Denizli kentinin adını bilmeyenler, önce 18 km uzaklıktaki Pamukkale’yi öğrendiler. Yeryüzünde kıtaları oluştuğu dönemlerde çatlayan yarıklardan kaynayan suları vardı Pamukkale’nin ve o suların beyaza boyadığı travertenlerde biriken gümüşsü göletlerin davetkârlığı…
Dibinde antik sütunların dinlendiği doğal havuz 35,5 derecelik suyu ile bahar sabahlarının ayazını, üstünü örten buğusuyla ısıtıyordu. Aradan yıllar geçti 1950’lerden sonra birbiri ardına oteller açılmaya başlandı travertenler üzerinde.
Çok geçmeden Pamukkale’nin yüzü kararmaya başlamıştı bile. 1997’den sonra alınan önlemlerle, önce oteller oradan kaldırıldı (5 km ilerideki Karahayıt Köyü oteller bölgesi olarak belirlendi), sonra travertenler üzerinde ayakkabıyla dolaşmak yasaklandı ve 2000’li yıllardan başlayarak yine gülümsemeye başladı Pamukkale. Termal sular, taşıdıkları kireci çökelterek onu yeniden beyaza boyamaya başladılar. Pamukkale kurtuldu, kurtulacak.
Hierapolis Antik Kenti
Pamukkale’nin koynuna sarıp sarmaladığı Hierapolis Antik Kenti, ona öylesine yakışıyor ki 2 bin yıldan fazla bir zamandır el ele tutuşan tarih ve doğa; eşine az rastlanır bir güzellik yaratmış Anadolu’nun bu köşesinde.
M.Ö. 190 yıllarında, daha önceleri Kybele kült merkezinin bulunduğu bu bölgeye gelen Bergama kralı Eumenes’in kurduğu kent, güzel eşi Hiera’ya adanmıştır.
Bergamalı III. Attalos döneminde Romalıların eline geçtikten sonra imar edilip gelişen Hierapolis, aziz Philippos’un burada öldürülmesinden sonra da Hristiyanlığın önemli bir merkezi haline gelir.
Kuzey-güney doğrultusunda uzanan sütunlu ana cadde Roma döneminin kentteki görkemini gözler önüne serer. Her iki ucunu anıtsal kapıların beklediği cadde üzerinde önemli kamu binalarının kalıntıları göze çarpar. Bölgenin termal olanaklarını değerlendiren Romalıların kentte inşa ettiği hamamların bir bölümü restore edilerek bugün müze olarak kullanılmaktadır.
Antik havuzun üst tarafında tepede bulunan 20 bin kişilik Roma tiyatrosu da büyük ölçüde ayaktadır. Sütunlu cadde ile tiyatro arasında kalıntıları görülen Apollon tapınağı, buradaki Kybele kutsal alanı üzerine kurulmuştur. İçinde canlılar için tehlikeli olan karbonmonoksit gazının bulunduğu ve halk tarafından “cin deliği” olarak anılan mağara da bu bölgededir. Tapınak ile ana cadde arasında yer alan anıtsal çeşme ise M.S. 4. yüzyıldan yani Bizans döneminden kalmadır.