Seul'de Konser Macerası

Güney KoreSeul’de Metallica konseri için 13-22 Ağustos 2013 tarihinde 10 gün kadar kaldık. Güney Kore'ye Japonya seyahatimiz sonrası Narita Havaalanı’ndan geçtik. Bu nedenle yolculuk hikâyemizin tamamını okumak isterseniz Japonya seyahatimizden başlamanızı tavsiye ederiz: http://gezimanya.com/GeziNotlari/dogan-gunesin-ulkesi-japonya

Japonya Narita Havaalanı’ndan Güney Kore Seul' e doğru havalandık. Ben Narita Havaalanı’nda geçirdiğimiz iki günden sonra oldukça yorgun ve bitap bir şekilde olduğumdan, uçak havalandıktan hemen sonra, Japonya'nın meşhur adalarını seyredip sonra uykuya geçmişim. Zaten 2,5 saat sonra Güney Kore Seul Incheon Havalimanı’na iniş yaptık.

Pasaport noktasını kolayca geçtik. İleride bavul kontrol noktasına geldik. Bu noktada yolcuların bavulları açılmış, kontrol ediliyordu. Bizim bavullarda ticari ürün olduğundan yaklaşırken bayağı bir stres olduğumuzu itiraf etmeliyim : )

Bu noktaya yaklaşırken bir kadın görevli İngilizce elinde uçakta doldurduğumuz formları göstererek bavullarda ticari ürün olup olmadığını sordu. Ben de olmadığını söyledim. Oda gülümseyerek kapıyı gösterdi ve bu bölümden çıkıp havaalanının içine girdik. Allah'ım ne kolay oldu : )

Hemen havaalanı içindeki döviz bürosundan Yen’lerimizi Won'a çeviriyoruz. Gerçekten de Japoya Narita Havaalanı’ndaki döviz bürosunun dediği gibi yüksek kur ile : )

Sonra danışmaya gidip Seul haritası, otobüs ve metro hatları çizelgesi alıyoruz. Danışmadaki görevliye Narita Havaalanı’ndan booking.com kullanarak rezervasyonumuzu yaptığımız oteli gösteriyoruz. Sağolsun bize hemen hangi otobüse bineceğimizi ve hangi durakta inmemiz gerektiğini gösteriyor.

Buradan otobüs bileti almak için yine hava alanı içinde bulunan gişeye gidiyoruz. Yaklaşık 1 saat sonra kalkacak otobüs için kişi başı yaklaşık 25 TL’ye biletlerimizi alıyoruz. Havaalanında 1 saat kadar oyalandıktan sonra otobüsümüz geliyor ve biniyoruz. 

Açıkçası Japonya'dan sonra Seul'e geldiğimizde ilk dikkatimizi çeken şey Güney Kore'nin düzen ve çevre temizliği konusunda geride kaldığı oluyor (ki Güney Kore bu konuda Türkiye'den daha iyi).

Yaklaşık 30-40 dakikalık bir yolculuk sonrası Gangnam'a geliyoruz. Otobüs şoförü gösterdiğimiz durakta bizi indiriyor. Bulunduğumuz durak otele çok yakın ancak faydalanacağımız bütün sokak, cadde isimleri Korece yazıldığından afallıyoruz : ) Birkaç kişiye derdimizi İngilizce anlatmaya çalışıyoruz ancak hiçbiri İngilizce bilmiyor. Biraz bekleyip, birkaç kişiye daha sorduktan sonra nihayet derdimizi anlayan biri çıkıyor. Sağolsun o da Japonya'daki arkadaş gibi bizi peşine takıp otele götürüyor, hatta bavullarımızdan birini o taşıyor, Uzak Doğu ülkeleri insanları muhteşem yaa : )

Yaklaşık 10 dakika kadar yürüdükten sonra oteli buluyoruz...

Bu oda için üç kişi günlük 100 TL ödedik. Bizi otele getiren arkadaş otelden çıkıp üst caddeden karşıya geçtiğimizde Gangnam'ın merkezine ulaşacağımızı ve burada her ihtiyacımızı karşılayabildiğimiz gibi, clublar, diskolar ve barlarda da eğlenebileceğimizi söyledi.

Eşyalarımızı yerleştirip biraz dinlendikten sonra etrafa göz atmak için dışarı çıkıyoruz. Etraf kocaman ve muhteşem mimarisi olan binalarla dolu. Ayrıca birçok binada kocaman led reklam panoları var. Güney Kore'nin dünyanın en büyük led üreticisi olduğu her halinden belli oluyor : )

Güney Kore inşaat sektöründe de oldukça yol kat etmiş. Mimarlar burada çok iyi projelere imza atmışlar. Etrafta yeni ve mimarisi muhteşem birçok bina var.

Hemen üst caddede bir Burger King var. Menü fiyatları ortalama olarak Türkiye ile aynı. Yemek yedikten sonra hava kararıyor ve biz şu meşhur Gangnam sokaklarında dolaşmaya çıkıyoruz.

Gece geç saatler olmasına rağmen Gangnam sokakları çok canlı. Her yer ışıl ışıl binalar, kafe, bar ve club dolu. Biz biraz dolaştıktan sonra gözümüze kestirdiğimiz bir cluba dalıveriyoruz. Giriş yaklaşık 15 TL ve ilk içecek ücretsiz. İçerisi çok kalabalık. Ortam gerçekten görülmeye değer. Burada birkaç saat eğlenip otelimize geri dönüyoruz.

Güney Kore' de en ciddi sorunlarımızdan biri de yemekler. Sokaklarda deniz mahsulü ürün pişirip satan birçok dükkan ve sokak satıcıları var ancak biz yemeye pek cesaret edemiyoruz. Bu nedenle sabah-akşam Burger King yapıyoruz. Sabah kalkıp biraz TV ve internette takıldıktan sonra sokaklara vuruyoruz kendimizi. Kahvaltı yapacak bir yer ararken karşımıza güzel bir pastane çıkıyor; "Paris Baguette". Hemen içeri girip envaı çeşit pasta ve börek çeşidinin içene dalıyoruz : ) 

Elinize tabak ya da sepet alıp reyonlardan istediğinizi alıyor ve kasada ödeyip, ister içerde isterseniz paket yapıp gideceğiniz yerde yiyebiliyorsunuz. İçeride kafe tarzı oturabileceğiniz yerler ve ücretsiz wifi da var.

Fiyatlar da öyle uçuk kaçık değil. Kişi başı ortalama 10-15 TL’ye kahvenizi içip, karnınızı doyurabilirsiniz. Bu dükkânın en hoşuma giden yanı imalatın dükkânın içinde, cam bir bölme ile ayrılmış olması oldu. Biz oradayken güzel Kore kızları burada çok leziz pastalar yapıyordu : )

Kahvaltımızı yapıp çıkıyoruz bu güzel dükkândan. Güney Kore' de teknoloji çok ilerlemiş demiştim. Ülkede mobil 4G teknolojisi kullanılıyor. Öyle ki burada birçok insan alışverişinde nakit para kullanmıyor. Öncelikle hepsinde en küçük 5' ekran telefon var. Zaten sokaklarda bekleyen insanların çoğu telefonu ile ilgileniyor. Ödemeleri de işte bu telefonlarla yapıyorlar. Tüm dükkân hatta taksilerde bile cep telefonunuzda önceden yüklediğiniz kredi kartınız ile ödeme yapabiliyorsunuz.

Dolaşırken biraz ilerideki kulübeler dikkatimizi çekiyor. Gangnam sokaklarından bu tarz dükkân çok var ve hepsinin önünde kızlar bekliyor : )

Yaklaşıp bakınca bu dükkânların falcılar olduğunu anlıyoruz. Yani sizin anlayacağınız; "kadın her yerde kadın"…

Bu arada İstanbul'dan arkadaşım Bilgin ile görüşüyorum. Kendisi Japonya seyahatimizde bize katılacaktı ancak pasaportu İngiltere konsolosluğunda olduğundan gelemedi. Şimdi bir gün sonra Güney Kore de bize katılacak. Ben ertesi sabah havaalanından onu alıp kaldığımız otele getireceğim.

Biraz dolaştıktan sonra otele geçip dinleniyoruz. Ben sabah Bilgin’i alacağım için erkenden yatıp uyuyorum.

Sabah erkenden kalkıp arkadaşımı karşılamak için Incheon Havaalanı’na gidiyorum. Yurtdışı gelen yolcu departmanına gidip Bilgin'i buluyorum. Burada birer kahve içip kendimize geldikten sonra otele dönüyoruz.

Bu sabah güzel bir kahvaltı yapacağız çünkü Bilgin gelmeden önce kendisine; çay, beyaz peynir, zeytin, kaşar peyniri ve birkaç kahvaltılık sipariş ettik : ) Sağolsun hepsini getirmiş. Ekmek almak için Paris Baguette'ye gidiyoruz. Bir önceki gün gördüğümüz baget ekmeklerden dört tane alıyoruz; biri sarımsaklı. Kasaya gidip ödeme yaparken kasiyer dâhil sıradakiler şaşkın şaşkın bize bakıyor. Sanırım Güney Koreliler bizim kadar ekmek tüketmiyor çünkü biz dükkândaki ekmeklerin yarısını satın aldık : )

Otele dönüp nihayet keyifli bir Türk kahvaltısı yapıyoruz. Bu arada domates ve karpuzu marketten aldık.

Merak edip sarımsaklı ekmeğin de tadına bakıyoruz ancak tatmamızla bırakmamız bir oluyor çünkü ekmek şekerli : )

Kahvaltıdan sonra dışarı çıkıp kıyafetlerimizi yıkayacak bir çamaşırhane bulmamız lazım. Resepsiyondaki kız bize arka sokakta bir çamaşırhane olduğunu söylüyor. Mutluluktan havalara uçuyoruz. Hemen kıyafetlerimizi alıp çamaşırhaneye gidiyoruz. Küçük ve şirin bir dükkân.

Çamaşır ve Kurutma makineleri bozuk para ile çalışıyor. Yaklaşık 8-10 kg çamaşırınızı 1 saat içinde 15-20 TL karşılığı yıkatıp kurutuyorsunuz. Vaktimiz olduğundan çamaşırlarımızı atıp dükkânda beklemeye koyuluyoruz. Dükkânın önünle sohbet ederken önümüzden bir zerzevatçı arabası geçiyor, açıkçası Seul’de bu kadarını beklemiyorduk : )

Çamaşırlarımız yıkanıp kurutulduktan sonra otele bırakıp dışarı çıkıyoruz.

Gündüzleri Güney Kore’de Japonya kadar olmasa da çok sıcak ve nemli. Biz de Japonya’da edindiğimiz tecrübe ile kendimizi metroya atıyoruz. Buraya metro demek yetersiz kalır çünkü ilk kata indiğinizde her yer mağazalar ile dolu. Burada aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Muhteşem bir altyapı açıkçası.

Metroda bir müddet gezindikten sonra bir şeyler içmek için yukarı çıkıyoruz. Etrafa bakarken güzel bir kahveci görüp içeri dalıyoruz; "Tom n Toms Coffee".

Kahve fiyatları Türkiye Starbucks ve diğer firmalar ile hemen hemen aynı; 5-12 TL. Ama kahveleri gerçekten çok lezzetli. Dükkânda hazır kek ve pastalar olduğu gibi ayrıca el yapımı, sipariş üzerine hamur açıp pişirerek servis ettikleri çörekler de var. Kafe içinde ücretsiz wifi da mevcut. Açıkçası önceki gün girip kahve içtiğimiz Starbucks’ta ücretsiz wifi bulamamıştım.

Alt fotoğrafta da göreceğiniz gibi sağ tarafta sigara içenler için ayrı bir oda da mevcut. Eğer buralara yolunuz düşerse şehrin hemen her yerinde şubesi olan Tom n Tons Coffee’yi tavsiye ederim.

Kahvelerimizi sipariş edip ödememizi yaptıktan sonra masamıza yöneliyoruz. Ancak görevli arkadaş bizi çağırıp elimize bir alet tutuşturuyor.

İlk başta cahil kalıp anlam veremediğimiz bu cihaz, siparişiniz hazır olduğunda size sinyal ile haber veriyor. Açıkçası ben bunu Türkiye' deki kahve zincirlerinde görmedim. Pek güzel bir hizmet.

Burada 1-2 saat sohbet ettikten sonra dışarı çıkıp gezinmeye başlıyoruz. Bilin bakalım gezinirken kiminle karşılaşıyoruz : )

Bu bir firmanın tanıtım kampanyası için yapılan gösteri. Ortadaki bey de PSY değil ama tıpkısı : ) Şarkı söyleyip, Gangnam dansı yaparak insanları eğlendiriyorlar...

Burada biraz vakit geçirdikten sonra otele dönüyoruz. Ertesi gün konser var ve bizim erkenden kalkıp Olympic Park Stadı’na gitmemiz lazım.

Sabah erkenden kalkıyoruz. Bavullarımızı alıp bir taksi çeviriyor ve stada gidiyoruz. Bu arada Güney Kore'de taksi fiyatlarının çok uygun olduğunu söylemeliyim. Az da olsa Türkiye' den daha uygun. Ancak belirtmeliyim ki Güney Kore'de iki çeşit taksi var; normal ve deluxe taksi. Deluxe Taksi normal taksiye göre daha pahalı ama bence normal taksiler bile size yeter çünkü hemen hepsi son model Hyundai araçlar ve oldukça lüks.

Kısa bir yolculuk sonrası 2002 Dünya Kupası'nın yapıldığı stat olan Olympic Park'a varıyoruz.

Önce etrafı gezinip hem keşif yapıyor hem de fotoğraf çektiriyoruz.

Daha sonra Chulho Shin ve eşi ile tanışıyoruz. 

Koreliler de Japonlar gibi genelde utangaç insanlar ancak siz ilk adımı atıp tanıştıktan sonra çok cana yakın ve sıcakkanlılar. Hemen kaynaşıyorsunuz.

Sonra tam da metro çıkışında beysbol malzemeleri satan bir dükkanın yanında kendimize uygun bir alan buluyoruz. Etrafta çok fazla seyyar satıcı var ancak Metallica tişörtü satan tek satıcılar biziz. Tezgâhımızı açıp, tişörtleri diziyoruz. Yanımızda deniz mahsulleri satan bir kadın ve takı satan iki genç kız da var. Genç kızlar İngilizce biliyor ve böylece az da olsa diğer esnaflarla iletişim kurmamıza yardımcı oluyorlar.

Tam her şey yolunda giderken yanımıza üniformalı 5 polis geliyor. Korece tezgâhları hemen kaldırmamızı söylüyorlar. İngilizce bilen kızdan yardım isteyip, Türkiye'den geldiğimizi, yardımcı olmalarını rica ediyoruz. Polisler oralı bile olmuyor. Tezgahı metro çıkışının arkasına almamızı, biraz sonra şeflerinin geleceğini, aksi halde kendilerinin kaldıracağını söylüyorlar. 15 dakika kadar ısrar etmemize rağmen tabir yerindeyse; Nuh diyorlar ama peygamber demiyorlar.

Biz tam umutları tüketmiş, arkadaşlarım tezgâhı toparlamaya giderken ben polislere telefonuma daha önce ne olur ne olmaz diye telefonuma indirdiğim; Kore Gazisi bir amca, Kore Savaşı ve gazi amcanın cenaze fotoğraflarını gösterip, İngilizce bilen kız arkadaş aracılığı ile gazi amcanın dedem olduğunu, zamanında kendileri için savaştığımızı ancak onların bize bugün yardımcı olmadığını söyleyip arkamı dönüp tezgâha toplamaya yöneliyorum. Polisler bunun üzerine arkamdan tezgâha gelip satış yapabileceğimizi söylüyorlar. Havalara uçuyoruz. Hatta aynı polisler ara sıra tezgâhımıza gelip, "işler nasıl, nasıl gidiyor" bile dediler : ) 

Sonra karşımızdaki tezgâhta deniz mahsulleri satan kadın yanımıza geliyor. Eşi için bir tişört satın almak istediğini söylüyor. Biz kendisine eşi için alacağı tişörtü hediye ediyoruz. Bu kadının çok hoşuna gidiyor ki beni ısrarla tezgâhına davet edip, bir şeyler ikram etmeye çalışıyor.

Sağolsun da ben bu tezgâhtan ne alayım : )

Ön taraftaki hamsi tavaya benzeyen balıktan istiyorum. Sağ olsun; ısıtıp, bıçakla porsiyonlayarak bir kâğıda koyup bize veriyor. Isırık almamızla bize bakan kadınla göz göze gelmemiz bir oluyor. Balık şekerli : ) Mecburen ısırdığımızı yiyip, kalanı kadına çaktırmadan tezgâhın kenarına bırakıyoruz. 

Gün sonunda güzel bir satış yapıp otele dönüyoruz. Sabah erkenden kalkıp, hediyeler alıp döndükten sonra akşam THY ile yaklaşık 11 saatlik bir uçuş sonrası İstanbul'a iniyoruz. 

Zafer Kara

Yazar Hakkında

Zafer Kara

Merhaba,Uzun yıllar özel bir şirkette Satış - Pazarlama işinin her basamağı görmüş biri olarak günün birinde kendimi bu işi yaparken buldum; İstanbul' da yaşıyor ve türlü etkinlikler (Konser,