Olmekler, Toltekler, Aztekler, Mayalar ve Meksika

Mexico City’yi gezmeye ilk olarak en önemli dini merkezlerinden biri olan Notre Dame de Guadelupe Bazelikası’ndan başlıyoruz. Bu bazelika 17. Yy’da yapılmış. Her yıl 12 Aralık’ta ülkenin her yerinden inançlı insanlar buraya akın ediyormuş. Burası Lizbon’daki Fatima gibi bir hac yeri. İnsanlar dizlerinin üzerinde yürüyerek dilekler diliyorlar. Ya da kabul edilen, yerine gelen dilekleri için dualar ederek dizlerinin üzerinde büyük katedrale (Bazelika) kadar gidip ibadetlerini yapıyorlar. Katedral’in içinde Meryem Ana freskinin önüne, izdihamı önlemek için yürüyen bir mekanizma koymuşlar. Bazelika’nın hemen yanında ise yeni modern bir katedral yer alıyor.

Meksika’da, 1 Kasım ile 3 Kasım tarihleri arasında ölüler bayramı kutlanıyor. Bu tarihler arasında Meksikalılar çok büyük alçıdan yapılma heykelleri mezarlıklara götürüyorlar. Mumlar yakılıyor, getirdikleri yiyecek ve içecekleri mezarlıklara bırakıyorlar. Geceyi mezarlıkta şarkılar söyleyerek, dans ederek ve sohbet ederek geçiriyorlar. Tam bir bayram gibi, kesinlikle görülmesi gereken bir bayram. Sabaha kadar mezarlıkta gerçekleşen bu eğlence sonrası evlerine dönüyorlar. Bu tam 3 gün sürüyor. 3 günün sonunda ölülerin tekrar mezarlarına döndüğüne ve bu seramoni sayesinde çocukları ile ölülerinin tanıştırdıklarına inanıyorlar.

Akşam üzeri gidilebilecek en güzel meydan Garibaldi Meydanı. Bu meydana “Mariachi” yani müzisyenler meydanı da denilmekte. Akşama doğru kalabalıklaşan bu meydan, ülkenin farklı bölgelerinden gelen, rengarenk giysili müzisyenlere ev sahipliği yapıyor. Bu meydan tam anlamı ile müzisyenler ve turistlerin buluşma noktası. Müzisyenler ile anlaşarak, kaç kişilik bir müzik ekibi ve kaç dakikalık müzik dinletisi istediğinizi söyleyerek ücretini ödüyorsunuz. Ardından da bir kenara çekilip müziğinizi dinliyorsunuz. Her köşede bir grup müzisyen ve dinleyicileri var. Çok kalabalık, eğlenceli ve renkli bir ortam. Bu meydan çevresinde çok sayıda bar ve disko, küçük atıştırmalık mekanlar ve seyyar satıcılar serpiştirilmiş durumda.

Mexico City, volkanik bir çukura kurulmuş olup, deniz seviyesinden yüksekliği 2.850 metredir. Etrafı dağlar ile çevrili büyük bir yerleşim merkezi olan kent 28 milyon kişilik nüfusu ile Dünya’nın en kalabalık başkentlerinden.

Mexico city’nin en uzun caddesi, Reforme caddesi. Bu caddenin uzunluğu tam 43 kilometre. Bu cadde üzerinde opera binası, güzel sanatlar binası ve İspanyol döneminden kalma daha pek çok önemli binayı görüyoruz. Ardından Zocolo meydanına geliyoruz. Zocolo meydanının diğer adı ise Kraliyet Meydanı. Burada her sabah saat 6:00’da ve her akşam saat 18:00’de bayrağın direğe çekilme ve indirilme dönemleri yapılıyor. İzlenmeye değer.

Meksika, savaşlar ile yoğrulmuş bir ülke. İspanyolların hakimiyeti sonrası, Amerika ve Fransa bu ülkeyi hiç rahat bırakmamış. 1821 senesine kadar iç karışıklıklar sürekli devam etmiş. 1821 senesinde bağımsızlığını ilan etmiş. Bayrakları üzerindeki yeşil renk bağımsızlığı, kırmızı renk ulusal bütünlüğü, beyaz ise dinin sağlık ve temizliğini ifade ediyor. Beyaz rengin üzerindeki kaktüs dalının üzerinde ağzında yılan tutan oturmuş bir Kartal figürü var. Bu figür Meksika’nın sembolü aynı zamanda. Yılanı yiyen Kartal ise kötü ruhlara karşı zaferi simgeliyor.

Zocola meydanı çok renkli, mutlaka görülmesi gereken bir yer. Bu meydanda yer alan 1537 senesinde yapılmış olan Latin Amerika’nın en büyük Katedral’ine geliyoruz. Bu katedralin yapımı tam 240 sene sürmüş. Katedralde toplam 25 adet çan varmış. Bunların 19 tanesi bir uçta, 6 tanesi diğer uçtaymış. Sebebi ağırlıklar arası dengesizlik midir bilmem ama Katedral ciddi bir biçimde 19 çanın bulunduğu sağ tarafa doğru yatmış durumda. Bu eğiklik ise çok net görülebiliyor.

Mexico City bir lagün üzerine kurulduğundan zemin çok yumuşak. Bu nedenle de Katedral, yıllar içerisinde zemine doğru bayağı çökmüş. Hatta katedralin önünde üzeri cam ile koruma altına alınmış bir bölüm var. Buradan baktığımızda, yerden 15-20 metre kadar aşağıda yer alan Katedralin eski orijinal giriş kapısını görebiliyoruz. Ama yıllar içinde Katedral adete yerin içine doğru çökmüş ve çökmeye de devam ediyormuş. Çökmeyi engelleme çalışmaları ilk olarak 1989 senesinde başlatılmış ancak tamamen engellenemediği için çökme devam etmekteymiş.

Zocolo meydanı ve buradaki önemli binalar Unesco tarafından korunma altına alınmış. Bu meydanın Rusya’daki Kızıl Meydandan sonra dünyadaki en büyük 2. Meydan olduğu söyleniyor. Yeşil-beyaz renkteki kaplumbağa modeli vosvos taksiler, meydan çevresinde müşteri beklerken kente ve meydana da ayrı bir renk katıyorlar.

Mexico City, Azteklerin eski başkenti Tenochtitlan üzerine kurulduğundan, o dönemden kalan bir çok eser de var. Bunlardan en önemlileri olan ise Temple Mayor, yani Büyük Tapınak.

Yine Kraliyet Sarayı (Başkanlık sarayı) da Cortez tarafından, 1529 senesinde eski sarayın üzerine inşa edilmiş. Şu anda devlet başkanı ve Bakanlar kurulu bu binada çalışıyorlar. Güvenlik kontrolünden gruplar halinde geçerek sarayın içini dolaşıyoruz. Sarayın devasa duvarları, “Frida” filminden de çok iyi tanıdığımız Diego Rivera tarafından yapılmış muazzam resimlerle süslü.

Frida’dan da kısaca bahsedecek olursak; 1907 doğumlu olan Frida orta halli bir ailenin kızı. Lise çağlarında, okul yolunda otobüs çarpması sonucu bir kaza geçiriyor ve omuriliğinden hasar görüyor. Uzun yıllar yatağa bağlı olarak yaşıyor. Yattığı yerde ise resim yapmaya başlıyor. Tavana konan aynadan kendine bakarak kendi resimlerini de yapıyor. Kendini resmettiği 17 tane tablosu var. Daha sonra Diego Rivera ile evleniyor. Çok değişik bir yaşantı sürdürmüş birisi.

Duvarları süsleyen bu resimlerde, İspanyollar’ın Meksika’ya gelişi, Engizisyon mahkemelerinin kuruluşu ve Meksika tarihinin tüm ayrıntıları resmedilmiş. Altının çıkarılışı ve işlenişi, mısır tarlaları ve benzeri konular da resmedilenler arasında. Etkilenmemek mümkün değil.

Burada Diego Riviera’dan başka, David Alfazo, Jose Clemente gibi diğer büyük ressamların da dev duvar tabloları mevcut.

Başkanlık Sarayından çıkıp, pek çok seyyar satıcı arasında dolaşarak bugün postahane olarak kullanılan eski banka binasına geliyoruz. Postahane’nin içi de dışı kadar görkemli. Tavanlar ve yer mozaikleri harika. Mutlaka görülmeli. Buradan sonra Parlamento binasını geziyoruz. Tavanında bulunan masonluğun simgesi olan göz resmi bize bakıyordu.

Daha sonra otobüs ile Çapultepek’teki Antropoloji müzesine geliyoruz. Bu müze dünyanın en önemli müzeleri arasında gösteriliyor. Müzenin çok yakınında da 300 senelik Meksika Üniversitesini görüyoruz.
Meksika antropoloji Müzesi1964 senesinde hizmete girmiş. Müzenin girişinde toprak tanrıçası Coatlicue’nin (Kurban edilen insanların kraliçesi) tek parça bazalt taştan yapılmış 20 ton ağırlığındaki heykelini görüyoruz. Müze çok büyük bir avlu üzerinde etrafa dizilmiş galerilerden oluşuyor. Avlunun çatısı tek sütun üzerine yerleştirilmiş tek bir çatı idi.

Müzenin devasa galerilerinde M.Ö. 1500 senesine tarihlenen “Olmek”, M.Ö. 200 – M.S. 600’e tarihlenen “Teotihuacan”, M.S. 700-1200’e tarihlenen “Toltel” ve M.S 1300 – 1521’e tarihlenen “Aztek”lere ait müthiş eserler bulunuyor.

İlk girişte avlunun sağ tarafındaki büyük salonda Orta Amerika’daki medeniyetlere ait buluntular sergileniyor. Tüm Meksika Medeniyetini resmeden devasa bir tablo mevcut.

Daha sonra çeşit çeşit kurban taşlarını görüyoruz. Toltekler güneş tanrısına kurban veren toplum.Genç kızların kalbini obsidyen taşından yapılmış bıçaklar ile çıkartarak bu taşlar üzerinde güneş tanrısına sunuyorlarmış.

Sıra Aztek Güneş taşını görmeye geldi. 4 ana element olan Toprak, Ateş, Su ve Havanın Güneşin çocukları olduğuna inanıyorlar. Tek parça bazalt taşından yapılma, 3,5 -4 metre çapında 24 ton ağırlığında olan bu güneş taşının 1479 senesinde yapıldığı söyleniyor.

Güneş takviminde her biri 20 gün olan 18 ay var, yani toplam 360 gün. Geri kalan 5 günü ise uğursuz kabul ediyorlar.Bu 5 güne denk gelen yerlerde sembol yok, nokta veya “0” işareti var.
Matematikte 4 işlemi, yüzdeyi, sıfırı ve sonsuzluk kavramını da ilk kullanan toplum Maya’lar. Mayaların Codex adı verilen kanun kitapları var. Maguey bitkisinden elde ettikleri kağıtlara din, töre, astronomi ve zaman bilgilerini resmetmişler.
Mexico City'de çok beğenilen otellerden Guest house Aldama ve Shakespeare Apartment konaklama için tercih edilebilir. 
Her şeyi ile keyifli ve görülmesi gereken bir şehir Mexico City

MEXICO CITY’NIN OLMAZSA OLMAZLARI:Tortilla, Taco, Siyah Fasülye ezmesi, Frida, Ölüler Bayramı, Güneş ve Ay piramitleri, Tekila, Xochimilco kanal turu, Garibaldi Meydanı, Zocolo Meydanı, Kraliyet Sarayı ve içindeki devasa duvar resimleri, Postahane Binası, Çapultek’teki Antropoloji Müzesi ve girişindeki Güneş Taşı, Diego Rivera, Kaktüsler, Geniş hasır Şapkalar, Yeşil beyaz vosvos taksiler

HÜSEYİN YILMAZ

Yazar Hakkında

HÜSEYİN YILMAZ

 1942 Sinop Ayancık doğumluyum. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum. Mecburi hizmet nedeni ile Hakkari, Yüksekova, Siirt’te görev yaptım.