Elbe Nehri Kenarında Kurulmuş Tarihi Şehir: Dresden

Neyi yapabiliyorsan ya da yapabileceğini hayal ediyorsan başla, cesarette deha, güç ve büyü vardır. (GOETHE)

Hangi yaşta olursa olsun hayal etmek güzeldir. İnsan umut ettikçe, hayata dahildir. 2013 yılı Ağustos ayı Orta Avrupa tatili gözlemlerimi aktarmaya devam ediyorum. Önceki yazımda da bahsettiğim gibi, yolunuz Prag’a düştükten sonra görülmesini tavsiye ettiğim bir şehirden bahsetmek istiyorum. Dresden, Prag’a 3 saat mesafede bulunan, Almanya’nın Berlin’den sonra en tarihi şehirlerinden birisidir.

Dresden, Almanya’nın birleşmesinden önce Doğu Almanya Demokratik Cumhuriyeti yönetimimde kalmış, bu yüzden de Sovyet etkisini hissetmiş; tarihi binaları, kiliseleri, sarayları, geniş meydanları, peş peşe alış veriş merkezleri ile Elbe Nehri kıyısında tarihi bir kent. Kent, 2. Dünya Savaşı'nda açık şehir ilan edilmesine rağmen İngilizler tarafından bombalanmış ve yerle bir edilmiş fakat devamında aslına uygun şekilde yeniden inşa edilmiş bir şehir. Bu anlamda Almanları takdir etmek gerek, şehir savaşta yerle bir edilmiş olmasına rağmen, yeniden inşasında en küçük ayrıntılara kadar dikkat edilerek özüne tekrardan kavuşmuş. Hatta günümüzde hala bazı binaların tadilatı devam ediyormuş.

Arkadaşlarımla Dresden de fazla zaman geçirmek fırsatımız olmadı sadece 5 saat kalabildik. Dresden için 5 saatin yeterli bir zaman olduğunu düşünmüyorum ama zaman sınırlıysa yapacak fazla bir şey yok. Dresden; Elbe Nehri kenarında kurulmuş, tarihi bir şehir, yürüyerek gezilmesi kolay bir kent. Kentin merkezinde bulunan büyük katedralden gezmeye başlayabilirsiniz. Hatta vaktiniz varsa katedralin yukarısına çıkıp Dresden manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz.

Katedralin ve geniş meydanın devamında şehrin sokaklarını spontane dolaşabilirsiniz, özellikle ara sokağın tamamı boyunca devam eden ve tarihin resmedildiği porselen duvarı mutlaka görmenizi tavsiye ediyorum. 

Sokak boyunca tüm gün heykel gibi duran değişik kıyafetli insanları görebilirsiniz. Dresden ortasından nehir geçen dümdüz bir şehir olduğu için gezmek gayet kolay ve keyifli. Tarihi binaları birbirine yakın. Şehir merkezinde bulunan opera binasını görmenizi tavsiye ediyorum, görsel anlamda etkileyici bir yapı. Tek tek bu bina, şu kilise diye ayırmak yerine bir bütün halinden ifade etmek gerekirse Dresden; meydan ve çevresi, kilise ve saraylarla ve tarihi, görkemli, iyi restore edilmiş rengarenk binalarla çevrili bir kent. Şehrin meydan ve tarihsel dokusunun devamında merkeze yürüme mesafesinde çok sayıda yan yana alışveriş merkezi bulunmakta. Avrupa’da alışveriş gerçekten Almanya'da yapılırmış. Çikolata, parfüm, içki, giysi, elektronik eşya, çantalar, ayakkabılar konusunda Dresden’de fazlasıyla mağaza mevcut. Arkadaşlarımla birlikte kentin görselliği ile ilgilendiğimiz için avm'lerde fazla zaman geçirmedik fakat öğle yemeğimiz ile birlikte 1 saat zamanımızı avm'de alışverişe ayırdık. Bu kadar çeşitli mağazanın olduğu bir şehirde alışverişe 1 saat komik sayılır.

Yemek anlamında Elbe Nehri'ndeki balık çeşitliliği dolayı olabilir çok çeşit balık alternatifi ile karşılaştık, tercihimizi balıktan yana kullandık. Yemek çeşitliliği anlamında Dresden zengin bir şehir, balık başta olmak üzere çok fazla alternatif mevcut, peşpeşe devam eden pasta dükkanları ve restoranlar yemek konusunda karar verme zorluğu yaşatabiliyor.

Elektronik mağazalarına fazla zaman ayırma fırsatımız olmadı ama gözlemlerimize göre mağazalarda her çeşit ürün var ve Türkiye’den daha hesaplı fiyatlarda. İçki ve çikolata meraklısı iseniz Dresden bu anlamda tam bir maden, ne alacağınıza karar vermekte zorlanabilirsiniz, fiyatlar anlamında ise her bütçeye hitap ediyor.

Tüm nehir kıyısı kentleri gibi Dresden’de de hayat Elbe Nehri kıyısında akıyor. Şehrin tarihi binaları, rengarenk evleri, kiliseleri ve yeşil manzarası eşliğinde Elbe kıyısındaki kafelerde vakit geçirmenizi ve kahvenizi yudumlamanızı tavsiye ediyorum. Bu keyif ve huzur Ağustos sıcağındaki tüm yorgunluğunuzu alıyor.

Dresden’de ilgimi çeken farklı bir ayrıntı da şehrin hemen girişinde başlayan ve yaklaşık 100 metre devam eden, büyük doğal gaz boruları oldu. Doğu Almanya dönemlerinden kalma, günümüzde sembolik bir görsellik değeri olan doğal gaz boruları eskiden tüm kenti kaplıyormuş, yerin altından değil de üstünden uzanan bu borular Doğu Bloğu döneminde estetik duygusunun olmadığının bir ifadesi gibi, zaten Almanlar’da bu durumu göstermek amacıyla borularının bir kısmını olduğu gibi bırakmışlar.

Prag-Dresden yolu üzerinde, Almanya sınırına çok yakın bir noktada TEREZİN NAZI KAMPI bulunmakta, bu kadar gelmişken yolumuz bir daha düşer mi belli olmaz deyip, kampı ziyaret ettik. 1 saatimizi bu kampa ayırdık. Auschwitz Nazi Kampı kadar bilindik olmayan, zamanında daha ziyade rütbeli askerin, savaş esirlerinin getirildiği, meşhur gaz odaları olmasa dahi yapılan zulmü düşündükçe kanınızı donduracak derecede farklı bir yer Terezin Kampı. 500 metrelik tünel, insanların kurşuna dizildiği ve asıldıkları yerler, koğuşlar derken insan insana bunları yapar mıymış diye sorguluyorsunuz.Tarihin insanlık ayıbı bu kampı görmenizi tavsiye ediyorum.

500 METRELİK TÜNEL

Almanya'nın çok sanayileşmiş ve yapılaşmış olduğu, diğer şehirlerine nazaran Dresden ve Berlin’in tarihsel ve görsel anlamda Almanya’da görülmeye değer en önemli iki şehri olduğu bilgisi ile 5 saatlik ziyaretimiz ile Dresden’den ayrıldık. Ne diyelim en azından bir tanesini görmüş olduk, Berlin’e de kısmet diyelim.

Egemen ÇINAR

Yazar Hakkında

Egemen ÇINAR

Nereye kadar iş dediğim noktada, gezmeyi, gözlem yapmayı çok sevdiğimi ve bu sayede yenilendiğimi fark ettiğim andan itibaren acaba gözlemlerimi ifade edebilir miyim düşüncesiyle yazı yazmaya başla