Brezilya’dan 3 saatlik uçuş sonrası nihayet Buenos Aires semalarındayız. Kaptan iniş için alçalmaya başlıyor...
Buenos Aires Jorge Newbery Havaalanı’na iniyoruz. Uçaktan inip bantların önünde bavullarımızı beklemeye koyuluyoruz. Arkamızı döndüğümüzde ne görelim; kontrol noktasında tüm bavullar x-ray cihazından geçirilip tek tek kontrol ediyor. O anda “sıçtık” diyorum : )
Bavullarımızı alıp kontrol noktasına geçiyoruz. Üç tane arama noktası ve x-ray cihazı var. Yakalanmamak ya da hep birlikte yakalanmamak için hepimiz ayrı noktalardan geçiyoruz. Ancak buna rağmen yakalanıyoruz : )
50-55 yaşlarında iki erkek ve aynı yaşlarda bir kadın görevli bavullarımızı bir araya topluyor. Hemen bavullarımızı açıp ürünleri görüyorlar. Malları tek tek kontrol edip, bir yandan da İspanyolca yüksek sesle bir şeyler söylüyorlar. Meğer malları sayıyorlarmış : ) Ben diğer arkadaşlara uzaklaşıp müdahale etmemelerini söyleyip görevlilerle baş başa kalıyorum.
Sonra bana bir şeyler söylemeye başlıyorlar. Ben de kendilerine sadece İngilizce konuşabildiğimi söylemeye çalışıyorum. 5 dakika daha söylenip, vücut dili ürünleri ülkeye sokamayacağımızı söylüyor. Anlaşamadığımızı anlayınca içeride bir ofisten İngilizce bilen genç bir kadın çağırıyorlar. Dünyanın en güzel kızlarının bulunduğu Arjantin'de gerçekten güzel biri yanıma geliyor. Kendisi görevliler ile konuşup durumu anladıktan sonra bana dönüp; ürünleri ülkeye sokamayacağımızı, bu tip ticari ürünleri UPS, Fedex gibi özel kargo firmaları ile getirebileceğimizi söylüyor. Ben allem edip kallem edip şirinlikler, gülücükler ile görevlileri vergisini ödeyerek ürünleri içeri sokmaya ikna ediyorum. 600 $’dan açtıkları vergi pazarlığını, 300 $’a indirip, vergi ödeyerek sağ salim bu noktadan çıkıyoruz : )
Jorge Newbery Havaalanı oldukça küçük bir alana sahip. Hemen danışmadan bir harita alıp, görevli kadına rezervasyon yaptığım otele nasıl gideceğimi soruyorum. Kendisi otele taksi ile gidebileceğimizi, taksi için ise (daha pahalı olduğundan) hava alanı önündeki taksicileri değil, içeride bulunan taksi ofisini tercih etmemi söylüyor. Teşekkür edip, söylediği taksi bankosuna gidiyorum. Otelin adresini verip bavullarımızın fazla olduğunu ve büyük bir araca ihtiyacımız olduğunu belirtiyorum. Gideceğimiz otel için bize yaklaşık 15$ fiyat çıkarıyorlar. Bir müddet bekledikten sonra taksimiz geliyor. Bavulları yükleyip yola koyuluyoruz...
Yaklaşık 15 dakika sonra dünyanın en büyük caddesiolan Avenida Julio 9 (Temmuz Caddesi)’dan geçiyoruz.
Caddede biraz ilerledikten sonra sağa dönüp yaklaşık 3 dakika sonra otelimize varıyoruz. Otelimiz Balvanera denilen semtte Blanro Hotel. 4 kişilik bir oda için 3 günlüğüne 190 Dolar ücret ödüyoruz.
Odamıza çıkıp bavullarımızı yerleştirdikten sonra akşam yemeği için dışarı çıkıyoruz. Buenos Aires sokakları bana İstanbul Nişantaşı'nın eski konaklarını hatırlatsa da caddeye çıktığımızda gerçekten Arjantin mimarisinin büyüsüne kapılıyorsunuz.
Özellikle Avenida Julio 9’da çok renkli dükkânlar, tango gösterisi yapılan salonlar ve tarihi binalar mevcut. Buraları tamamen gezmeniz için en az iki güne ihtiyacınız olacak.
Biz yaklaşık iki saat gezindikten sonra havanın da kararması nedeni ile kendimizi ilk gece acemiliğinden yakındaki bir McDonalds'a atıp yemek yiyor ve otelimize dönüyoruz. Hemen belirteyim burada menü fiyatları Türkiye ile hemen hemen aynı...
Rahat bir uyku çektikten sonra sabah erkenden kalkıp resepsiyondaki görevliden rica edip bir taksi çağırıyor ve One Direction'ın bizim için ilk konserine; Estadio Velez Sarsfield'e gidiyoruz.
Konser için bekleyen o kadar çok insan var ki şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz : ) Kapıdaki kuyruk en az 5 km uzuyor. Kuyruk aralarında ve çevrede en az bin tane çadır var. İnsanlar buraya geceden gelmiş : ) Tabii biz de stada geldiğimizde insanlara ayrı bir heyecan katmadık değil : ) Şaka şaka, yanımda kameralar var.
Kuyruğu görüyor musunuz, bu sadece kadrajın alabildiği cadde. Kuyruk 5 km’den fazla uzuyor...
Ne One Direction'mış bee : )
İşte çadırların bir kısmı. Buradan Acun Ilıcalı, Ahmet San' a sesleniyorum; abi acil One Direction'ı Türkiye'ye getirin!!!
Bunlar da benim kankalar : ) Kızlarını konsere sokabilmek için geceden beri çadır kurmuş bekleyen binlerce aileden sadece biri. Helal olsun böyle anne ve babalara...
Biraz etrafı gezindikten sonra tezgâhlarımızı açıp satışa başlıyoruz : )
Belirtmeden edemeyeceğim, yabancı bir ülkeyi turist olarak gezmek ile bizim gibi satış için gezdiğinizde çok farklı bir keyif alıyorsunuz. İnsanlar size çok sıcak tepkiler veriyor. Genellikle kendimizi uzaklarda olmamıza rağmen hiç yabancı hissetmiyoruz. İnsanlar sizi ilk gördüğünde bir şaşırıyor ama sonrasında çok sıcak yakınlıklar başlıyor. Size yardımcı olmak için çabalıyorlar. Belki şaşıracaksınız ama bunu en çok hissettiğim ve yaşadığım yer dünyanın en tehlikeli şehirlerinden biri olan Rio De Janeiro oldu.
Arjantin Buenos Aires'te o kadar çok seyyar satış yapan insan var ki açıkçası bunu hiç beklemiyorduk. Bu durum ülkenin ekonomik durumumun sıkıntılı olmasından kaynaklansa da stat çevresinde en az iki bin tane seyyar satıcı ile karşılaşıyoruz. Ama Brezilya ve Uruguay ile karşılaştırırsak konserin en çok ilgi gördüğü ülkenin Arjantin Buenos Aires olduğunu da belirtmeliyim.
Satış yaparken bir şey dikkatimizi çekiyor. Burada hemen hemen herkesin elinde bir bardak, çantasında da mate çayı ve bir kettle dolusu sıcak su var. Bardağın ¾’üne kadar mate çayı ile doldurup, üzerine sıcak su ve şeker ekleyip, bittikçe su ekleyip özel bir metal pipet ile içiyorlar.
Ben tadını merak edip iki kadından çay istiyorum. Sağolsunlar beni kırmayıp hemen yeni bir bardak demleyiveriyorlar : )
Bilgin ile tadına bakıyoruz. Ben genelde çayı şekersiz içtiğimden mate çayını da şekersiz deniyorum. Açıkçası tadını pek beğenmiyoruz. “Nerde bizim Rize çayııııı, nerde Arjantin'in mate çayı baba” diyorum Bilgin' e : )
Gözlerimiz doluyor, canımız Türk çayı istiyor Arjantin Buenos Aires'te :) Neyse satışa devam...
Zaman geçiyor ve akşam oluyor. Konserin başlamasına bir saat kala bir kızdan yaklaşık 60 TL’ye fazla olduğunu söylediği bir konser bileti alıyorum. Normal fiyatı 120 TL. Diğer arkadaşım İbrahim'e bir sırt çantası mal yapıp konsere sokuyoruz.
Eminim şu anda Türkiye' den yazımı okuyan One Direction severler dişlerini sıkıyordur o bilet ile içeri girmediğim için : ) Merak etmeyin, ben Rio De Janeiro konserine girdim, hem de biletsiz : )
Konser bitimine yarım saat kala arkadaş içeriden çıkıyor. Performansını pek beğenmesek de içeride bir şeyler toparlamış. Çantalarımızı alıp bir taksi çeviriyor ve aynı stattaki ikinci konser öncesi dinlenmek için otelin yoluna koyuluyoruz.
Yolda taksici ile sohbet ederken karnımızın acıktığını ve bizi çok pahalı olmayan bir et lokantasına götürmesini istiyoruz. Kendisi arkadaşının bir restoranı olduğunu, etlerinin çok lezzetli olduğunu ve burada yemek yiyebileceğimizi söylüyor. Biz de kabul edip rotamızı oraya çeviriyoruz.
Arjantin ve Uruguay dünyanın en lezzetli, en güzel ve organik etlerine sahip ülkelerin başında geliyor. Buraya gelirseniz mutlaka bir et restoranına uğrayın.
Bir müddet sonra restorana varıyoruz. Uzunca bir koridordan içeri giriyoruz. Bu koridor kocaman bir yemek salonuna çıkıyor. Masalar yuvarlak ve 6-8 kişilik. Kendi kendime “Hoşgeldin Arjantinli kucağına” diyorum : ) İçerisi o kadar lüks ki dört aç Türk en az 150 Dolar hesap öderiz burada diyorum. Taksici bizi restoranın sahibi ile tanıştırıyor ve masamıza geçiyoruz, menü geliyor. Garsonlar frak giymiş, kollarında havlu gibi bir bez ile servis yapıyor.
Biz iyi pişmiş birer porsiyon et, salata ve içecek sipariş ediyoruz. Yarım saat sonra etlerimiz geliyor. Kişi başı porsiyonda 450 gr et var. Öyle lezzetli ki ben tamamını bitiriyorum : )
Bir saat kadar sonra hesap istiyoruz. Tutar yaklaşık 80 Dolar, çok uygun. Yani kişi başı 20 Dolar. Ben 10 Dolar da bahşiş bırakıyorum. Restoran sahibi masamıza gelip misafir olduğumuzu söyleyip 10 Dolar'ı geri vermek istiyor. Kabul etmiyor ve ısrar edip almıyorum. Çok nazikçe kapıya kadar bizi uğurluyor. Taksiye binip otelimize dönüyoruz.
Ertesi gün erkenden konser alanına gidiyoruz. Kalabalık yine aynı. Gün boyu çalışıp gece yine otele dönüyoruz.
Daha sonra ben resepsiyondaki arkadaştan bilgi alıp, taksi çağırıp bu kez yemek yemek için otelimize yakın bir noktadaki Chiquilin Restoran’a gidiyoruz.
Biz Chiquilin'e vardığımızda saat 23.00 sıralarıydı. Kapıda üç çift sıra bekliyor. Biz de rezervasyon yaptırıp 20 dakika kadar kapıda bekliyoruz.
Sonra görevli bizi de içeri alıyor. İçerisi gerçekten büyüleyici. Restoran size sessizce “Arjantin'e Hoşgeldiniz” dercesine otantik bir hava sahip. Oldukça da profesyonel işletiliyor.
Olur da bir gün yolunuz Arjantin Buenos Aires'e düşerse mutlaka Chiquilin'de akşam yemeği yemenizi tavsiye ederim. Etleri muhteşem, fiyatları da öyle çok abartılı değil. Kişi başı güzel bir akşam yemeğini ortalama 25 $’a yiyebilir, buranın büyüleyici havasına kapılabilirsiniz...
Ertesi sabah kalkıp otelde kahvaltımızı ediyoruz. Akşam feribot ile Uruguay'a geçecek, oradaki konserde çalışacağız. İnternet üzerinden resepsiyon görevlisinin de yardımı ile biletlerimizi alıyoruz. Ancak yaklaşık 6 saat kadar bol vaktimiz var. Bu vakti Buenos Aires sokaklarında gezerek geçirmeyi planlıyoruz. Ayrıca üzerimizde konserlerde topladığımız Arjantin Peso'ları var ve bu paraları Dolar'a çevirmemiz lazım.
Bavullarımızı otele bırakıp etrafta dövizci aramaya başlıyoruz. Aslında daha önce yaptığım araştırmalarda Florida Caddesi’nde pasajlarda kambio (dövizci)'lar olduğunu öğrendik ancak biz yine de gezinirken dövizleri yanımıza alıyoruz.
Biraz gezindikten sonra bir dövizci görüyoruz. İçeri girip başlıyoruz sıra beklemeye. Biraz bekledikten sonra içeride bulunan güvenlik görevlisine durumumuzu anlatıyoruz ancak ülkede dolar yasak olduğundan para bozduramayacağımızı söylüyor.
Biz de çıkıp gezinmeye devam ediyoruz. Hediyelik eşya satan bir dükkâna giriyoruz. Dükkân bizdeki “Ne Alırsan 1 TL”ciler konseptinde. Fiyatlar da makul. Aslında tam da aradığımız yer. Hemen hemen her şey Arjantin' e özgü. Biz dükkândan Arjantin mate çayı bardağı, metal mate pipeti, Arjantin purosu ve birkaç başka hediyelik eşya alıp çıkıyoruz. “Mate bardağı alınır da mate çayı alınmaz mı” diyoruz sonra. Bu dükkândan çıkıp hemen yakındaki bir markete girip 1 Kg mate çayı alıyoruz.
Biraz daha gezindikten sonra otele dönüp eşyalarımızı alıyoruz. Resepsiyondaki arkadaş bize bir taksi çağırıyor ve önce Florida Caddesi’ne, oradan da Buquebus (feribot) ile Uruguay'a geçeceğiz.
Resepsiyondaki arkadaşımız ile vedalaşıp taksiye biniyoruz. Yarım saat kadar sonra Florida Caddesi’ndeyiz. Sağ olsun taksi şoförü bizimle gelip yardımcı oluyor. Nişantaşı sokaklarına benzer bir cadde burası. Her köşe başında bir kambiyocu. 1-2 kambiyocu ile görüştükten sonra dövizlerimizi dolara çevirip oradan ayrılıyoruz. Açıkçası Florida Caddesi döviz bozdurmak için tam da yeriymiş...
Taksici bizi oradan Buquebus feribot iskelesine bırakıyor. Terminal küçük ama çok nezih. Biletlerimizi alıp yarım saat kadar bekledikten sonra Arjantin gümrük görevlisi pasaportlarımız kontrol edip çıkış kaşesi vuruyor. Oradan da feribota geçiyoruz.
Feribotun içinde Free shop bile var : )
Yaklaşık iki saatlik bir yolculuk sonrası varıyoruz Uruguay'a...