İzmir’in Selçuk ilçesine 9 kilometre mesafedeki Meryem Ana Kilisesi, Bülbül dağı üzerinde yer almaktadır. Efes Antik Kent’ten çıktıktan sonra YediUyuyanlar yönüne dönüyorsunuz. Oradan da bir hayli fazla viraj geçerek dağın tepesine doğru ilerliyorsunuz. Yol ürerinde Efes antik Kent manzarasını tepeden görebileceğiniz bir noktada “Meryem Ana Evi 6 kilometre” yazan bir yol tabelasının yanında etkileyici bir Meryem ana heykeli yer alıyor.
Meryem ana Kilisesi girişinde de Aynı Efes girişinde olduğu gibi çok sayıda yerli ve yabancı turist otobüsü var. Burada araç ile park alanına girerken kiliseye giriş biletinizi de otopark biletinize zımbalayarak veriyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam, otopark 8 TL, Giriş ücreti 5 TL idi. Burası da müze kartın geçmediği noktalardan.
Arabadan inip Kiliseye doğru yürümeye başlıyorum. Burada da turist sayısı fazla olduğundan girişte cafeler ve hediyelik eşya mağazaları yer alıyor, ama Efes’teki kadar kalabalık değil.
Bu bölümü geçerek doğruca kiliseye doğru yürümeye başlıyorum. Her yerde “Burası bir ibadet yeridir, sessiz olunması ve uygun bi kıyafetin giyilmesi rica olunur” yazıyor.
Girişte geniş bir bahçe var.
Biraz ilerlediğimde Meryem Ana’nın bronzdan yapılmış bir heykelini görüyorum. Bu da bana Meryem Ana’nın Evi’ne yaklaştığımı hissettiriyor.
Hz İsa’nın ölümünün ardından Meryem Ana’nın Aziz St. Jeans tarafından buraya yerleştirildiği ve hayatına burada son verdiği bir çok araştırmalar sonucunda tespit edilmiş. 1961 yılında Papa 23. Johannes tarafından Hac yeri olarak ilan edilen kilise, Hristiyanlar arasında “Panaya Kapulu” olarak biliniyor. Kiliseye çevrilmiş olan ev küçük bir meydanda yer alıyor. 7. Ve 8. Yüzyıllarda yapıldığı tespit edilen kilise moloz taş ve tuğladan oluşmuş.
Kilisenin içinde çekim yapmak kesinlikle yasak. Burayı ziyarete gelen pek çok kişi içeride oturmuş huzur içinde ilahi dinliyorlar. Kilisenin yanında bir de şapel yer alıyor. Bu şapel, 1961 yılında burası hac yeri ilan edildikten sonra yapılmış.
Şapel 1967 yılında Papa 4.Paulus ve 1979 yılında Papa 2.Johannes Paulus tarafından ziyaret edilmiş.
Bazı kişiler kiliseye bağış yaparak buradan mum alıyorlar ve şapelin çıkışında yer alan bölümde mumlarını yakarak dilek diliyorlar.
Kilisenin sol tarafında ise burada evlenmek isteyenler için ayrı bir alan yer alıyor.
Mumların dikildiği alanın karşısında ise küçük bir Meryem ana heykeli ile altında Meryem Ana’ya övgü duası yer alıyor.
Buradan aşağıya doğru indiğimde 3 gözlü bir çeşme çıkıyor karşıma. Burası Meryem Ana Kaynak Suyu. Dolayısı ile pek çok turist burada su şişelerini dolduruyor.
Çeşmenin hemen yanında ise uzunca bir duvar dilek duvarına çevrilmiş. Bu dilek bağlama yerinde peçetelere ve kağıtlara yazılıp bağlanmış yüzbinlerce dilek ise gerçekleşmeyi bekliyor.
Buradan dönüş yoluna geçip bir de Yedi Uyuyanlar Mağarası’na gidiyorum. Girişinde birkaç hediyelik eşya dükkanı ve yöresel yemeklerin sunulduğu köy kahveleri bulunuyor.
Yedi Uyuyanlar Mağarası hakkında çok fazla efsane olsa da en yaygın olanı MS 3. Yüzyılda hüküm sürmüş imparator Decius zamanına dek uzanan efsane.
Efsane şöyle… söylenceye göre imparator Decius’un zulmünden kaçan yedi kişi Panayır dağı’nda bulunan mağaralara kaçıp, bu mağaralarda saklanmışlar ve 200 sene boyunca uyumuşlar.
Günümüzde dört katı ortaya çıkarılmış olan mağarada iki kilise ve çok sayıda mezar var. Ancak etrafı teller ile çevrilmiş olan kiliseye girilemiyor.
Hristiyanlıkta yer alan yedi uyurlar ile ilgili rivayetler ve Kuran-ı Kerim’de bulunan kehf suresi birbirine uygunluk göstermektedir. Ama mağaranın tam olarak nerede olduğu konusunda bir netlik yoktur. Dünya üzerinde bu isimde 33 yer bulunmaktadır. Türkiye’de bu ismi taşıyan diğer mağaralar ise İçel’in Tarsus ilçesinde ve Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde yer almaktadır.