Orkide Cenneti ve Mantar Lezzetli Fethiye Yeşilüzümlü Köyü

İş yoğunluğundan ve günlük yoğun tempodan uzaklaşmaya birkaç gün zaman ayırabildiğimizde ülkemizin eşsiz güzellikte, doğa harikası ve tarih dolu, hiç bilmediğimiz yörelerini keşfetmeye ve gezmeye bir ömür yetmez sanırım.

Türkiye’nin, dünyanın en değerli mantarlarına sahip olduğunu ve her yıl Nisan ayında güneyde bir beldemizde “Mantar Festivali” yapıldığını duyduğumuzdan beri birkaç arkadaş bu festivale gitmeyi planlamıştık ve bu sene bunu gerçekleştirmeye karar verdik. Festival Nisan’da, ancak kesin tarih, yağmur ve hava şartlarına bağlı olarak, mantarların toplama zamanını geldiğinde belli olacağından, biz sonbahar aylarında rezervasyonumuzu yaptırıyoruz.

Bu festival nerede mi? Son üç yılda, Uluslararası Kuzugöbeği Festivali ile adını duyuran “Yavaş Şehir” adayı (Cittaslow) Yeşilüzümlü köyü... Fethiye’ye 16 km uzaklıkta, deniz seviyesinden 700 metre yükseklikte, Kadyanda antik kenti eteklerinde, çam ormanları içinde, sakin bir beldemiz.

Sabah erken saatlerde çıkıyoruz İstanbul’dan. Afyon'da kaymaklı ekmek kadayıfı molası vermeden ve sucuk almadan geçmiyoruz elbette.

Yolda keyifli kahve ve yemek molaları verice köye ulaşmamız akşam saatlerini buluyor. Kalacağımız tesise gitmeden önce daha önce aldığımız tavsiyeye uyarak ‘Mustafa'nın Yeri’nde pide yemeğe gidiyoruz, gerçekten methedildiği kadar güzel, incecik bir hamur, bol garnitür ve oldukça lezzetli.

Kalacağımız Dikencik Üzümlü Evleri ne ulaştığımızda ev sahiplerimiz Ayşe ve Cengiz Genç çiftinin bizleri sıcacık karşılaması, bizim için hazırlanmış ve kozalaklarla tutuşturulmuş çıtır çıtır yanan şöminenin sıcaklığı dışarıdaki akşam serinliğini hissettirmiyor bize.

Tamamı bize ayrılmış 4 odalı evimizin zevkle döşenmiş salonunda yol yorgunluğumuzu atıyoruz.

Sabah çam ormanı kokusu ve kuş cıvıltıları ile uyandığımızda akşam karanlığında göremediğimiz güzellikler önümüze seriliveriyor.

Evimiz, doğayla iç içe yemyeşil bir tablo içinde, çam ağaçlarının arasında ve ormanın içinde adeta kaybolmuş, yemyeşil ağaçlar, çamlarla kaplı, kendine bulutlardan taç yapmış yüksek, sarp Geyran dağı eteklerinde, renk renk çiçekler, mevsim sebzeleri (bol enginar vardı), bahar çiçeklerini tüm güzelliğiyle patlatmış ağaçlar arasında.

Duyulan tek ses ise doğanın sessizliği. (Yeşilüzümlü’den Evlere ulaşmak için Kadyanda yol işaretlerini takip ederek 4 km. ilerideki Kadyanda tabelasından 200 m. sonra DİKENCİK tabelasından sağa orman yoluna sapın. Orman yolunda 800 m. sonra DİKENCİK tabelasından sağa sapıp yolu takip edince EVLERE ulaşıyorsunuz.)

Tesis, 2şer  katlı 2 taş binadan ibaret, içleri keyifli ve zevkle döşenmiş. Bahçe ise cennetten bir köşe. Mis gibi kır havası ve bizim için hazırlanmış harika köy kahvaltısı iştah açıcı, sofrada yok yok ancak baş tacı "mantar". Sote mantar, güveçte mantar, mantarlı börek, mantarlı tereyağı. Taze yapılmış sıcacık ev ekmeklerini mis kokulu sızma yağa bakmak da müthiş bir lezzet.

Festival açılışı öğleden sonra olacağı için etrafın keyfini çıkarırken çevre, köy, mantar ve özellikle orkidelerle ilgili bilgiler alıyoruz.

YEŞİLÜZÜMLÜ

Eski adıyla Üzümlü olan belde, adını ovadaki üzüm bahçelerinin kokusu ve tadından almış, beldeyi çevreleyen yemyeşil ovaların, çam ağacı ormanların ve üzüm bahçelerinin rengi de eklenince Yeşilüzümlü olmuş.

Çam ormanları içinde, orkide gibi nadide ve daha nice bitki türlerinin yanı sıra kartal, şahin, alakarga ve birçok kuş, yabani tavşan, yabani domuz, yarasa, sincap, kaplumbağa, kurt gibi birçok memeli hayvan da çevrenin bir parçası.

Yeşilüzümlü evlerinin çoğu Osmanlı döneminden kalma 100-200 yıllık tarihi taş ve ahşap binalar.

Bu binalarda yaşamın devam etmesi sonucu bu evler günümüze kadar ulaşmış.

Yöre halkı beldelerinin güzelliklerine, tarihine, doğal zenginliklerine, sakinliğine, huzurlarına ve bu huzurun korunmasına çok önem veriyorlar. Tarihi kökleri Yörüklere ve hatta Likyalılara, Romalılara kadar uzanan Yeşilüzümlü halkı bizler gibi ziyaretçilerine, yabancılara, turistlere ve birbirlerine oldukça hoşgörülü, çok sıcak ve misafirperver insanlar.

FESTİVAL
Festivalin amacı; dünya mutfaklarının aranan lezzeti Kuzugöbeği ve diğer mantar türlerinin tanıtımına, bölgedeki zenginliklere, ekonomik değerine, toplanmasına ve bilinçli tüketilmesine dikkat çekmek ve ekolojik turizmin gelişmesine katkı vermek.

Festival süresince, ülkemizden ve yurt dışından mantar uzmanları, üniversitelerden öğretim üyeleri ve öğrenciler köy kahvesinde seminerler, söyleşiler yapıyorlar, uzmanlar mantarlar ve doğru mantar toplama konusunda yararlı ve değerli bilgiler veriyor. Festival boyunca da çeşitli mantar toplama gezileri düzenleniyor.

Köy meydanı ve etrafındaki dar sokaklardaki tezgahlarda yöre halkının el emeği ürünler, hediyelik eşyalar, organik ürünler, gelincik şurubu, gelincik reçeli, enginar konserveleri, çilek şurubu, çilek reçeli, enginar reçeli, zeytin ezmesi ve elbette mantar satılıyor.

Mantarlı pide ve gözleme açan köylü kadınlar, geleneksel mantar çorbası ikramı, sokak aralarındaki Osmanlı döneminden kalma taş binalarda, dokuma dükkanları ve bu dükkanlarda “Dastar” adı verilen, pamuk, yün ya da ipek iplikler kullanılarak, “Düven” lerde dokunan ünlü farklı, bir eşi daha olmayan, çeşitli dokuma ürünlerine göz nuru dökmüş satıcı kadınlar, Dastar Defileleri, resim sergileri, müzik konserleri, canlı müzik barları, şarap evleri ile cıvıl cıvıl bir festival.

Elbette mantar yemekleri yarışması da unutulmamış, mantardan yapılan yemek ve börek tadımları ile oldukça coşkulu bir atmosfer var.

MANTAR
Mantarlar, çam ormanı açıklıklarında ve çayırlıklarda, ilkbahar ve sonbahar aylarında, yağmurlardan sonra ortaya çıkıyor ve toplanıyor. Öldürücü, zehirli ve yenen mantarları ayırt etmek için bir yöntem ve teknik ne yazık ki yok, ancak Mantarları inceleyen bir bilim dalı var: Mikoloji.

Ülkemizdeki çeşitli mantar türlerinden bazıları yenebilirken bazıları ise öldürücü ve zehirli. Mantarlar bazı yanlışlar ve bilinçsiz toplanma nedeniyle ne yazık ki çok tehlikeli ve öldürücü olabilmekte. Cinsi ve tazeliği bilinmeyen mantarlar asla yenmemeli. Bu bölgede yaklaşık 8 ay çok zengin mantar sezonu yaşanmakta. Ben bu gezide, beyazlatmak için kullanılan kimyasal maddeleri öğrendikten sonra, kültür mantarı yememeye karar verdim.

Kuzugöbeği mantarı : Nadir bulunan, Fethiye yöresinde olduğu gibi ülkemizin birçok yerinde de yetişen kuzugöbeği değerli bir mantarımız ve bu nedenle aynı zamanda festivalin de sembolik ismi.

Sadece ilkbaharda yetişen oldukça pahalı, bağırsaklara ve mideye iyi gelen ve lezzetli bir mantar, ancak bir kerede çok fazla yenilmemesi tavsiye ediliyor.

Tadına baktığımız diğer mantarlar :

Çintar (Lactarius delicious) : Ege ve Akdeniz bölgesinde yetişen etli, lezzetli ve folik asitçe zengin bir mantar türü. Demir açısından zengin olması nedeniyle kansızlık, kalp ve damar hastalıklarında etkili. Yağ içermediği için protein değeri yüksek ve rejim yemeği olarak da kullanılıyor.

Sedir Mantarı (Matsutake) : Japonya pazarlarına günlük ve taze olarak ihraç edilen, kıymetli ve lezzetli bir mantar türü olması nedeniyle Yörede ‘beyaz altın’ olarak da anılıyor.

Et melkisi (Clitocybe geotropa) : Bahar aylarının sonlarına doğru yavaş yavaş kendi gösteriyormuş.

BİTKİLER ve ORKİDE

Kaldığımız evin önündeki bitkilerin üzerindeki isimleri okuduğumda “orkide” kelimesi dikkatimi çekiyor ve ev sahibemizden bilgi alıyorum.

Yörenin 300'e yakın orkide ve diğer bitki türlerine ev sahipliği yapmakta olduğunu duymak beni oldukça şaşırttı. Nitekim çam ormanları içindeki yürüyüşümüzün ilk adımlarında henüz açmamış bir “orkide” gösterildiğinde güzel ülkemize dair her gün yeni bir şeyler duymanın, öğrenmenin, keşfetmenin sonu yok diye düşünüyorum.

Orkideyi evlerimize ya da dostlarımıza hediye olarak hep çiçekçilerden satın aldık, bu nadide ve güzel çiçekler önceleri tropik ülkelerden ithal edilirken, son yıllarda ülkemizde de seralarda yetiştirildiğini biliyordum. Oysa ülkemizde tahminen 170-180 civarında orkide türü bulunduğunu, Avrupa, Akdeniz Havzası, Kafkasya ve Ön Asya'da 600 dolayında orkide türü ve alttürü olduğunu ve Türkiye’nin orkide yönünden bu bölgenin en zengin ülkelerinden birisi olduğunu bilmiyordum. (Bu konu ilginizi çekerse ünlü fotoğraf uzmanı ve çeşitli üniversitelerde fotoğraf dersleri veren Faruk Akbaş’ın “Anadolu Orkideleri” kitabını okuyabilirsiniz)

Orkidelerin kayalıklarda ve yeraltında ya da toprakta yaşayan türleri olduğunu ve bunlara geofit (terrestrial) adı verildiğini, bu türlerin toprakta yaşadığını ve bunların orta kuşak orkideleri olarak bilindiğini, Türkiye’de yetişen orkidelerin de bu türler olduğunu öğreniyorum.

Barlia / Anacamptis / Coeloglossum / Corallorhiza / Dactylorhiza / ve daha nice türler...

Bu yörede birçok endemik bitki/çiçek görmek mümkünmüş. (Cephalanthera, Irıs…)

Ophrys reinholdii ise koruma altında bir orkide türü.

ŞARAPCILIK
Beldeye ismini veren üzüm bağları, yıllarca üzümlerin şaraba dönüşmesini beklemiş ancak son zamanlarda geliştirilerek şarapçılık gelişmeye başlamış. Yöre halkı her yıl damaklarda daha güzel tatlar bırakmak için daha çok emek vermekte ve her bağ bozumunu heyecanla beklenmekte.

Ev yapımı şarapçılık da oldukça popüler. Eski bir Üzümlü evi restore edilerek ŞARAP EVİ olarak kullanıma açılmış, bu mekanda ev yapımı şarap, üzüm suyu ve ev yemeklerinin lezzetini tadabilirsiniz.

Yine yöreye ait zeytin, zeytinyağı, sirke, incir ve birçok değişik ürün bulunmakta.

KADYANDA
Bugün Dikencik’ten 4km. uzaklıktaki Kadyanda ören yerine gidiyoruz. Bu yöremizin ismini ve yerini de yine ilk kez duyduğuma hayıflanıyorum ama yurdumuzda duymadığımız bilmediğimiz tarih kokan öyle çok değerimiz var ki...

Müze kartı veya 5 TL. karşılığı girebilirsiniz bu ören yerine. Oldukça dik ve zorlu bir tırmanış ama tepeye çıktığınıza pişman olmuyorsunuz. Bu kadar büyük bir alan beklemiyordum, ancak tabelalar dışında biraz ihmal edilmiş gibi geldi bana.

Likya yazıtlarında ismi Kadavanti olarak geçen şehrin kuruluşu M.Ö.3000 yıllarında, ancak günümüze ulaşan yüzeydeki en eski kalıntılar MÖ. 5. yy.dan daha eski değil. Antik kenti çevreleyen sur duvarlarının bir bölümü, kaya mezarları en erken dönem kalıntıları. Kent, dik yamaçlarla arazinin topografyasına göre birçok kez inşa edilmiş sur duvarları ile çevrelenmiş. Bu duvarların güney kısmı ayakta kalmış, tiyatro alanına istinat sur duvarları Helenistik döneme ait ve işçiliği çok kaliteli, ama Hamam ve yapıların çoğunluğu da Roma dönemine ait.

Tiyatro da yine Helenistik döneme ait. Kentte oldukça çok sayıda sarnıç olması da o dönemdeki su sorununun göstergesi gibi.

Fethiye'yi kuşbakışı gören konumuyla ve bir duvar yapım tekniğine ismini veren Kiklops kent duvarlarıyla farklı bir Likya kenti. Kiklops stilindeki şehir duvarlar, toprak altı sarnıçlar, tiyatro, koşu pist, hamam, mezarlar şehrin ne kadar büyük bir kent olduğunu gösteriyor ve Fethiye körfezini kısmen gören yüksek konumu şehri daha da görülmeye değer kılıyor.

Böylece güzel ülkemizin güzel bir yöresini daha öğreniyor, güzelliklerini keşfediyor ve bir nebze de olsa ruhumuzu dinlendiriyoruz.

Yazı ilginizi çekti ve siz de bir mantar festivaline katılmak, mantar toplamak, mantar yemekleri ve bu değişik lezzetleri tatmanın yanı sıra tarihi yerleri görmek isterseniz ya köyde evlerinin odalarını kiraya veren köy evlerinde veya çok önceden rezervasyon yapmak şartı ile Dikencik evlerinde kalabilirsiniz.

YÖREYE YAKIN GİDİLEBİLECEK YERLER :

KAYA MEZARLARI (Dikencik’ten yaklaşık 20 km)

TLOS ve YAKAPARK (Dikencik’ten yaklaşık 20 km) - Likya birliginin en eski şehirlerinden.
Tlos yakında bulunan alabalık üretim çiftlikleri gezi sonrası, özellikle sıcak yaz günlerinde bir vaha niteliğindedir. Su ve kuş sesleri eşliğinde yöresel yemekleri de tatma imkanı bulabilirsiniz.

KAYAKÖY "Levissi" (yaklaşık 27 km) - Karmilassos antik şehri üzerinde 14.yy.larda kurulmuş

SIDYMA (Dikencik’ten yaklaşık 25 km)

ARAKSA (ÖREN) (Dikencik’ten yaklaşık 10 km) - Antik Xanthos Çayının çıktığı yerde kurulmuş

YANGIN GÖZETLEME KULESİ - Geyran dağının en yüksek noktasındaSis olmayan güzel bir havada kuleye çıkarsanız Rodos’u görme şansınızda olur.

SAKLIKENT (Dikencik'ten  18 km) - Doğa harikası kanyon 20 km uzunluğuyla Avrupa’nın en uzun ikinci kanyonu.

YEŞİL VADİ (Dikencik'ten 20 km)

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.