Güney İtalya'nın incisindeyiz bugun... Napoli... Pizzanın, kahvenin, şahane ezgilerin, muhteşem kıyıların ev sahibi deniz kokan bir kent.
Aynı zamanda Kuzey İtalya’nın nefret ettiği, Vezüv patlasa da Napoli'yi de yutsa dediği güzeller güzeli bir Akdeniz kentindeyiz. Aklımızda; güvenlik sorunları, mafyası, toplanmayan çöpleri ile kokan sokakları gibi duydugumuz okudugumuz tüm olumsuzlukları tutarak gelmiştik.
Evet, burada her gün çamaşır günüymüş, yukarıdan aşağıya çok katlı koca koca apartmanlarda tüm balkonlar o gün sözleşmiş gibi çamaşır asmış :) ama sadece balkonlar mı? Pencereden pencereye bağlanmış çamaşır ipleri de unutulmamalı.
Sonraaa evet bizimde karşımıza birkaç sağı-solu çarpık vuruk araba çıkmadı değil kasko yaptırılmıyormuş çünkü, bu çarpmalar o kadar sık oluyormuş ki yeni araba alan gidip kendi çarparmış önce nasılsa bir darbe alacak benden olsun hesabı :) kente şöyle bir baktığımız da Kuzey İtalya’da karşılaşmadığımız daha başka şeyler de vardı; mesela anten ile dolu çatılar, sokak köpekleri, gökdelenler vb. onları da başka yerde görmemiştik İtalya gezimiz boyunca.
Tabi bir de Sicilya mafyası gerçeğini unutmamalı. İtalya’da yıllık dönen kara para milyar Eurolar ile ifade ediliyor. Kuzeyden ciddi para akışı oluyormuş mafya eline.
Kuraldışılık ve cin fikirlilikte tavan yapmışlıklarına bir örnek vermek gerekirse; mesela emniyet kemeri takma zorunluluğunun kanunlaşmasının akabinde üzerinde siyah şerit olan beyaz tshirtler üretilmeye başlanmış, üstelik ciddi bir şekilde de satmış bu tshirtler :)
Yine gelmeden şunları da dinlemiştik; Napoli tehlikelidir, belli bir saatten sonra sokaklarda kalınmamalı falan. Sizce de bunlar bizlere mesela İstanbula fazlaca benzemiyor mu?
Ama bu kentte yukarıda yazanlardan başka Kuzey İtalya gezimizde görmediğimiz hissetmediğimiz başka şeyler de vardı. Özgürlük, meydan okuma, bi kendine has bilmişlik var sanki. Benim Napoli hakkında bu hisse kapılmamı sağlayan; heybetti aktif bir yanardağının eteğinde bu kadar korkusuz yaşadıkları görmek sanırım.
Vezüv son yüzyıldır Avrupa’da aktif hareket göstermiş tek yanardağı. M.S. 79’daki patlamasında Pompei ve Herculeium kentleri yok olmuştu. Yeniden şiddetli bir patlamanın olması halinde ise 300 bin kişinin öleceği tahmin ediliyor. Napoli kentinin ise bu yanardağa uzaklığı sadece 11 km.
Napolilerin böyle bir riske rağmen gönülden bağlı olduğu bu kente fotograflarla devam edelim biraz da...
Napoli Körfezi üzerinde Santa Lucia kıyıları ve Heybetli Vezüv Yanardağı
Castel dell’ovo (yumurta kalesi) - 1200 lü yıllarda yapılan kalenin ayakta durma sebebi bir Ortaçağ efsanesine göre temelindeki yumurta imiş.
Napoli Limanı
Kıyıdan dönüş yolu
Piazza del Plebiscito (Plebisit Meydanı) - Napoli'nin en büyük meydanı. Bu meydan San Fransesko di Paola Kilisesi ile Kraliyet Sarayı'na ev sahipliği yapıyor.
San Fransesko di Paola Bazilikası - Vatikan’daki San Pietro Bazilikası ile Roma’daki Panteon karması bir mimariye sahip.
Royal Palace (Kraliyet Sarayı) - San Fransesko di Paola Bazilikası'nın hemen karçısında yer alan Kraliyet Sarayı'nı ve dış cephesine yerleştirilmiş heykelleri restorasyon dolayısıyla maalesef göremedik.
San Ferdinando Kilisesi - Triesti e Trento şeklinde adlandırılan küçük bir meydanda yer alıyor. Yapımına 17. yüzyıl ortalarında başlanılan bina, Barok mimariye sahip.
Galeri Umberto - bu alışveriş merkezi San Carla Opera Binası'nın tam karşısında yer alıyor. Cam tavanı ile dikkat çekici. 1887–1891 yılları arasında yapılan bina adını Kral l. Umberto’dan alıyor. Bu denli sanatsal bir avm ile daha önce hiç karşılaşmamıştım. Böylesini, bir avm cenneti olan Ankaramda da görmek isterim doğrusu :)
Castel Nuovo - 1200'lü yıllarda yapılmış bu kale, çocukluğunun bir dönemini Age of Empires oyununa kaptırmış olan benim için gerçekten etkileyici. Deniz kenarında muhteşem bir görüntüye sahip.
Kalenin girişindeki figürler
Napoli gezimizin kapanışını akşam yorgunluğunda kahvenin ana vatanında espresso içerek yapıyoruz. İçtiğim en etkileyici espresso idi... Tek atımlık, çivi gibi!