Arnavut kaldırımları, neredeyse tamamen korunmuş Ortaçağ mimarisi ve çikolata kokusu ile romantik şehir Brugge, "Kuzeyin Venedik"i unvanını sonuna kadar hak ediyor. Kanallarla çevrili şehirde geçirilen bir haftasonunda kendinizi masal dünyasında yaşıyor gibi hissedeceksiniz.
Uzun bir haftasonu planlıyorsanız Brüksel ile Brugge arasında kalan ve henüz turistlerin çok keşfetmediği başka bir ortaçağ şehri Ghent’i de mutlaka rotanıza eklemelisiniz. Bu küçük ama etkileyici şehir kanalları, kilisesi ve sanat eserleri ile Brugge’u aratmayacaktır.
Brugge Ulaşım Olanakları
Gelelim ulaşım işine. Maalesef uçağımızın indiği Charleroi Havaalanı merkezin dışında kalıyor. Bu nedenle ulaşımı biraz zorlu. Flibcoisimli firmanın Brüksel'e yarım saatte bir otobüsü var ancak Gent - Brugge hattı için 2 saatte bir gibi daha az sıklıklarda kalkıyor ve de otobüs dolunca ekstra bir araç çıkarmıyorlar. İnternetten önceden bileti hesaplı almak da mümkün ama uçak rötarı gibi bir ihtimali düşününce biz alamadık. Diğer seçenek de olabildiğince hızlı bilet kuyruğuna girip kalkacak otobüsten bilet bulmaya çalışmak. Flibco firmasına önce şüpheyle yaklaşsam da gerçekten trenden daha hesaplı ve pratik. Brugge'da tren istasyonunun arkasındaki boş alandaki park noktalarından kalkıyor Flibco otobüsü, ancak bilet satış yeri yok, kalkış saatlerine önceden internetten bakarak biletinizi online olarak almanız gerekiyor. Yer varsa şöför de satış yapabiliyor.
Biz havaalanı dönüşümüz için önceden bilet alarak Flibco’yu kullandık ancak giderken yer bulamadığımız için otobüs - tren seçeneğini kullandık. Bunun için de önce havaalanından kalkan otobüslerle tren istasyonuna gidiliyor , 10-15 dakikalık bir yol (6 euro), buradan da internet üzerinden ya da makinalardan gideceğiniz noktaya bilet alıyorsunuz. Bunun avantajı şu; diyelim ki Brugge'u seçtiniz. Yol üzerinde aktarmalı trenler ile gidebildiğiniz için aynı gün içinde tek biletle inip Brüksel'i yada Ghent'i gezip tekrar trene atlayıp yolunuza devam edebilirsiniz.
İstasyonlarda kocaman dijital panolarda hangi noktaya saat kaçta ve hangi perondan tren olduğunu yazıyor .
Heyecan Verici Bir Ortaçağ Şehri
Peki "Brugge’da bir haftasonum nasıl geçer?" derseniz yazıya devam edelim.
Trenle ulaştığımız Brugge‘da istasyonun şehir merkezine yakın olması avantajını kullanarak yürüyüşe başlıyoruz. Akşam saatlerinde ulaştığımızdan iş sonrası kalabalığı sokaklara dökülmüş bile.
İlk durak Koning Albert. Güzel ve rahat bir park olan bu alan gündüz huzurlu bir yürüyüş ve nehir kenarında bir kahve molası için iyi bir rota. Akşam saatlerinde ise panayır-lunaparkın olduğu bir eğlence merkezine dönüşüyor. Yerel halkın stres attığı ve eğlendiği bir buluşma noktası haline gelmiş.
Parkın çıkışına doğru göreceğiniz kırmızı bina ise Concertgebow yani konser salonu.
Otelimizin de olduğu Streenstraat şehrin en hareketli caddelerinden Buranın paralel sokaklarında bir çok alışveriş merkezi, çikolata ve hediyelik eşya satın alabileceğiniz dükkanlar bulunuyor. Caddedeki tarihi binalar aslına uygun olarak korunmuş. Zaten yolun sonu da tarihi meydan olan Markt Meydanı'na çıkıyor.
Streenstraat üzerinde bulunan Sint- Salvators Katedrali Brugge’un en eski kilisesi Bu etkileyici yapıyı özellikle gece ışıklandırması ile görmelisiniz. Şehrin gürültüsünün azaldığı bir saatte, buranın tam bir Ortaçağ şehri olduğunu sonuna kadar hissettirerek hem büyülü hem de bir miktar korkutucu bir görüntü sergiliyor. Üstelik müze olabilecek kadar zengin bir koleksiyona sahip. Katedralin bahçesinde Ortaçağdan kalan mezarlar mevcut.
Markt Meydanı'nın en önemli yapısı ise Belfry Kulesi. 83 metre uzunluğundaki bu kulenin 47 çanı bulunuyormuş ve hergün 11 de el ile çalınıyormuş. Asansör olmaması nedeniyle gittikçe daralan 366 basamaklı merdiveninin çıkanlar için ise güzel bir şehir manzarası vaadediyor.
Markt Meydanı'ndan Burg Meydanı'na giden sokaklar çikolata kokuları ile başınızı döndürme garantili. Çeşitli şekerlemelerin satıldığı bu dükkanlar sevimli yapısı ile hem göze hem mideye hitap ediyor.
Burg Meydanı'nda zamanında şehri korumak için yapılmış bir kale varmış ancak zamana yenik düşerek yerini hareketli bir meydana bırakmış. Meydanda önemli tarihi yapılar bulunuyor. Brugse Vrije içinde toplantı odalarının, etkileyici süslemelerin ve şöminenin olduğu kasvetli bir bina. Zamanının hukuk işlerinin yapıldığı bir mekanmış. Stadhuis ise şehrin yönetim merkezi, 14. yüzyılda yapılmasına rağmen günümüze kadar bir çok restorasyondan geçmiş. Brugge tarihini betimleyen duvar resimli gotik salon ve arşiv dosyaların yer aldığı bir oda gezilecek alanlardan burada .
Burg Meydanındaki diğer bir önemli yapı da Kutsal Kan Bazilikası, 12. yüzyılda inşasına başlanmış ancak bitirilmesi 20. yüzyılı bulmuş. İsmini ise Hz.İsa’nın kanının bulunduğu bir bez parçasına ev sahipliği yapmasından alıyor. İddiaya göre Haçlı Seferleri sırasında Brugge şövalyelerinden biri Kudüs'ten getirmiş.
Biraları ile ünlü olan Belçika’da biranın nasıl yapıldığını gezmek isterseniz eski postane binası şu an Bruges Bira Müzesi olarak kullanımda. ‘2be-the Beer Wall’ ise biranın yapımından çok tadımıyla ilgiliyseniz kanal manzarası, bol bira çeşidi ve hesaplı olması ile benim favorim. Mekan adeta bir müze, o kadar çok bira çeşidi var ki.
Alışveriş yapabileceğiniz bir de mağazası var. Coco Beer'ı mutlaka deneyin (hindistan cevizi kabuğu içinde geliyor) tabii bir de meyveli bira seviyorsanız hafif içimli kiraz birası (Kriek) favoriniz olacaktır. Atıştırmalık peynirleri de oldukça lezzetliydi.
Nehir kenarında ve köprülerde manzaranın tadını çıkarıp bol bol fotoğraf çektikten sonra Our Lady’s Church (Bizim Leydi Kilisesi) yeni durağımız. 122 metrelik yüksekliğe sahip tuğla çan kulesi ile şehrin birçok noktasından gözüken bu kilise zamanın düklerinden birinin kızının mezarının burada olması nedeniyle bu ismi almış. Michelangelo’nun İtalya dışındaki tek eseri olan Madonna and Child (Madonna ve Çocuk) heykeli de burada yer alıyor. Kiliseye giriş ücretsiz, eserlerin olduğu kısım ise ücretli.
Kilisenin hemen yanında Old St. John’s Hospital bulunuyor. 11. yüzyıldan kalma bu ortaçağ hastanesi 1978’e kadar faliyet görmüş, günümüzde ise müze olarak kullanılıyor. İlk tıbbı malzemeleri, iyileştirme yöntemleri ile tıp tarihine ışık tutarken tablolar ile de zamanındaki tıbbi ortam hakkında bilgi almak mümkün. Hastanenin yanındaki binada ise bitkilerin bulunduğu bir nevi eczane kısmı var .
Begijnhof nehir kenarında bulunan konumu ile hemen dikkatinizi çekecektir. Burasının tarihi 13. yüzyıla kadar dayanıyor. Aynı yapıdan Hollanda ve Fransa’da da görmek mümkün. Dindar yaşamak isteyen kadınların kurduğu bu beyaz evlerin bulunduğu yerleşkeye girdiğinizde burada adeta zamanın durduğunu hissedeceksiniz. Basitlik üzerine bir yaşama sahip olan rahibeler yarı manastır hayatı yaşıyorlar burada. Avluyu ücretsiz olarak gezebilirsiniz.
Sevimli köprülerden geçerek diğer bir hareketli meydan olan Walplein Meydanı'na ulaşıyoruz. Hediyelik ürünler, çikolatalar ve kocaman tencerede gelen Brüksel Midyesi ile geziye ara verilebilecek bir meydan burası da. Kuğuların eşlik etttiği kiremit yapıların panoramik manzarasını fotoğraflamayı atlamayın. Bu bölgede Horse Head Drinking Fountain isimli bir çeşme bulunuyor ve fayton gezilerinin başlangıç noktası. Atlara bakınca bizdeki faytonlara koşulan atlar ile alakası olmadığını anlıyorsunuz durumun. O kadar temiz ve iyi bakımlılar ki…
Lake of Love olarak da geçen Minnewater bu kadar hareket sonrasındahuzur dolu bir mola noktası olabilir.
Turistik Rotanın Ötesinde
Biraz da turistik bölgenin dışına çıkıp şehrin diğer güzelliklerini görmek, her gezime zamanım kaldığınca eklediğim bir detay. Brugge küçük bir şehir olmanın avantajı ile buna olanak sağlıyor.
Sint-Janshuismolen 18.yüzyılda inşa edilmiş bir un değirmeni ve hala da aktif olarak çalışıyor. Çevresinde de birçok müzenin bulunduğu bu yeşil alanı görmelisiniz.
Yeşile doyamadıysanız şehrin en büyük parkı olan Koningin Astridpark kalabalıktan uzak yeşillik içinde gölleriyle huzurlu bir mekan.
Kuzeyin Venedik’i olarak bilinen Brugge için kanal gezisi de olmazsa olmazlardan. Bu tekne turlarında sürücü aynı zamanda rehberlik hizmeti veriyor. Kanal boyunca hem manzaranın tadını çıkarıp hem de binaların tarihi hakkında bilgi edinebiliyorsunuz. Güzel bir havada uzun kuyruklar oluşabiliyor ama sıra hızlı ilerliyor. Tekne biraz kalabalık olduğundan iyi fotoğraf yakalamak için en önden ya da en arkadan yerinizi kapmak gerek.
"Nerelerde Yiyip İçelim" Derseniz...
Bar des Amis akşam saatlerinde oldukça hareketli olan lokallerin takıldığı uygun fiyatlı ve her çeşit birayı bulabileceğiniz iç mekanında müzik de olan bir mekan. Ev yapımı birası ve doyurucu atıştırmalığı ile De Garre diğer bir favorimiz oldu (ara bir pasajdan geçildiğinden bulması biraz zor olabiliyor).
Yemek ve kahvaltı için: Juliette. Ucuz değil ama lezzetli.
Hesaplı kahvaltı için; Panos sandiviçleri ve Hema üst katındaki yeme alanı. Patates kızartması ve Brüksel tipi Midye ana öğünlerde tercih edilebilir.
Hesaplı karın doyurma: Bocca , takeaway seçeneğini kullanıp yiyeceklerinizi alıp Minnewater'a gitmek cazip olabilir. (hemen yakınında da Carrefour var içecekler için) 5 euro'ya lezzetli ve doyurucu makarnaları mevcut.
Waffle: Chez Albert ünlü olsa da ben Oyya'yı tavsiye ederim.Çikolata: Leonidas bol şubeli ana markalarından olsa da daha pahalı satıyorlar. Walplein Meydanı çevresindeki çikolatacılar daha hesaplı gibi geldi bana. Dumos The Old Chocolate House ve The Chocolate Line benim tavsiye edebileceklerimden.
Bu güzel şehri ister yürüyerek ister bisikletle gezebilirsiniz. Bir haftasonunuzu ayırmanız yeterli olacaktır.
Daha fazlası ve sorularınız için: Instagram: sanemcoskund