Ren Nehri'nde Tekne Gezisi (Bölüm 1)

Bu kez değişik bir seyahat deneyimi için çıkıyorum yola. Ren Nehri'nde tekne gezisi... Bu tekne gezileri nehir gemileri kadar yoğun ilgi gördüğü için ocak ayında kiralamıştık küçük teknelerimizi.

İsviçre Alpleri'nde doğup Lihtenştayn ve Fransa sınırlarından, Almanya ve Hollanda topraklarından geçerek Rotterdam'da Kuzey Denizi’ne dökülen, Avrupa’nın en önemli nehirlerinden, 1320 km uzunluğundaki Ren Nehri ve kollarının (Mosel, Main ve Neckar) kapladıgı alan 185.000 km².

Biz Fransa sınırları içinde, Main (Le Canal de La Marne au Rhin) Kanalı'nda bir rota belirledik.

Stuttgart'a uçuyor ve alanda kiraladığımız arabalarla üç saatlik bir yolculuktan sonra Fransa'nın Lagarde şehrine ulaşıyoruz. Teknelerimiz hazır, her biri çift kişilik üçer kamaralı. Her kamara banyolu; mutfakta mini bir buzdolabı, fırınlı ocak ve aklınıza gelebilecek her türlü mutfak malzemesi mevcut. Kamaralar biraz küçük ama bunun dışında her türlü konfor mevcut. 

Biz hanımlar teknelerimize yerleşirken kaptanlık yapacak arkadaşlar görevliden eğitim ve de gerekli bilgileri alıyor. Sonra kısa bir deneme turuna çıkıyorlar (Kaptan ehliyetiniz şartı yok. Araba ehliyeti yeterli, yol boyu biz hanımlar da kullandık zaten). Bu geceyi burada geçirip sabah yola çıkacağız. Zira "lock"lar 18.00'da kapanıyor. (Lock ne demek derseniz ya da ilgilenenler için bilgi yazımın sonunda). Akşam yemeğimizi marina(cık)daki restoranda yiyoruz, yemekler çok lezzetli ancak servis inanılmaz yavaştı. 

Bu turu yapmayı düşünürseniz faydalı bazı bilgiler vermek isterim: Öncelikle yumuşak bavul almanızı öneriyorum. Zira kamaralarda bavul koyacak yer yok. Biz eşyalarımızı dolaplara yerleştirdikten sonra bavullarımızı arabalarda bıraktık, çok da doğru bir karar olmuş. Bazı yiyecekleri (beyaz peynir, zeytin, kuruyemiş, bazı fırın ürünleri gibi) Türkiye'den getirebilirsiniz. Yemekler çoğunlukla teknede yeneceği için ihtiyaçları marinalardaki marketlerden alabilirsiniz (su, ekmek, yumurta, makarna, çay, kahve, süt, yoğurt gibi). Ancak et, sebze meyve gibi kalan gıdaları kanalın kenarındaki veya büyük şehirlerdeki büyük marketlerde bulabilirsiniz. Sandviç yaparız derken ciddi gurme yemekler yaptık. Fransız şarapları eşliğinde kendimize ziyafetler de hazırladık. 

Kıyafet olarak da az ve öz eşyalar tercih etmelisiniz. Tekneye uygun düz ve rahat ayakkabılar (uğradığınız şehirleri gezmek için de ihtiyacınız olacak), mevsime göre aynı renk şort, pantolon ve hepsine uygun tişörtler, geceler için biraz daha kalın kazak, mont, yağmurluk. Biz temmuzun ilk haftasında olmamıza rağmen hepsini kullandık. Örneğin bir ara kısa süreliğine yağmur bile yağdı, gündüz 23-24 olan sıcaklık geceleri 12'ye kadar düştüğü için kazak ve montlar çok işimize yaradı. 

Diğer gerekli olabilecekler ise çoklu priz, buzdolabı mini boy olduğu için içeceklerinizi soğuk tutacak portatif buzluk (marketlerde buz bulabiliyorsunuz), şişe ve bardak soğutucular vs. İlaçlarınızı ve gerekebilecek ilaçları sakın unutmayın, yurt dışında reçetesiz ilaç almak pek mümkün değil. Sivrisinek ilacı (pek ihtiyaç olmadı ama siz yine de alın), ilk yardım çantası, el feneri, güneş koruyucu kremler (teknede rüzgardan bile yanıyorsunuz) ve şapka en gerekli olanlar diyebilirim. Bazı geceler marina dışında kalabilirsiniz, portatif bir hoparlör alırsanız müziksiz kalmazsınız. Tabii telefonlarınıza sevdiğiniz müzikleri yüklemeyi de unutmayın. 

Sabah teknemizde mükellef bir kahvaltıdan sonra yola çıkıyoruz. Önce nehir boyunca ilerlerken etrafta gördüklerimizi anlatmalıyım. Yeşil, yeşil ve yemyeşil... Yine bazı yazılarımda yazdığım cümleyi tekrar edeceğim: Kıskandım. Neden bizim yeşilimizi yok ediyorlar ve biz neden yeşilimizi korumak için savaş veriyoruz? Yol boyu yeşillikler içinde küçücük köylerden, kasabalardan geçerken bahçe içinde güzel taş evler gördük. Kimi malikane kimi de küçük, sevimli köy evleri... Değişmeyen tek şey, camlarının önü... Balkonları çiçekler içinde ve bahçeler hep yemyeşil. Sanırım başka bir şey söylememe gerek yok, zaten fotoğraflar size daha iyi anlatacaklar.

14.00 civarı "lock"dan geçtikten sonra akşam hedefimiz UNESCO Dünya mirası şehri Nancy'e varıyoruz.  Yarın bu güzel şehri ve beni bekleyen sürprizi anlatacağım.

"Lock" ne demek merak edenler için:Nehirlerde zaman zaman su seviyesi ve nehir yatağının derinlikleri farklılıklar gösteriyor. Teknelerin geçtiği kanallarda geçişleri düzenlemek için bu yükselti ve alçalmaların bulunduğu noktalara havuzlar yapılmış, (Bu havuzlar iki kenarındaki duvar ve uçlarda bulunan kapılar-kapaklar sayesinde havuza dönüşerek su seviyesini alçaltıyor veya yükselterek teknelerin daha alçak veya daha yüksek seviyeye gelmesini sağlıyor). Lock'lara yaklaştığınızda sancak (sağ) tarafta bulanan uyarı panelini, size vermiş oldukları bir kumanda kutucuğundaki düğmeye basarak aktive etmeniz gerekli ki sizin yaklaştığınızı algılayıp hazırlık yapılsın. Havuzun sonundaki demir kapağa doğru, kapağın açılmasını engellemeyecek şekilde ilerliyoruz. 40-50 metre boyundaki havuzlara teknelerin büyüklüğüne göre iki ya da üç tekne aynı anda girebiliyor, genişliği ise 5-6 metre kadar (daha geniş nehir yataklarında ise daha uzun ve geniş elbette). Biz miçolar :) teknenin halatını alarak teknelerden atlıyor ve kenarlardaki babalara dolayarak tekneye dönüyoruz. Zaten çoğumuz yelkenci olduğumuz için pratiğimiz var :) İpler gevşek tutulacak zira arka kapak kapanıyor ve havuz artık su almadığı için su seviyesi düşmeye başlıyor, tekneler de su seviyesine göre (minimum 2,5 - bir kere ise 6,5 metre) alçalmaya başlıyor. Nehrin önümüzdeki bölümünün su seviyesine indiğimizde ön kapaklar açılıyor ve yolumuza devam ediyoruz. Dönüş yolunda ise bu işlemin tam tersi olacak, girdiğimiz havuzda yükselerek üst seviyedeki suyun hizasına geldiğimizde ön kapak açılınca yola devam.

Biraz karışık görünse de birkaç lock'dan sonra usta oluyorsunuz. Ancak çok dikkatli olmak gerekiyor, en ufak bir hata ya da dalgınlık büyük kazalara yol açabilir. 

Yarın tarihi Nancy şehrinde buluşmak üzere.

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.