Gezimizin en renkli günü, çünkü bugün Torres del Paine Milli Parkı’na gideceğiz. Bu turun ücreti 100 $ civarında. Ancak biz ferdi olarak gitmeye karar verdik. Punto Arenas’tan otobüse binerek Puerto Natales’e gidiyoruz. Otobüs ücreti kişi başı 40 $. Punto Arenas ve Puerto Natales arası yaklaşık 250 km. Puerto Natales’ten yine otobüs’e biniyor ve Torres del Paine Milli Parkı’na geliyoruz. Burada da otobüse 20 $ ödedik. Parkın giriş ücreti ise 8 $.
Torres del Paine Milli Parkı, dünyanın en güzel alternatif turizm köşesinden biri olarak tanımlanıyor. Parkın büyüklüğü 2.420 kilometrekare.
Giriş kapısında park defterine gezeceğiniz rotayı, hangi dağ evi, kamp veya “Refuqio” denilen park evinde kaç gün kalacağınızı yazıyorsunuz. Rehber almak mecburi değil, ama almanızı tavsiye ediyorlar. Bu geniş park alanında kaybolma ihtimalinize karşı, öngörülen sürede çıkmazsanız sizi aramaya başlıyorlar. Parkta çok fazla güvenlik önlemi alınmış. Önceki yıllarda buraya gelen turistlerin yaktığı kamp ateşinden yangınlar çıkmış ve ormanların önemli bölümü yanmış. Bu nedenle güvenlik çok önemli. Parkın kirletilmemesi için de sıkı çevre kontrolleri yapılıyor. Parkta yürüyüş parkurları bulunuyor. Park, 1978 yılında UNESCO tarafından “Biosfer Rezerv Alanı” ilan edilmiş. Bölgede sıcaklık yaz aylarında 11 derece, kış aylarında ise ortalama 1 derece civarında.
Park içinde en çok görmek istediğimiz ve parkın simgesi haline gelmiş olan yer “Paine Masifi”. Geziye çıkmadan önce resimlerini gördüğümüz 3 adet sivri granit kayadan oluşan bu tepeler muhteşem bir görsellik oluşturuyor. 10 milyon yıllık granit kaya bloğunun deniz seviyesinden yüksekliği 2.200 metre ile 2.500 metre arasında değişiyor. Arasındaki ince uzun yükseltileri iğneye benzetildiğinden, “iğneler” anlamına gelen Los Torres adını almış. Bu yan yana duran sivri, uzun granit yükseltiler “Akbabaların tahtı” diye de isimlendiriliyor.
Parktaki en yüksek dağ 3.050 m yükseklikteki Cuemos Del Paine. Torres del Paine Milli Parkı fauna ve florası ile de muhteşem. Bölgeye has kanat genişlikleri 3 metreyi bulan Condor kuşlarına rastlanabiliyor. Akbaba cinsi olan bu kuş, Güney Amerika’ya has yırtıcı bir kuş ve gözlere saldırması ile ünlü. Condor kuşu ülkenin sembolü haline gelmiş, Şili devlet armasında bile yerini almış.
Yine parkta And dağlarına özgü 4 bin metre yükseklikte yaşayabilen guanakolara rastlanabiliyor. Guanako, devegiller familyasının vahşi bir türüdür. Lamalar ile akraba olan Guanakoların tüyleri çok iyi kalite kazak, hırka vs. Yapımında kullanılmaktadır. Parkta görülebilecek diğer önemli canlılar ise kedigillerden yırtıcı bir hayvan olan pumalar, devekuşuna benzeyen ama uçamayan bir kuş türü olan Darvin Nandu’lar, Patagonya tilkileri, siyah boyunlu kuğular, beyaz başlı ördeklerdir.
Park flora açısından da çok zengin. Yemyeşil ormanlar, tunduralar, kırmızı, sarı ve mor renk ağırlıklı çeşitli çiçekler doğaya renk katıyor. Parkın içinde dağlar vadilerle, nehirler göllerle, buzullar şelalelerle buluşarak muhteşem bir ortam oluşturarak insanı büyülüyor. Ne müthiş bir yermiş bu Patagonya...
Torres del Paine parkı içinde sayısız tatlı su gölleri ve birkaç tane de tuzlu su gölü var. Logo del Toro, Sarmiento, Grey bunlardan sadece birkaçı. Ayrıca Paine Casada Salto Grande gibi pek çok şelale de bu parkta bulanan güzelliklerden.
Parkın büyük bir kısmı buzullarla kaplı. En ünlüsü ise Grey buzulu. Bu buzulu görmek için Grey gölü kenarından bindiğimiz bir gemi ile Grey buzullarına doğru yol alıyoruz. Gölün rengi yeşil - gri arası olduğundan bu adı almış göl. Grey buzulları muhteşem görünüyor. Yaklaştıkça buzulların rengi büyülüyor insanı. Buzullar ilk oluşumunda rengi lacivert oluyor. Oksijenle temas ettiğinde mavinin çeşitli tonlarına, daha sonra da beyaza dönüşüyor.
Torres del Paine Milli Parkı trekking tutkunları, dağcılar, hayvan ve botanik meraklıları için adeta cennetten bir köşe. Endemik flora ve faunası ile Şili Patagonyası dünyanın en güzel köşelerinden biri.
Puerto Natales’den tekne ile Torres del Paine parkının 50 km batısındaki 85 bin kilometrekare alanı ile Şili’nin en büyük milli parkı olan Bernardo O’Higgins parkına gidebilirsiniz. Park içindeki Balmaceda ve Sorreno buzulunu görebilirsiniz. Biz zamanımız olmadığından bu turu almadık. Şili Patagonyası’nın güney kıyıları yüzlerce fiyord, buzul gölü, ada ve adacıklarla dantel gibi işlenmiş.
Çok etkileyici olan bu bölgeyi içinize tam olarak sindirebilmeniz için kısıtlı zamana sığdırmamanızı öneririm.