Stockholm’ün, kuzeyin Venedik’i olarak anıldığını duyduğumdan beri, "burası ne menem bir şehirdir" diye merak eder dururdum. Geçtiğimiz günlerde yine rahat duramadım ve THY’den ucuz bileti de yakalamışken vakit bu vakittir diye düşünüp 3 günlük kısa bir kaçamak yaptım Stockholm’e...
Üç saatlik bir yolculuk sonrası ulaştık Arlanda Havalimanı'na. Arlanda, rahat ve tenha bir havalimanı. Neredeyse 20 dakika içinde çantalarımızı alıp havalimanından çıkmaya hazırdık. Buradan şehre ulaşmanın taksi dışında 2 yolu var; biri Arlanda Express denen metro, diğeri ise Flygbussarna adındaki shuttle otobüs. Arlanda Express ile 25 dakikada şehirde oluyorsunuz ama otobüse göre biraz daha pahalı (tek yön 300 SEK civarı, yaklaşık 35 Euro) ve kısmen yeraltından gidiyor, otobüs ise 50 dakikada şehre ulaşıyor ve tek yön 100 SEK (yaklaşık 17 Euro). Her ikisi de Central Station denilen merkez garında sonlanıyor. Biz, fiyatından ziyade etrafı görerek yolculuk etmek istediğimizden, uçakta yan koltuğumuzda oturan Moritz’in de tavsiyesine uyarak Flygbussarna’yı kullandık ve 45 dakika sonra Stockholm merkezdeydik. Otelimiz Scandic Sergel Plaza, şehrin tam göbeğinde ve istasyona yaklaşık 10 dakikalık kısa bir yürüme mesafesinde olduğundan otele ulaşıp eşyalarımızı bıraktıktan sonra şehri keşfetmeye hazırdık.
Stockholm, çok modern bir şehir. Bu haliyle de alıştığımız Kuzey Avrupa şehirlerinin bir kopyası gibi. Malaren Gölü’nün Baltık Denizi ile birleştiği noktada kurulduğu için köprülerle birbirine bağlanmış adacıklardan oluşuyor, bu güzel şehir. Kuzeyin Venedik’i diye anılmasının ana sebebi de bu özelliği aslında.
Şehri gezmenin en pratik yollarından biri 3 ayrı şirket tarafından sunulan "hop-on hop-off" servislerinden birini kullanmak (Red Bus, City Sightseeing ve Green Bus). Bunların tekne turuyla birlikte satılan paketlerinden birini almanızı tavsiye ederim. Biz, durağının otelimize yakın olması sebebiyle Red Bus’ı tercih ettik (24 saatlik paketleri 260 SEK, eğer tekne turuyla birlikte alırsanız 350 SEK).
İlk durağımız Old Town yani Gamla Stan oldu. Burası bizim otelimizin, merkez tren istasyonunun ve şehrin merkezi sayılan Gustav Adolfs Torg’un da bulunduğu Normalm denen bölge ile Stockholm’ün Soho’su diye adlandıracağımız Södermalm Bölgesi arasında kalan köprülerle bağlanmış küçük bir adacık. Royal Palace denen ve halen kullanılan Kraliyet Sarayı da burada yer alıyor. Burası şehrin diğer bölgelerine göre daha dar sokakların yer aldığı ve muhtelif hediyelik eşya mağazaları ve kafelerin bulunduğu bir bölge.
Gamla Stan’da içtiğimiz bir yorgunluk kahvesi sonrasında Strombron Köprüsü’nden geçerek daha zengin nüfusun yaşadığı ve kıyı bölgelerinde evlerin metrekare fiyatlarının 40000 USD’yi bulduğu söylenen Östermalm Bölgesi’ne geçtik. Ancak bu bölgenin kıyı kesimini gezmeyi ertesi güne bırakıp yerel bir pazarı da içinde barındıran Östermalm Saluhall’e gitmeyi tercih ettik. Burası, her gün 9.00-18.00 arası hizmet veren (Pazar günleri de kapalıymış), içinde daha çok yiyecek ürünlerinin satıldığı ve bu ürünleri oturarak tadabileceğiniz küçük restoranları olan eski bir bina. Bu restoranlardan biri ve en bilineni Lisa Elmqvist ve Saluhall içinde birkaç yeri var. Burada bir İsveç klasiği olan herring balığı yedik. Belli soslarla yapıldığı için, tadı bizim alışık olduğumuz balık tatlarından hayli farklı. Herring, tadımlık küçük porsiyonlarda sunuluyor ve genelde şarap eşliğinde yeniliyor.
Östermalm Saluhall’in de üzerinde olduğu Nybrogatan Caddesi, kafeler ve Stockholm’e özgü mimari tasarım mağazalarının yer aldığı güzel bir sokak. Buradaki mimari tasarım mağazalarında dolaşırken kendinizi müze gezer gibi hissediyor ve "insanlar neler düşünmüş" demekten kendinizi alamıyorsunuz doğrusu.
Östermalm Saluhall’den dönerken de Humlegardsgatan üzerinden geçerek Stureplan Meydanı ve bunun devamında da Kungsgatan ve burayı kesen Sveavagen üzerinden otelimize ulaştık. Bu bölge Stockholm’de gece hayatının olduğu bir bölgeymiş ve özellikle Cuma, Cumartesi ve Çarşamba akşamları kalabalık oluyormuş. Gerçekten de hem Stureplan hem de Kungsgatan cıvıl cıvıldı ama bizim alıştığımız kalabalıktan çok uzak olduğunu da eklemem gerek sanırım.
İkinci günümüze, Slussen’den bindiğimiz tekne turuyla başladık. Yaklaşık 1,5 saat süren turda şehrin güneydoğusunda kalan adacıkları daha yakından görebiliyorsunuz. Turun ardından bu adalardan biri üzerinde yer alan ve dünyanın en eski batık gemilerinden biri olan Vasa Gemisi’nin sergilendiği Vasa Müzesi’ni ziyaret ettik. 1628 yılında, tasarım hatası yüzünden sadece 1200 metre yol aldıktan sonra bir yaz günü batan bu 70 metrelik savaş gemisi, battıktan yıllarca sonra sudan çkarılmış ve çok güzel bir şekilde sergileniyor bu müzede. Mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri olduğunu söyleyebilirim. Müzenin restoranında yediğimiz İsveç köftelerinden tatmanızı da tavsiye ederim. Müzede 115 SEK (yaklaşık 15 Euro) ödeyerek bu şehrin standartlarında ucuz ve lezzetli bir yemek yedik. Müzenin bulunduğu ada; aynı zamanda Abba Müzesi, ihtişamlı binası ile Nordic Museum ve önemli bir doğa parkı olan Skansen’e de ev sahipliği yapıyor.
Buradan sonraki durağımız, önceleri işçilerin yaşadığı şimdilerde ise daha modern bir havaya bürünen, Greta Garbo’nun da doğup büyüdüğü yer olarak namlanan ve Stockholm’ün Soho’su olarak bilinen Södermalm oldu. Bu bölgeyi Gamla Stan’a bağlayan Slussplan’a çıkan yollardan biri olan Götgatan'daki Tully’s Cafe’de kahvelerimizi yudumlarken yine bir İsveç klasiği olan çikolata toplarının tadına bakmayı ihmal etmedik. Yolumuza devam edip ulaştığımız Gamla Stan’dan sonra bir yaya yolu olan ve akşamları muhteşem fotoğraf veren Riksgatan sokağı ve köprüsünden geçtik. Riksgatan aynı zamanda Parlemento Binası’na da ev sahipliği yapıyor. Aynı yolu takip ederek otelimizin de çok yakınında bulunan ve üzerinde birçok restoran, kafe ve hediyelik eşya dükkanı yer alan Drottninggatan’a ulaştık. Hediyelik eşya alışverişinizi daha pahalı olan Old Town’da yapmak yerine, bu cadde üzerinde yapabilirsiniz. Benzer ürünleri daha az turistik olan bu yol üzerinde daha ucuza bulabiliyorsunuz.
Alışveriş demişken; Normalm Bölgesi’nde alışveriş yapmak için birçok alternatif mevcut. En bilinen alışveriş mekanları Gallerian, NK ve Ahlens City ve hepsi birbirine yürüyerek 5 dakika mesafede. Ancak Stockholm, gerek yeme-içme gerekse alışveriş yapma söz konusu olduğunda hayli pahalı.
Burası çok medeni, güvenli, güzel planlı, yeşilliği bol, insanların rahat yaşadığı bir şehir ancak bu şehirde yaşamak için iyi bir gelir düzeyine sahip olmak da şart.