Rusya’nın ikinci, Avrupa’nın dördüncü büyük şehri olan St. Petersburg uzun süredir rüyalarımı süslüyordu. Baltık Denizi kıyısında ve Neva Nehri üzerinde yer alan St. Petersburg, köprüler ile birbirine bağlanmış 42 adadan oluşuyor.
İstanbul - St. Petersburg arası 4 saatlik uçuş mesafesinde. St. Petersburg Pulkovo Havalimanı’nın kent merkezine uzaklığı ise sadece 14 kilometre.
Şehir, klasik Rus mimarisindense Avrupai bir mimariye sahip. "Avrupa'ya açılan kapı" olma imajının hakkını veriyor.
Kentin ana caddesi olan Nevski Caddesi oldukça düzenli ve geniş. Zaten Rusya’nın neresine giderseniz gidin dev cadde ve bulvarlarla karşılaşıyorsunuz. Merkezde yer alan bu caddeye yakın konaklarsanız, tüm şehri kolaylıkla gezebilirsiniz. Ben de tercihimi bu doğrultuda yaptım.
Nevski Caddesi’nin bir diğer özelliği ise dünyanın en derin metrosunun da bu caddenin altından geçiyor olması. St. Petersburg’da ulaşım konusu oldukça rahat. Kentteki metro, otobüs ve troleybüsler şehrin her yerine ulaşımı kolaylaştırıyor.
İmparatorluk döneminde Rusya'nın merkezi olan St. Petersburg, “Kuzey'in Venedik”i olarak da biliniyordu ve burada tıpkı Venedik'teki gibi kanal turu yapmanız mümkün. Tur sırasında büyüleyici mimariye sahip olan binaların hepsini fotoğraflamak isteyeceksiniz : )
St. Petersburg’da yer alan Hermitage Müzesi, dünyanın en büyük müzelerinden biri. Yapı Kredi Platinum Bankacılık müşterisi olduğum için seyahat planımı yaparken direkt 444 0 446’yı arayarak seyahatim konusunda danışmanlık hizmeti almıştım. Görüştüğüm kişi bana mutlaka Hermitage Müzesi’ni görmelisiniz demişti. Müzeyi gördükten sonra neden “mutlaka” dediğini daha iyi anladım : ) Seyahat danışmanlığı hakkında daha fazla bilgiye linkten ulaşabilirsiniz: http://www.yapikredi.com.tr/platinum-bankacilik/platinum-bankacilik-sinirsiz-ayricaliklar-dunyasi.aspx.
St. Petersburg'a gidip de Hermitage Müzesi görülmeden dönülmemeli, tabi tamamını gezmek oldukça zor : ) Yaklaşık 3 milyon eser bulunduran müze, sanat ve tarih severlerin görmesi gereken müzelerden. Guinness Rekorlar Kitabı’na göre dünyanın en büyük resim galerisi olduğu biliniyor.
Church of the Savior on Blood, St. Isaac Katedrali ve Kazan Katedrali de St. Petersburg’da görülmesi gereken yapılar arasında. Etkileyici ve heybetli yapılar fotoğraf çekmeyi sevenler için adeta bir cennet. Özellikle St. Isaac Katedrali’nin kubbesine çıkıp şehir manzarasını izlemek mümkün. Kubbesinde 100 kilo altın kullanıldığı bilinen katedral, 1818 yılında yapılmış.
Mikhailovsky Parkı ise yemyeşil nefis görüntüsüyle dinlemek için oldukça ideal. Church of the Savior on Blood’ın yanında bulunan parkın yakınlarında birçok hediyelik eşya satan tezgâh bulunuyor. Buradan Matruşka alıp sevdiklerinize hediye götürebilirsiniz : )
Şehrin dışındaki Peterhof bölgesinde bulunan Peterhof Sarayı ve bahçelerine ise gitmeye fırsat bulamadık ama bir dahaki sefere orayı görmek istiyorum. Buraya gitmek için şehirde birçok tur mevcut.
Rusya'nın meşhur "Beyaz Geceler"ini St. Petersburg'da gözlemlemek ise apayrı bir deneyim. Özellikle Beyaz Geceler'in yaşandığı Haziran ayında, turistler buraya akın ediyor. Uzun yaz geceleri ve güneşin gökyüzünde oluşturduğu Ağustos ayına kadar devam eden muhteşem manzara gerçekten görülmeye değer.
Kültür ve sanatla ilgilenenler bu şehirden bale, opera veya konser görmeden ayrılmamalı. Ayrıca Borş çorbasını bir de bu şehirden tatmadan dönmeyin derim : )