İzmir'in Gezmeden Olmazları

İzmir bu ülkede yaşayan herkes için mutlaka bir şeyler ifade etmektedir. İlkokulda okuduğumuz yollarında çiçekler açan, düşmanın denize dökülerek kurtarıldığı, 9 Eylül’ün meşhur İzmir’i, özellikle bu şehrin sakinleri için başlı başına bir tutkudur. İzmirliler biraz şovanisttir de diyebiliriz söz konusu memleketleri olunca : )

Tatlı bir hafta sonu kaçamağında da olsa, geçerken uğruyor da olsanız, ciddi ciddi uzunca bir sürenizi bu şehri gezmeye harcayacak da olsanız buyurun size kısa bir İzmir'de gezilecek yerler özeti.

İzmir’e gelince bir Konak gezmemek olmaz. Nerede kalırsanız kalın, bindiğiniz birçok toplu taşıma aracı Konak bölgesine getirecektir size. Meşhur saat kulesinin altında palmiyeler arasında fotoğraf çektirip de Facebook’a koymazsanız örneğin, önemli bir ritüel eksik kalır : ) Tabi bir de şu var ki hiçbir İzmir gezisi Kemeraltı’nın eski çarşısını gezip, Kızlarağası Hanı’nda bir kahve içmeden tamamlanmamalı. Kemeraltı özellikle AVM’lerin hayatın bu kadar büyük bir parçası olmadığı dönemde alışveriş kavramıyla özdeşleşmiş bir yerdi. Bir çok işportacının sokaklarda bağırarak (“Gel vatandaş geel!”) ürünlerini sattığı, çeşitli pasaj ve dükkanlarda kumaştan konfeksiyon giyime, baharattan tatlıya kadar çeşitli ürünleri bulabildiğiniz dev bir açık hava AVM’si gibi düşünebilirsiniz burayı.

Kemeraltı’nın hemen girişindeki Kızlarağası Hanı ise adeta İzmir’in Kapalıçarşı’sı gibidir. Osmanlı döneminin tüccar hanı olan bu eski bina artık bir ticaret ve hatta kültür merkezi niteliğinde. Bakır ustalarından nargile satan dükkânlara, sanat atölyelerinden takıcılara kadar size hoşça vakit geçirtecek bir gezintidir Kızlarağası Hanı ve tabi ki yorgunluk atmak için de hanın avlusundaki minik taburelere oturup soğuk bir şeyler ya da bir acı kahve. Eğer vakit varsa bir de karşındakiyle sıkı bir tavla maçı : )

İzmir eğer bir ilkokul sınıfı olsaydı, sınıf başkanı Alsancak olurdu. İzmir’in tam göbeğinde, fuarın dibindeki bu semt, güzel kafe ve pastaneleri, gözde markalarıyla alışveriş noktaları ve özellikle gençler tarafından rağbet gören barlarıyla İzmir’in belki de en yoğun gezilen yerlerinden. Meşhur Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde atılan bir turda tanıdıklara rastlayıp yol üstü sohbet etmek, kokoreç sandviçi eşliğinde bar çıkışı karnını doyurmak ya da hafta sonu Sevinç Pastanesi’nden alınmış bir dilim adisababa veya Fil Pizza’dan tek dilim pizza İzmirliler’in, özellikle benim yaş grubum için gözlerini dolduracak güzel anılardır.

İzmir Kordon’u bilmeyen yoktur herhalde. Konak’ın hemen dibindeki Pasaport bölgesinden başlayıp, Gündoğdu kavşağından (hani şu meşhur miting alanı) devam eden, Alsancak berisindeki limana kadar uzanan, üzerinde çeşitli kafe, restoran, meşhur İzmir otellerinin ve barların bulunduğu, İzmir’in gece hayatının olduğu kadar, akşamüstü aile gezmelerinin de merkezi olan o meşhur Kordon. Kordon’da akşamüstü günbatımında içilen bir birayla, midye dolmanın tadı Türkiye’de başka bir yerde yoktur desem, belki biraz fazla İzmirli konuşmuş olurum : ) Benim çocukluğumda Kordon’da, genelde fuarın kapılarından birinden başlayan, fayton turları çok popülerdi. Bugün hala faytonları görebilirsiniz, ancak fiyatları oldukça turistik, siz bilirsiniz. Bir de önemli not: Eğer Kordon’a arabayla gelirseniz uzun süre park yeri arayacağınızı bilin. En güzel fikir, Alsancak civarında bir otoparka arabayı bırakıp Kordon’a doğru yürümek.

İzmir’in Orta Yeri tabi ki meşhur İzmir Fuarı’dır. İzmirli olmayan birçok arkadaşımın duyduklarında çok da anlam veremediği bir şey bu. Ben de her zaman çok eğlenmişimdir onların bu tepkileri karşısında. Öyle ya, bir şehrin sakinleri o şehrin içindeki endüstriyel fuarlarla ilgili neden nostaljik ve romantik duygulara sahip olsunlar ve orayı sosyal bir ortam olarak görsünler ki? : ) Halbuki yaşı şu aralar 25-45 aralığında olan (20’li yaşlardakilere kıyak geçtim hadi : )) İzmirliler için İzmir Fuarı yalnızca üzerinde her sene Eylül ayında gerçekleştirilen İzmir Enternasyonal Fuarı ile değil, aynı zamanda fuarı ta 1923’e, Cumhuriyet’in ilanının bile öncesine dayanıyor. Evet, yanlış duymadınız. İzmir Fuarı Türkiye Cumhuriyeti’nden daha eskidir. İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat 1923’te burada yapılmış ve o günden sonra burası yıllarca Türkiye’nin en önemli kongre merkezi olarak kalmış.

Tabi ki İzmirliler için fuar, daha önce söylediğim gibi, yalnızca kongre anlamı taşımıyor. Çocukluğumun klasiklerinden birine götüreyim sizi... İçinde her ne kadar fuardaki pavyonları (fuar stantları) gezip de değişik ürünleri görmek olsa da, beni esas çeken her zaman sonrasındaki lunapark, hayvanat bahçesi, dondurma ve uçan balondu : ) Troleybüslere binerek (bilmeyenler için yukarıdaki tellerden elektrik alarak ilerleyen eski otobüsler), Varyant’tan (Eşrefpaşa’dan Konak göbeğine döne döne inen çılgın yol) aşağı süzülerek Konak’ta denizi görüp de gidilen fuar, özellikle de gazinolarıyla çok ünlüydü. Zamanında Safiye Ayla, Gönül Yazar, Bülent Ersoy, Zeki Müren, Sezen Aksu, Tanju Okan İzmir fuarıyla özdeşleşmiş sanatçılardı. Şimdiki adı İzmir Kültürpark olan İzmir Fuarı, Basmane’den Montrö kapısına, Lozan ve Alsancak’tan 9 Eylül kapısına şehrin göbeğini olduğu gibi kaplayan, içinde yüzme havuzundan koşu parkuruna kadar çeşitli spor tesislerini, evlendirme dairesi ve nikâh salonu, çeşitli gazino ve eğlence mekanlarını, 4 konferans salonu ile 14 sergi salonunu barındıran lunaparklı, hayvanat bahçeli bu büyük tesis İzmir’lilerin halen gözbebeği. Öyle olmasının bir sebebi de şehrin göbeğindeki bu alanin ülkenin tanıtımı ve ticaretine hız vermesi ve topluma kültürel katkıda bulunması amacıyla İzmirliler’e Atatürk tarafından hediye edilmiş olması. Aslında korkmuyor da değilim, şu anda fuarda 8000 tane de ağaç varmış valla, umarım içine saray filan yapmazlar : )

Fuar kadar olmasa da yine de çok enteresan bir açık hava alanı da mutlaka Teleferik. Balçova semtinden bineceğiniz teleferik sizi İzmir’i ayaklarınızın altına serecek bir tepeye çıkarır. Yalnız burada küçük bir kötü haber var: 2007 yılında modernizasyon için kapatılan teleferik halen daha işlemleri bitirilip de açılamadı. İzmirliler’in de isyan ettiği bu durum bu günlerde çözülmek üzere diye biliyorum ama siz gitmeden önce yine de bir kontrol ediniz.

Hazır Balçova civarlarındayken bir diğer gezilecek nokta ise pek tabi ki İnciraltı tarafı. Fahrettin Altay’dan Balçova’ya doğru sahil yolu bitiminde hafif deniz kenarına doğru seğirtip feribotları geçerseniz, yol sizi sağ tarafınızdaki parkın yanından İnciraltı’na götürür. Burası özellikle gençlerin açık hava kafeleri, salaş balıkçılar ya da bahçeli kahvaltı mekânları için tercih ettiği noktalardır. Dalgalar neredeyse ayaklarınıza çarparken birer midye tava söyleyip biranızı yudumlayabilirsiniz. Devamında da kısa bir Sahilevleri turu atarsanız tam yerel halk gibi yapmış olursunuz. Sonrasındaki adım ise martılara atılacak gevrekleri (simit mi? o da ne? : )) yanınıza alıp Karşıyaka feribotuna arabanızla ya da yaya olarak binmek.

Karşıyaka’ya indiğinizde ise sizi gerçekten çok güzel bir dünya bekliyor olacak. Gezip görecek çok fazla bir eser bulacağınız için söylemiyorum bunu. Burada bulacağınız en önemli ve değerli şey, oradaki halkın kendine has yaşama şekli olacak. Çocukların doldurma sahilde paten ve kaykay yaptığı, ailelerin bebekleri ve köpekleriyle yürüyüşe çıktığı, gençlerin basketbol ve futbol oynadığı, gün palmiyelerin arasından kıpkırmızı bir güneşle batmak üzereyken Karşıyakalılar’ın deniz kenarının tadını çıkardığı bu sahil tarafı belki de Türkiye’nin en yaşanası yeridir. Belki de bana öyle geliyor bilmiyorum.

Tüm hayatımı İzmir’de geçirdim diyemem. Memur çocuğu olmanın getirdiği doğal gezginlik, öğrenim ve iş hayatının rüzgârlarıyla birçok başka şehirde de yaşadım. O yüzden tam İzmirli miyim bilmiyorum. Belki de o yüzden İzmirliler’e normalmiş gibi gözüken bir şey bana çok ters geliyor: Karşıyaka-Göztepe çekişmesi : ) Allah aşkına dostlar, siz başka bir şehirde duydunuz mu bir semt ile diğeri arasında bu kadar gırtlak gırtlağa bir mücadele? Düşünsenize mesela Bakırköy’de yaşayanlar arabalarını içinde Bakırköy flaması varsa Ümraniye’ye park edemiyorlar filan? İşte bu güzel memleket İzmir’in saçma sapan bir Kaf Kaf -Göz Göz olayı vardır ki anlatamam. Yahu tatlı bir spor rekabeti tamam, arkadaşlar arasında birbirine takılma filan tamam. Ama taşlı sopalı sokak kavgaları filan gerçekten çok acayip. Hani bazı ülkelere giderken uyarırlar ya dini konulara dikkat etmeniz ya da ne bileyim bazı el hareketlerini yapmamanız konusunda filan? Hah, benden de size tavsiye İzmir’deyken Karşıyaka-Göztepe kavgasıyla ilgili fazla şaka yapmayın. Çünkü size espri gibi gelebilir ama bu insancıklar ciddi ciddi bu garip rekabeti doğal buluyorlar : )

Bu yazıyı mümkün olduğu kadar tarafsız yazmaya çalıştım ama 12 senedir İstanbul’da olan ve İzmir’e dönme hayali kuran, İzmir’e tam doyamamış bir İzmirli olarak ne kadar becerebildim bilmiyorum. Türkiye’nin bu “en yaşanılası şehri” ile ilgili belki de bilmediğiniz bir kaç istatistik ile yazıyı kapatmak istiyorum: İzmir üniversite giriş sınavlarında en başarılı ildir, hemen hemen her sene il çapında birinciliği kazanır, dereceye de birçok öğrenci sokar. İzmirli kızlar güzeldir diye bir klişe vardır ama çok da gerçekten uzak olmayabilir, zira birçok İstanbullu mankenlik ve oyunculuk casting ajansının İzmir’de (ama başka şehirlerde değil) şube ofisleri vardır. İzmir’den çok sayıda basketbolcu çıkar. Bu şehrin çocukları küçükken en az futbol kadar basketbolla da ilgilenir ve kulüpleri çok büyük paralar kazanmasa bile birçok yetenekli sporcu yetiştirir ve ihraç eder. İzmir ve bölgesinde bir köfte çılgınlığı vardır. Köfte adeta ata sporu : ) İzmir köfte, Manisa köfte, Tire köfte, Selanik köftesi, Salihli odun köftesi, Akhisar köftesi (meşhur Ramiz örneğin), Derbent köfte, Ödemiş, Selçuk, Bayındır, Foça, Karaburun köfteleri hepsi ayrı birer lezzet. Bunun yanında İzmirliler’in sık sık şakalara da konu olmuş kendi üsluplarınca konuşmaları (gidiYOM, geliYOM gibi) ve nesnelere verdikleri farklı isimler de size enteresan gelebilir (gevrek=simit, çiğdem=ayçekirdeği, domat=domates, meşe=misket vb).

Bu kendine ait havası, kendine ait dili ve insanı olan, sakinlerinin hayatın tadını çıkarmayı iyi bildiği şehir Türkiye’nin gözbebeği, Ege bölgesinin ise nazlı kızıdır ve de benim arkadaşlarımın, çocukluk anılarımın ve umarım ilerideki yaşamımın da yuvasıdır. Hepinize Türkiye’nin en güzel şehrinde eğlenceli ve mutlu zamanlar dileğiyle efendim. Ben yazıyı bitiriYOM : )