Şehrin kalabalıklığından, sesinden, insanı yoran o karmaşasından bir an uzaklaşmak istiyorsanız ve yüksek beklentilerinizde yoksa, bir köy kahvesinde çay içmek ve elde fotoğraf makinesiyle anın tadını çıkartmak yeterliyse sizin için, tanınmadığınız bir şehirde özgürce gezmek istiyorsanız, Bilecik'te Osmaneli tam da aradığınız şirin mi şirin bir Anadolu kasabası sizleri beklemekte.
Çok zamandır, içimde fotoğraf makinesini alıp gezme isteği vardı, hele de insanın yaşadığı hayal kırıklıkları bu durumla birleşince kararımı verdim ve düştüm yollara. Eski ismi Lefke yeni adıyla Osmaneli, Samsa Çavuş, Köse Mihali içinde barındırmış, bu hatıraya binaen de Osmaneli (Lefke)’de kurulan mahalleler yakın zamanlara kadar bu akıncı beylerin adlarıyla anılmış, edindiğim bu bilgiler güzergâhımı belirlemişti.
Osmanlı Devleti’nin 16. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya açılan ana yol güzergâhı Osmaneli (Lefke)’dir. İstanbul-İznik-Lefke-Söğüt-Eskişehir yolu, ordu yolu, ticaret yolu, hac yolu olarak yakın zamanlara kadar işlekliğini korumuş.
Terminal karşısından Bursa-İznik minibüsüne binerek yolculuğuma başlıyorum. Yaklaşık 1 saat süren bir yolculukla İznik’e varıyorum ki ilk Osmaneli minibüsü 08.30’da hareket etmiş. Mecburen beklemek zorundayım ve yolculuğum süresince zinde olmam gerektiğinden kahvaltımı İznik’te yapıyorum ve süreyi bu şekilde değerlendiriyorum.
İznik-Osmaneli arası yolculuğumda yol boyu bizi zeytin ve şeftali ağaçları karşılıyor. Yolun bir kısmı onarımda olduğu için gidiş süremiz haliyle biraz uzuyor. Yaklaşık 45 dakikada Osmaneli’ye ulaşıyoruz. Minibüsten iner inmez sağıma baktığımda Osmaneli durağında gezebileceğim tarihi yerlerin tabelası gözüme ilişiyor. Kentli şansı diyeceğim ama zaten Osmaneli küçük bir ilçe çok da uzak olsa yine de yaya olarak bulunabilecek yerler diye geçiyor içimden.
Osmaneli Gezilecek Yerler
Necla Hanım Konağı
Anayoldan sağdaki ilk araya doğru ilerlerken günümüzde Osmaneli Belediyesi'nin Sürekli Eğitim Merkezi olarak kullandığı tarihi konak objektifime takılıyor. Necla Hanım Konağı 1876 yılında yapılmış konak 3 kattan oluşuyor.
Sağlı sollu evlerin birçoğu tarihi konak şeklinde birçoğu bakımlı ama henüz daha yenileme çalışmaları devam eden konaklarda mevcut.
Rüstem Paşa Camii
Ana caddede yürümeye devam ediyorum solda ki yapı Rüstem Paşa Camii, tarihte Kanuni Sultan Süleyman Han’ın sadrazamı olan Rüstem Paşa tarafından yaptırılmaya başlanmış fakat Rüstem Paşa Camii'nin bitmesini görememiş vefat emiş, geriye kalan kısımlarını Paşa’nın cariyesinin yardımıyla yaptırılmış. Caminin içine Fetih Sûresi süslemeli bir şekilde işlenerek yazılmış. Camii aynı zamanda Ulu Camii ve Cami-i Kebir olarak da anılmaktadır. 1542 yılında tamamlanan eser 1779 yılında onarım görmüştür. En son 2011 yılında restore edilmiş ve bugünkü halini almış. Cami ilk geldiğim zaman kapalıydı, dönüşte uğradığımda içerisini görme fırsatım oldu bu durumla ilgili cami imamına nazik sitemlerimi ilettim orta noktada buluşup gezimin ikinci durağı olan Hamide Hatun Camii'ne doğru ilerledim.
Hamide Hatun Camii
Hayırsever iki Lefkeli Hamide Hatun ve Şaban Ağa tarafından yaptırılmaya başlanmış fakat camiinin tavan kısımları tamamlanmadan ölümleri üzerine inşaat yarıda kalmış, Hacı Mahmut Ağa tarafından tamamlanarak ibadete açılmıştır. Caminin yapım tarihi 1550 olarak bilinmektedir. Camide dikkatimi çeken dış sıvasının özensizce yapılması tarihi bir yapıya yakışmayan bir durum.
Gezdiğim iki camiinin de ortak özelliği dikkatimi çekti. İkisinin de yapımında Lefke taşı kullanılması ki aynı Lefke taşı Haydarpaşa Garı'nın yapımında da kullanılmış. İkinci ortak özellikleri ise ilk yaptıran kişilerin ömrünün camilerin tamamlanmasına yetmemesi.
Hagios GeorgiosKilisesi
Şehirdeki bir diğer tarihi mekan Hagios Georgios (Aya Yorgi) Kilisesi 19. yüzyıl eseridir. Yığma sistemde yapılmış kilise, diğer iki tarihi camii de olduğu gibi yapı malzemesi olarak yöresel Lefke taşı kullanılmış. Kilisenin onarılması konusunda projeler hazır olmasına rağmen henüz gerekli çalışmalar başlamamış, tarihe verdiğimiz değerin ne kadar ilgi uyandırıcı olduğunu bir kez daha gözlemliyorum. Kurtuluş Savaşı sonrası Mübadele sonucu Osmaneli de yaşayan Rumlar Yunanistan’a göç ettirilince kilise atıl kalmış. Yolda fotoğraf makinemle yürürken Selanik göçmenleri derneği tabelası dikkatimi çekiyor. Bu dernekte muhtemelen mübadeleden gelenlerin şehre olan yansıması ve dayanışmanın güzel bir örneği.
Hediyelik Olarak Osmaneli Karpuzu
Son olarak şehre yukarıdan bakmak isteyenler için Seyir Teras Tepesi güzel bir manzara sunmaktadır. Dönüş yolunda Osmaneli şirin küçük, sessiz metropollerin gözleri ve kulakları yorucu atmosferinden uzaklaşmak isteyenler için güzel bir kasaba tadında. Karpuzuyla meşhur bu şehrimizden güzel Osmaneli karpuzu almayı unutmayın, lakin eğer otobüsle geldiyseniz karpuzu kucağınızda taşımaya hazır olun, kapitalizmin teğet geçtiği şehirde köylümüzün henüz seri pazarlama tekniklerine uzak olduğu denenerek öğrenilmiştir.
Turizm için şehrin çok daha hızlı bir şekilde yol alması gerekiyor, gerçi turizmin geliştiği yerlerde o sessizliği, naifliği ne kadar koruyabiliyor bu da tecrübeli gezginlerin, şehir ve medeniyet hakkında düşünenlerin verebileceği bir cevapla mümkün.