Bilecik Deyince: Şeyh Edebali

100 yıldan uzun yaşadığı sanılan Şeyh Edebali, Osmanlı Devleti’nin fikrî ve manevî temellerini oluşturan bir Türk âlimidir. Hem Osmanlı Devleti idarecilerinin hem de halkın kalbinde sevgiyle yaşamış, verdiği nasihatler ve yetiştirdiği öğrencilerle, hizmetleriyle takdir kazanmıştır.

Anadolu karışmış, Moğollar her yeri yakıp yıkmaktaydı. Oğuz boyları büyük gruplar halinde kaçarak Anadolu’ya geliyordu. Osmanlı Devleti’nin doğuşu işte tam de bu döneme rastlıyor. Bu zorlu dönemde Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna manevî rehberliğini “Yöneticilerin kalbinde sarsılmaz bir Allah sevgisi ve korkusu olmadıkça ne halka ne de Hakk’a hizmet olabilir” diyerek yapmıştır.

Ulemaya çok önem vermekte olan Şeyh Edebali ilimsiz bir yolun, yıldızsız bir gece olduğunu söylemiş ve her bir âlimi gökteki bir yıldız olarak betimlemiştir. Osmanlı Devleti’nin temellerini de bu anlayışla atmıştır. Yüksek ahlâklı ve ilim sahibi olması, Kur’an’ı çok iyi bilmesi ve anlaması sebebiyle dönemin insanlarının gönlünde taht kurmuş bir isim olduğu bilinmektedir.

Şeyh Edebali Kimdir?

Osmanlı Devleti’nin ilk kadısı olan Şeyh Edebali’nin aslen Karaman olduğu bilinmektedir. Babası Kırşehirli İbrahim İnanç’tır. 1326 senesinde 120 yaşında öldüğüne inanılan Şeyh Edebali’nin asıl adı, araştırmacı Hüseyin Hüsamettin’in çalışmalarına göre İmmadüddin Mustafa’dır. Resmî kaynaklarda ismi Atabali ya da Ede Şeyh şeklinde de geçer. Ede, ata; bali ise ilim sahibi anlamına gelmektedir.

Eğitiminin ilk kısmını Karaman’da tamamlayan Şeyh Edebali, yükseköğrenimi için Şam’a gitmiş ve dönemin tanınmış âlimlerinden kelam, hadis, fıkıh, tefsir gibi ilimleri öğrenmiştir. Özellikle fıkıh konusunda başarılı olduğu bilinmektedir. (Fıkıh sözlük anlamı itibariyle “bir şeyi iyi ve tam anlamak, iç yüzünü ve inceliklerini kavramak” anlamına gelirken daha sonraları İslam’ın toplum ve kişi hayatlarındaki değişik yönleriyle ilgili hükümlerini inceleyen ilim dalının özel adı olmuştur.)

Eğitiminden sonra, önce Karaman’a, kısa süre sonra da Eskişehir’e bağlı Uludere köyüne yerleşir. Çünkü bu şehirde Mevlâna’nın da öğrencisi olmuş Süleyman Türkmani bulunmaktadır. Tasavvufi eğitimini burada bizzat kendisinden alır.

Şeyh Edebali bir yandan da Eskişehir’de Sultan Alaaddin Camisi’nin avlusunda kendi öğrencilerini yetiştirir. Bu İslam âliminden haberdar olan Osman Gazi de kendisini ziyarete gider. Şeyh Edebali için Odunpazarı’nda bir tekke, Uludere köyüne de bir zaviye yaptırır. Daha sonra Bilecik’e geri dönse de Odunpazarı’nda Şeyh Edebali’nin hâlâ yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilen bir makamı bulunmaktadır.

Şeyh Edebali, Bilecik’te zaviye kurar, burada hem öğrencilerini yetiştirir hem de halkla sohbetlerde bulunur. Kendisinden fikir ve nasihat isteyen birçok ziyaretçi Şeyh Edebali’nin kapısını çalmaktadır. Kapısını çalanlar sadece halktan insanlar da değildir. Osman Gazi de Bilecik’te Şeyh Edebali’yi ziyaret etmeye devam eder ve kendisinin dinî ve idarî konularda altın değerindeki bilgilerinden faydalanır.


Osman Gazi’nin Rüyası

Osman Bey, Şeyh Edebali’nin Bilecik’te bulunan zaviyesine ziyarete gittiği günlerden birinde uyuyakalır ve bir rüya görür. Rüyasında Şeyh Edebali’nin kolunun altından çıkan bir nurun kendi göğsüne girdiğini ve ardından karnından bir ağacın çıktığını görür. Bir anda dallanıp budaklanan ağacın boyu hızla yükselmiş ve altında kalan her şeyi gölgelemiştir. Bu gölgenin altında kalan nehir ve dağlardan insanlar faydalanmaya başladıkları sırada Osman Bey uykusundan uyanmış ve rüyasını Şeyh Edebali’ye anlatmıştır. Edebali rüyayı hayra yorar ve şöyle der: “Oğul sen, Ertuğrul Gazi oğlu Osman, babandan sonra "bey" olacaksın, kızım Mâl Hatun’la evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nur budur. Sizin asil ve temiz soyunuzdan nice padişahlar gelecek. Onlar, nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar. Allah-u Teâlâ, nice insanın huzur ve saadete kavuşmasına, din-i İslâm’la şereflenmesine senin neslini vesile edecek.”

Mâl Hatun’la evlenen Osman Gazi büyük bir lider olmasının dışında artık Şeyh Edebali’nin damadı da olmuştur. Bu evlilikten de dünyaya daha sonra tarih sahnesinde göreceğimiz Orhan Gazi ve Alâüddîn Bey dünyaya gelmiştir.

Devletin kuruluşu sırasında kanunları hazırlayıp düzenlerken Osman Gazi tek başına hareket etmez çünkü toplumun maddi ve manevi ihtiyaçları had safhadadır ve bu ihtiyaçları anlayan ve gözeten Şeyh Edebali’nin engin hukukî bilgisinden ziyadesiyle faydalanır. Osman Gazi’nin baş danışmanı ve yol göstericisidir, hemen hemen her konuda görüş ve bilgisine başvurulan Şeyh Edebali, hiçbir yardım talebini geri çevirmez. Osmanlı Devleti’nin ilk kadısı, müftüsüdür. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” sözünden hareketle devletin ilk kanun ve nizamlarını hazırlayan kişidir.

Bilecik’in Sembolü: Şeyh Edebali Türbesi

Büyük bir mutasarrıf olan Şeyh Edebali nice âlim yetiştirmiştir, en önde gelen öğrencisi, damadı da olan Dursun Fakıh’tır, Osman Gazi adına ilk hutbeyi okutan kişidir. Kendisinin türbesine, Bilecik-Söğüt yolunun 20. kilometresinde Küre köyü yol ayrımından yaklaşık 2 kilometre sonra ulaşmak mümkündür. 550 rakımlı bir tepe üzerinde bulunan türbe, Şeyh Edebali’nin türbesine kuş uçuşu olarak 14,5 kilometrelik bir mesafede bulunur.

1326 senesinde hayatını kaybeden büyük bilgin Şeyh Edebali, ömrünün son günlerini geçirdiği Bilecik Kalesi’ne defnedilir. Osman Gazi, hocasını kendi elleriyle defneder. Kendisinin vefatından bir ay sonra kızı Mâl Hatun, üç ay sonra ise Osman Gazi vefat eder.

Ne zaman inşa edildiği tam olarak bilinmeyen Şeyh Edebali Türbesi, Bilecik’te bulunan en önemli tarihî yapılardan biridir. Orhan Gazi tarafından yaptırıldığı düşünülen yapı, eski Bilecik şehrinin kurulduğu vadinin sırtında küçük bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Eskiden kubbeli olan yapının üzeri daha sonradan kiremit çatıyla örtülmüştür. Büyük olan odasında mihraplı bir mescit bulunan Şeyh Edebali Türbesi’nin bir salonu ve iki odası bulunmaktadır. Mâl Hatun ve yakınlarının dört büyük ve yedi küçük sandukası da sanduka odasında yer almaktadır.