Elbe Nehri kıyısında yer alan Dresden, Almanya’nın Saksonya eyaletinin başkenti. Katedralleri, sarayları, kuleleri ile yıllar boyu pek çok ressama ilham veren bir kent olmuş.
Yıllar boyu Almanya’nın en önemli endüstri ve kültür kenti olan Dresden, en büyük yıkıma 2. Dünya Savaşı sırasında uğramış. Savaşta kentin neredeyse tamamı harap olmuş. Özellikle de 13 Şubat 1945 itibariyle 2 gün boyunca müttefikler tarafından şehrin % 75’ini bombalanmış, 18 bin asker ve sivil hayatını kaybetmiş.Savaş sonrası kentin tamamı aslına uygun şekilde yeniden yapılandırılmış ve burası Doğu Almanya’nın bir parçası haline gelmiş, uzunca bir sure komünist yönetim tarafından yönetilmiştir.
Liepzig’e 1,5 saat, Berlin’e ise 2 saat mesafede olan kenti sindirerek gezmek isterseniz en az 2 tam gün ayırmalısınız. Long weekend sevenler için Dresden hem Berlin ile hem de Liepzig ile kombine edilecek bir rota.
Gitmek için en ideal dönem ise Mayıs- Ekim arası. Hem hava şartları daha elverişli hem de festivallere denk gelebileceğiniz zamanlar.
Kent eski şehir Altstadt ve yeni şehir Neustadt olmak üzere iki kısma ayrılıyor. Eski kent kısmı kentin turistik cazibe merkezi. Bu bölümde barok kiliseler, saraylar, dünyaca ünlü müzeler, pasajlar yer alıyor.
Neustadt denilen yeni şehir tarafı ise gece hayatının, alışveriş merkezlerinin iş dünyasının yer aldığı bölge. Buradaki en ünlü alışveriş caddesi ise Königstraße.
Dresden’de otel önerilerine gelecek olursak, Dresden'in Altmarkt Meydanı'nda merkezi bir konumda yer alan kaliteli zincir otellerden Holiday Inn Express Dresden City Centre otelini düşünebilirsiniz. Otel şehir merkezinde ki konumuyla şehrin imkanları ve ulaşım ağlarının içinde yer alıyor. Bu otele alternative olarak düşünebileceğiniz bir diğer güzel otelde Hilton Dresden. Otel konum olarak, Saksonya Kraliyet Mahkemesi Katolik Kilisesi, Dresden Sakson Devlet Operası ve Zwinger’e 10 dakikalık yürüme mesafesinde. Eğer Dresden’de konaklama için kısıtlı bir bütçeniz varsa şehrin turistik mekanlarına, alışveriş, restoran ve kafelere yakın bir lokasyonda bulunan Cityherberge merkezi ve ekonomik oteller arasında yer alıyor. Dresden’de ki diğer otel seçenekleri için isterseniz buradan booking.com’a girebilir ve rezervasyon yapabilirsiniz.
Kentin biraz daha bohem bir bölgesi daha var. Burası daha çok ikinci el plak, giysi, kitap satan enteresan dükkânların olduğu, antikacıların ve daha çok sanatçı kesimin gittiği bar ve gece kulüplerinin yer aldığı bölge. Buraya Outer Neustadt diyorlar. Burası yeni şehir olarak anılsa da 2. Dünya Savaşı’nda daha az yıkıma uğradığı için aslında buradaki yapılar eski şehirdekilerden daha eski.
Kentin kalbi ve cazibe merkezi Altstadt olduğu için görülmesi gereken yerlerin büyük çoğunluğu da burada. İsterseniz tek seferde 22 önemli noktayı yol üzerinde görebileceğiniz Hop on-hop off tarzı otobüslere binebilirsiniz, isterseniz kenti yürüyerek keşfedebilirsiniz.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki Dresden’de nereye giderseniz gidin karşınıza hep bir isim çıkacak: Güçlü Augustus. August the Strong olarak anılan kral Dresden’in eski şehir kısmını planlayan ve gelişmesine katkı sağlayan gösterişe önem veren bir kraldır.
İlk olarak 1709 senesinde inşa edilmiş olan Zwinger sarayından gezinize başlayabilirsiniz. Barok tarzdaki bu yapı güçlü Augustus’un gösterişli yapılar yaparak zenginliğini göstermesinin bir kanıtı. Ancak bu yapı kral öldüğünde yarım kalmış ve bir kısmı krallın ölümünden 100 sene sonra tamamlanmış.
Geniş bir bahçe etrafındaki gösterişli binalardan oluşan bu yapının açık alanı zamanında panayır alanı olarak da kullanılıyormuş.
Barok Dönemi yapılarına güzel bir örnek olan Zwinger’in en etkileyici bölümlerinden biri ise taç kapı. Yapının genelinde çok incelikle işlenmiş figürler dikkat çekiyor.
Bu saray günümüzde bir müze kompleksi olarak hizmet veriyor. Rembrandt, Rubens,Botiçelli ve Tziano gibi önemli ressamları eserleri yer alıyor.
Zwinger sonrası yönünüzü Elbe Nehri’ne doğru belirlerseniz, ilk olarak Tiyatro Meydanı’na ulaşacaksınız. Theatre Platz olarak anılan meydan oldukça geniş olup, sol tarafında yer alan ünlü opera binası ile ün kazanmış.
Rönesans, Yunan ve Barok mimarisini harmanlayan bu yapı Mimar Gottifried Semper tarafından yapılmış olup kesinlikle görülmeye değer. Semper Opera binası her ne kadar eski görünse de aslında yapımı o kadar da eski değil. Çünkü bu bina yapıldıktan sonra 3-4 kez talihsiz bir şekilde yerle bir olmuş ve defalarca aslına uygun biçimde yeniden yapılmış ve 1989 yılında hizmete açılmıştır.
Aynı meydanın sağ tarafında ise kale olarak anılan Schloss Dresden ve Yeşil Kubbe olarak anılan Grünes Gewölbe yer alıyor.
Grünes Gewölbe’ye ulaşmadan önce yine sağ taraftaki kilise dikkatinizi çekecek. Belirgin bir kubbesi olmayan kiliseyi yaparken Floransa’dan etkilenilmiş. Kiliseyi süsleyen çok fazla aziz figürü var.
Grünes Gewölbe’de görmeniz gereken en önemli eser 23 bin parça Meissner porseleninden yapılmış dünyanın en büyük mozaik resmi olan Fürstenzug.
Bu resim 1127 ve 1904 yılları arasında Saksonya Krallığı’nı yöneten kralları, lordları ve dükleri resmediyor. Bu yapı 2. Dünya Savaşı’nda yıkılmamış sadece birkaç parça porselen düşmüş yerlerine yenileri konularak restore edilmiş. Yapının en ilginç taraflarından biri resimde sadece bir tane kadın olması ve çok detay bir işçilik ile yapılması.
Buradan sonra eski zamanlarda atların barındığı alana geliyoruz. Bu yapının içini gezmeye vaktim olmasa da avluya bakan kısımlardaki sütunlar üzerindeki geyik başı süslemeleri bir hayli etkileyici idi.
Bir sonraki durak Avrupa’nın balkonu olarak da adlandırılan Brühlsche Terrasse. 500 metre uzunluğundaki bu teras Rönesans döneminden kalma bir kalenin üzerine inşa edilmiş.
Terastan meşhur Augustus Köprüsü’nü görebilirsiniz. Elbe’nin karşı kıyısına bağlanan bir diğer köprü ise Carola köprüsü.
Bu teras kentin en hareketli yerlerinden biri. Özellikle burası gündoğumu ve gün batımlarında fotoğraflamak için müthiş bir yer. Terastan Elbe’nin diğer kıyısına baktığınızda pek çok devlet kurumunu görebilirsiniz.
Terastan biraz daha devam ettikten sonra ağaçlık alanın önündeki merdivenlerden sırtınızı Elbe’ye verip aşağıya doğru inebilirsiniz. Burada bekleyen 3-4 tane fayton göreceksiniz. Oldukça iri atların çektiği bu at arabaları ile Altstadt bölgesinde keyifli bir tur yapmak mümkün.
Bu bölümün en dikkat çekici yapısı ise 2. Dünya Savaşı’nda tamamen yerle bir olan ve yıllar boyunca yıkıntı halinde kalan Frauenkirche.
Eski 3,539 taşa yeni taşlar eklenerek aslına uygun biçimde orijinal planına sadık kalınarak yeniden yapılandırılmış ve 2005 senesinde hizmete açılmıştır. Bu kilisenin tadilatı tam tamına 180 milyon dolara mal olmuştur. İçi oldukça gösterişli.
Dresden’de bunlara ek olarak görülebilecek diğer yapılar arasında; Modern Sanatlar Akademisi, Hygiene Museum, GroserBahçesi, yeni şehir kısmındaki fıskiyeleri ile meşhur olan Albert Meydanı, Martin Luther Kilisesi ve Kunsthof pasajı sayılabilir.
Tüm bunlar sonrasında artık bir yemeği hak ettik. Dresden’in en pahalı ve lüks oteli olan Taschenberg Palais bünyesindeki Sophienkeller kesinlikle görülmesi gereken bir restoran.
Bu restoran sadece yemekleri ile değil, etkileyici dekorasyonu ile de size ziyafet yaşatacak.
Afiyet olsun : )