazım. Kredi kartı da makine bozuk havasıyla hiçbir yerde geçmiyor.
Tünel savaşın izlerini çok güzel anlatan bir yer. Kolar ailesi hükümetin isteğiyle evini savaş esnasında askeriyeye vermiş ve bu ev sayesinde Saraybosna özgürlüğüne kavuşmuş. Evin sahibi Şehide Kolar’ın sonra televizyonlara ve gazetelere yaptığı açıklamalar tünelin içinde panolarda asılı. Diyor ki yaşlı teyze; ’’Biz burada neredeyse üç yıl boyunca çaresiz bir şekilde kapalı kaldık. Tek ümidimiz bu tüneldi ve bu tünel hem sivil halkı, hem askerleri hayatta tuttu. Aslında bizim üç yıl süren bu zor durumumuz başka insanların durumlarına bakılırsa pek de zor sayılamaz. Dünyanın tam olarak neresinde bulunduğunu bilmesem bile Gazze’yi duydum. Oranın insanları uzun yıllardır kuşatma altında yaşıyor. Biz üç yılda bu kadar zorluk çektiysek, onların çektikleri zorlukları hayal etmek bile zor.’’
Şehide teyze, yaralı Boşnak askerlerinin, farları yakılmayan ve motor seslerinin duyulmaması için yavaşça seyreden kamyonlarla tünele getirildiğini, bu işlemin gece ve çok gizli bir şekilde yapıldığını ifade etmiş”
Bu yazıları oradaki gazete küpürlerinden okuduk, birde video izledik ki orada yaşananlar en iyi o videoda anlaşılıyor.
Paramızın kısıtlı olması Vrelo Bosna isimli piknik alanını es geçmemize sebep oldu.. Euro geçiyor mu diye sormaya bile gerek yok. Görevli park ücretini KM olarak söyledi ona bile para yetişmedi. Nakit sıkıntısından dolayı bayağı kalabalık olan bu piknik alanının gezemeden çıktık. Onun için parayı bozdururken tam olarak bozdurun.
Yolculuğumuza Mostar gitmek üzere devam ettik. Yolda Neretva Nehri'nin kenarında mola vererek ayaklarımızı nehre soktuk.
''Balkanlar'da 15 Günde Devr-i Alem'' yazı dizisinin bölümlerine aşağıdaki şehirlerin isimlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
* YOLA ÇIKIŞ VE KAVALA, Kavala'nın kalesine kadar yürüyünüz
* ÜSKÜP, çarşısını gezin. Köftelerinden yiyin, limonatasını için.
* TETEVO, Alaca camiyi ve Harabati baba tekkesini gezin.
* PRİZREN, Kosova’nın en güzel yeri. Faytonla büyük şehir turu yapın.
* SARAYBOSNA, Başçarsıyı gezin. Hatta tabiri caizce kaybolun Başçarşıda.
* MOSTAR, Demodino otelde kalın. Çok memnun kaldık.
* DUBROVNİK, burayı görmezseniz çok şey kaçırırsınız. muhakkak görün ve Adriyatik’de denize girin.
*BUDVA. Deniz kenti. Akşamları sahile inin.
*KOTOR güzel bir sahil yolu. Arabayla girip çıkma şeklinde de olsa burayı gezin.
* ARNAVUTLUK, yol güzergahı olmasa görmeseniz de olur ama mecbursunuz.
* OHRİ Her yer güzel ama Ohrid bir başka güzel.
* RESEN Ahmet niyazı bey konağını gezin.
* MANASTIR Atatürkün askeri okulunu gezin.
* EDESA Su şehri Edesa’ya muhakkak uğrayın. Mümkünse içinizde mayonuz olsun. Şelalenin altında aldırış etmeden ıslanın.
* SELANİK Atatürk’ün doğduğu evi gezin