Hep sırt çantalı gezginlere imrenmiştim, ancak kısmet oldu. Bu yolculuk için ilk fikir The Way filmini izleyerek başladı. Filmi izledikten 10 dakika sonra Etem ile birlikte gidiş tarihimizi ve rotamızı tespit etmiştik bile.
Avrupa’nın ve dünyanın en tanınmış yürüyüş yollarından biri de St. James Yolu, diğer deyişle İspanyolcası “Camino de Santiago” yani “Santiago Yolu”.
Yazar Paulo Coelho da bu yolun 700 km'lik etabını yani Pireneler'den Santiago'ya kısmını yürümüş ve izlenimleri Hac kitabının temellerini oluşturmuş.
Katolikler için kutsal bir hac yolu olarak ünlenmesine karşın, bugün artık tamamen kültürel,sportif, turistik bir yürüyüş yoluna dönüşmüş.
Hac amaçlı yürüyen çok çok azalmış. İnsanlar sağlık için, kendini dinlemek için ve yeni kişilerle tanışmak için bile yürüyorlar.1985’ten itibaren UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan Santiago Compostela şehri 2000 yılında da Avrupa Kültür Başkenti olmuş.
Yola ait efsane ise şöyle; İsa’nın havarilerinden birinin oğlu Yakup Ortaçağ'da Kudüs’te öldürülür ve gömülmesine izin verilmez.
Müritleri gemi ile Santiago de Compostela'ya ulaşır ve kemikleri buraya gömerler.
Önceleri kilisenin karşı çıkmasına rağmen burası kutsal bir yere dönüşür ve gömüldüğü yerde bir şehir oluşur. Katolikler için kutsal olan yolun resmi bir başlangıcı yok. Avrupa'nın herhangi bir yerinden başlanabiliyor. Amaç St. James’in kemiklerinin bulunduğu şehire ulaşmak, bu yollardan en popüler olanı da "Camino Francés"- Fransız yolu.
İsteyenler 700-800 km. yol yürüseler de biz son etap olan 120 km'lik Sarria-Santiago de Compostela arasını yürüdük.
Yürüyüşümüz 6 gün sürdü, en uzun yürüyüşümüz 27 km, en kısası ise 19 km idi. Telefona indirilen bir uygulama ile yürünen rota ve km. ölçmek mümkün.
THY'nin Santiago de Compostela’ya Bilboa aktarmalı seferi var. Uçuşumuz 4+1 yaklaşık 5 saat sürdü. Santiago de Compostela havalimanından yarım saat de bir kalkan otobüsle Lugo’ya, oradan da başka bir otobüsle yürüyüşe başlayacağımız Sarria’ya gittik. Otobüs şirketi detaylarını http://www.empresafreire.com/ sitesinden görebilirsiniz.
Yol üstünde ''Albergue'' denilen pansiyonlarda, kiliselerde, gönüllü evlerinde çok cüzi miktarlara konaklanabiliyor. Ancak ben biraz da korkarak, risk almadım ve Booking'den yol üstündeki mola noktalarımızda rezervasyonlarımızı önceden yapmıştım.
Sarria’daki ilk otelimiz, yemekleri de güzel olan, çok sevimli bir taş bina; Casa Barbadelo.
Yol dağ, tepe aşılarak yürünüyor, birçok köyden geçiliyor, mola vermek için birçok cafe-bar, restaurant var. Yollar çoğunlukla sert toprak patika, kısmen taş döşenmiş, bazı yerler ise asfalt.
Yol tamamen sarı deniz kabuğu logo ve sarı ok işaretlerle işaretlendiğinden kaybolmak imkansız. Yol boyunca en ücra ormanlarda bile yol bulmakta hiç zorlanmadık. Her yol ayrımında mutlaka bir sarı işaret vardı.
Yolu yürüyecek olanlara bu amaca özel bir belge (pasaport deniliyor) veriliyor ve yol üzerinde bulunan her köyde hotellerde, restaurantlarda vs. bir damga vuruluyor, genellikle de kaşe bir sehpada duruyor ve kendiniz kaşe basıyorsunuz.
Her gün en az 2 damga vurulan bu pasaport gösterildiğinde de Santiago'daki büyük katedralde size bir bir Hac sertifikası takdim ediliyormuş. Bizim için önemli olan, yola ait bir anısı olan bu pasaportlardı.
İsteyen hacılar Santiago de Compostela’ya vardıktan sonra daha da ileri giderek Atlas Okyanusu kıyısındaki Finisterre kasabasına gidip yıkanıp hac seyahatlerini noktalıyorlarmış.
Bizim de yürüdüğümüz son etabı ortalama her sene 130 bin kişi yürürken, bu sayı son yıllarda 250-300 bin kişiye yaklaşmış. Yani yürüyüşün çoğu yerinde etrafınızda başka yürüyenleri görüyorsunuz, bazıları bu yolda arkadaşlıklar kuruyorlar. Bizim konuştuğumuz kişiler Avustralya, Kanada, Hollanda ve İspanya’nın değişik yerlerinden gelmişlerdi. Hemen hemen aynı kişilerle 1 hafta boyunca yürüdük. Sanırım bizim gibi sabah erkencilerdi yol arkadaşlarımız.
Galiçya köy evleri muhteşemdi. Çok şık çiftlik evleri vardı, binalar da bahçeleri de sanat eseri gibiydiler. Ancak biz en çok taş işçiliğine hayran kaldık.
Galiçya çok yağış aldığından (senenin yarısı yağmurluymuş) her taraf yemyeşil ve her yerden dereler akıyor. Yol boyunca bolca pınar gördük, derelerin üzerinden atladık.
Kırsaldaki otellerimizden birisi; Casa Assumpta:
Kuzey İspanya yemekleri, şaraplarıyla ünlü. Özellikle de deniz mahsulleri, hemen her yerde pulperia dedikleri ahtapot restoranları vardı.
Cangrejo (yengeç)
Pulpo (ahtapot)
Tapas Bar (yedik içtik, bulaşıkları yıkamaya hazırlanırken :) hesap EUR 17 geldi).
Yemek ve içki fiyatları da genellikle diğer Avrupa fiyatlarından düşük. Mesela kahve Eur 1,20.
Daha önce örneklerini Danimarka’da gördüğümüz uygulamaya burada da sık sık rastladık. İnsanlar bir örtü üzerine veya bir tezgaha meyve, kek, çikolata v.s. koymuşlar, üzerlerinde fiyatları yazılı, istediğini alıp parasını kutuya bırakıyorsun hatta para üstünü alıyorsun. Başında bekleyen yok, nöbetçi yok. Sistem tamamen güven üstüne işliyor.
Dağın başında açık büfe :)
Yürüyüş boyunca geçtiğimiz köylerde hemen her evin bahçesinde bir yapıya rastladık. Yerden 1-2 metre yükseklikte taş ayakların üzerinde, üzeri hava geçirecek şekilde aralıklı ahşaptan yapılan bu yapılar eskiden yapılan ama halen de kullanılan bir çeşit kilermiş. İçlerinde kuru mısır falan saklıyorlar.
Sarria-Santiago de Compostela rotasında; yükseltiler, mesafeler ve konaklama bilgilerinin olduğu tablo çok işimize yaradı, en yakın mola yerine kaç km var, kaç km yokuş çıkacağız bilgilerinden yararlandık.
6 günlük yürüyüşten sonra ulaştığımız Santiago de Compostela'da katedralin meydanı taş kaplı, geniş bir meydan. Her yerden, her ülkeden insanlarla dolu.
Gelmişken bu meydandaki 1 Mayıs yürüyüşüne katılmamak da olmazdı elbet. Maalesef 1 Mayıs fotoğraf ve videolarımız çok başarılı değil.
Gezimizdeki 7. otelimiz katedral kadar nefes kesici bir bina olan Hospedería San Martín Pinario. Katedralin hemen yanında olan otelimiz eskiden manastırmış. Devasa otelin duvarlarının kalınlığı 1,5 metreye yakındı sanırım. İçerdeki koridorlar, salonlar, yemek salonu çok etkileyiciydi.
Santiago otelimiz, Hospedería San Martín Pinario
Sağlıcakla kalın...